Heyecanlı olduğunu düşündüğüm bir bölüm. Umarım beğenirsiniz. Yıldıza dokunmayı unutmayın.
^^İyi okumalar^^
Özgür' den
^^ Onu yerde öylece yatarken gördüğümde içime bir şey oldu. Kendimi hiç bu kadar kötü hissetmemiştim. Endişeyle yanına koşup onu kucağıma aldım, rengi solmuştu ve uyanmıyordu. Onu böyle görmeye dayanamıyordum, ya ciddi bir şey olursa? Ya onu kaybedersem? Ölürüm. Ben kendimi toparlamaya çalışarak bu kötü düşüncelerimden sıyrılıp onu arabamın arka koltuğuna yatırdım ve sonra bende binip son sürat ile hastane yoluna koyuldum.
Hastanenin önüne geldiğimizde onu tekrar kucağıma alıp içeri girdim ve;
''Yardım edin!!" diye bağırdım. Sanırım. Çünkü acımdan ve endişemden ne dediğimi tam olarak bilmiyordum.
Bir süre daha bağırmamdan sonra iki kişi sedye getirip Eylülün hareketsiz bedenini yatırdılar, tabii bende hemen peşlerindeydim. Onu, müdahale için bir odaya aldılar. Bende dışarıda yere çökmüş ona bir şey olmaması için dua ediyordum içimden. Ona bir şey olursa yaşayamazdım. Belki o beni görmüyordu ama ben onun iki aydır gölgesiydim adeta. Onu ilk sahilde bir bankta yalnız otururken görmüştüm, saçları açık kumral ve uzundu. Gözleri ise gökyüzü gibi maviydi. İlk görüşte vurulmuştum ona. O da benim gözlerim için orman yeşili demişti, ve bu çok hoşuma gitmişti. O günkü karşılaşmamız tesadüf değildi elbette. Kendimi hazır hissediyordum ve karşısına çıkmak için can atıyordum, zaten dalgındı ve onun bana çarptığını zannetti ama ben bilerek yapmıştım. O beni gördüğünde kalbi hızlandı ve bana aşık oldu. Bunu biliyordum, çünkü düşüncelerini okuyabiliyorum. Sonra ise bana iltifat etti bunu da dışından söylediğini zannetti ama aslında sadece düşünmüştü ve ben okumuştum.
Kapının açılma sesiyle yerimden kalkıp hemen kapıya yöneldim. Eylülü , sedyeyle içeriden çıkarıyorlardı. Ben yine korkuyla;
"Nereye götürüyorsunuz onu" diye feryat ediyordum. Hemşire yanıma gelip;
"Arabanın parçalarından biri bacağına girmiş, ameliyata almamız gerek" dedi ve doktorun yanına giderek ameliyathaneye girdiler.
Ben şaşkın bir ifadeyle ne yapacağımı bilmeyerek kaskatı kesilmiştim. Sonra aklıma Eylül' ün annesi geldi.
Telefonunu müdahale ettikleri odada montunun cebinden alıp annesinin numarasını buldum ve tuşladım. ikinci çalışta açtı;
"Efendim kızım" dedi. Bende biraz heyecan yaptım haliyle sonra sesimin titrememesini umarak konuştum;
"Şey... Ben Eylülün arkadaşıyım.. Eylül bir kaza geçirdi onu haber vermek istedim şimdi hastanede ve ameliyatta" dedim güçlükle. Annesi bağırmaya başladı..
"Ne?! Kızıma ne oldu? Nasıl oldu?.. Hangi hastane?" dedi ağlamaklı bir sesle.
"Alışveriş merkezinin yanındaki" diyebildim sonunda.
"Hemen geliyorum" dedi ve kapattı.
Hala ameliyatta. Zorlukla duruyordum ayakta, her an bayılacakmışım gibi hissediyorum. Gözlerimi biraz daha aralayınca Eylül'ün annesini gördüm. Ağlamaktan gözleri kızarmıştı ve yanıma gelerek;
"Nerede kızım?!.. Nasıl oldu?" dedi ve yine ağlamaya başladı. Arkasından iki kişiyi daha gördüm, Poyraz ve Kumsal onları tanıyordum. Çünkü Eylül ile hep beraberlerdi. Tuhaf bir şekilde Eylül'ün hayatında sadece iki kişi var ve bunun nedenini bilmiyorum. İkisi de hızlıca yanıma yaklaşıp;
"Nasıl oldu?" dedi Kumsal. Ben cevap vermeyince;
"Anlatsana!" dedi bağırarak.
Bende kendime gelip;
"Yolda öylece yatıyordu. Yanına gidip kucağıma aldım ve arabayla hastaneye getirdim. Bu kadar"
Kumsal da ağlamaya başladı. Annesi zaten daha kötü haldeydi. Sonunda içeriden doktor çıktı ve;
"Hastamızın durumu gayet iyi bacağındaki parçayı çıkardık, şimdi odaya alıyoruz birazdan görebilirsiniz" dedi ve uzaklaştı.
Gülseren teyze bu defa sevinç gözyaşları dökmeye başladı, Kumsal ve Poyraz ise birbirlerine sarıldılar. Bende içimden Allah'a şükrediyordum. O beni hiç tanımasa da ben onu hep sevdim, seveceğim. Onlar, Eylül odaya alınınca yanına gittiler tabi bende daha fazla görünmeden gidecektim ama nasıl olduğunu öyle merak ediyorum ki.. gitmeden önce kapının kenarından baktım kolunda serum, bacağı sarılı. Zihnini okuyordum. Çok mutluydu yani çok şanslıyım diye düşünüyor ama bir yandan da onu kimin kurtardığını deli gibi merak ediyor. Tabii ben önceden annesine tembih etmiştim benim kurtardığımı söylememesi için bu yüzden yine benim varlığımı bilmeyecek. Tıpkı okulda astımı tuttuğunda cebine ilacını benim koyduğum gibi.
Eve geldiğimde buzdolabında yiyecek bir şeyler varmı diye baktım. Iki tane donmuş pizzayı alıp fırına attım. Banyoya gidip aynaya baktığımda burnumun yine kanadığını gördüm, hemen peçete alıp sildim ve burun deligime soktum. Bu özelliğimi farkettigimden beri burnum kanıyordu ve uzun süre durmuyordu. Fırından çıkarttığım pizzayı alıp masaya koydum. Tam yemeye başlayacaktım ki telefonum çaldı;
"Nerdesin?" Dedi Çınar. Çınar benim dostumdu biz onunla aynı kaderi paylaşıyorduk.
"Kardeşim, İstanbul'a gelmişler sanırım hala izimizi sürüyorlarmış. Dikkat et kendine" dedi endişeyle.
"Tamam sende dikkat et kendine" dedim aynı şekilde ve kapattım.
Çınar da benim gibi farklıydı diğer insanlardan. Aslında o kaçmak için daha şanslıydı. Çünkü görünmez olabiliyor ama tabi benim gibi sürekli burnu kanıyor ve daha fazla yoruluyor. Bizim izimizi, bu güçlerimizi öğrendiklerinden beri sürüyorlar. Hepimizi toplayıp kendi işleri için kullanacaklarmış tabii yakalayabilirlerse.. bu işlerde tecrübeli olduğum için Eylül beni hiç farketmiyor. Şu an onu deli gibi merak ediyorum ama olmuyor işte, kendimi hazır hissettiğimde çıkacağım karşısına. Çok yakında...^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son kez
Science FictionHayatında sayılı insan olan, annesine bağlı ve sadece iki arkadaşı olan, onlardan başka kimseye güvenmeyen karanlık bir kız. Eylül. Etrafında gölge gibi gezen, sevecen, bir o kadarda esrarengiz bir çocuk. Özgür. Eylül'ün anlaşabildiği iki arkadaşı P...