One Shot

987 72 22
                                    

Zaman oldukça çabuk ilerliyordu. Öyle ki Sherlock, John'u ilk gördüğü günü hala çok net hatırlıyordu. Birlikte geçirdikleri seneler onlar için oldukça değerliydi...

Bir omuz olup acıları yüklendiler. Sevinçlere göğüs gerdiler. Hayat onlara birçok şey katmıştı. En önemlisi de birbirlerini...

Sherlock, gömleğini ilikliyordu. Aynının karşısında bir süre mutsuz suratına baktı. Hepsi kendi yüzündendi. Belki iki yıllığına öldü numarası yapmasaydı. Ya da en azından John'un haberi olsaydı... Onunla tanıştığından beri aşk hayatına karabasan gibi çökmüştü. Hangi kızla görüşse aralarını bozacak bir şey yapıyordu. Artık onun için gelenek haline gelen bu olay ortadan kaybolmasıyla son bulmuştu. Şimdi ise John evleniyordu.

Parmaklarının arasında tuttuğu kravatları gömleğinin üzerine tuttu. En sonunda vazgeçip kravatları bir kenara fırlattı. Dolabına doğru ilerlediğinde John'un doğum gününde aldığı parfümü üzerine boşalttı. Bu John'un en sevdiği kokuydu...

Buluşma yerine saatler önce gelmişti John, üzerinde her zamanki günlük kıyafetleri haricinde Sherlock'un onun için aldığı kazak vardı. Mavi beyaz çizgili kazak en sevdiğiydi. Ne zaman giyinse Sherlock'un varlığını bedeninde hissediyordu.

Sherlock geldiğinde ilk durakları olan bara girdiler. Biraz hızlı bir başlangıçtı onlar için. Sherlock'un uzun deney şişesine doldurduğu alkolü tek dikleyişte kafasına dikti John. Ondan cesarat alarak Sherlock da aynısını yapmıştı... Onlar için alkol cesaret demekti. Çoktan kaybettikleri şeyleri kazanmak için cesarete ihtiyaçları vardı.

Sherlock'un seçtiği üçüncü bardan çıkıyorlardı ki ikisi de önlerini zor görüyordu. John, Sherlock'u zorda olsa eve kadar taşımıştı. Kendinden daha beter halde olan adamla merdivenlere uzanmışlardı. John sırtını Sherlock'un göğsüne yaslamıştı. Duyguların verdiği karışıklı hissi üstü örtülü acıları gün yüzüne çıkartıyordu...

"En sevdiğim."

"Hım?"

"Parfümün... En sevdiğimi sıkmışsın."

"Senin için."

"Merdivenler kemiklerime batıyor."

"Rahatlar... Sen gözlerini kapat."

Sherlock belki hiçbir zaman yapamayacağı bir şeyi yapıp John'un belinden sarıldı. Burnunu sarı saçlarına dayayıp doya doya kokladı. Boğazını bir şeyler sıkıyordu. Daha önce hiç böyle bir ağırlık hissetmemişti göğsünde. Nefes alamıyordu. Ağlamak isteğiyle doldu içi.

"Evleniyorsun."

"Birkaç saat sonra..."

"Neden beklemedin?"

"Neden gittin?"

John, ne kadar canı acısa da yüzünü uzun olana döndü. Parmaklarını çıkık elmacık kemiklerinde gezdirdi.

"Her şey için geç kaldın."

Sherlock yutkunmakla yetindi.

"Çok canımı acıttın Sherl... Ödün... Öldün sandım."

"Ama geri geldim."

"Geç kaldın. Sana kızgındım. Dönemezdim."

Sherlock, gözlerini kısa olandan ayıramadı. Sanki bu onu son görüşüydü. John başını eğip saatine baktı.

"Saat henüz üç... Çok hızlı içmişiz." Sherlock acıyla karışık bir şekilde gülümseyerek olduğu yerden kalktı elini hala merdivenlerde yatmakta olan adama uzattı.

"Hadi kalk... Bu gece senin veda partin."

John, kendisine uzatılan eli tuttu. Sherlock hızla John'u kendisine çekti. Hızını alamayan adam uzun olanın göğsünde durabildi. Başını kaldırdığında kendisine acı ve sevgi karışımıyla bakan adamın bakışlarıyla karşılaştı.

Son bir şansı vardı. Kaybettiklerini kazana bilmek için... Sherlock eğilip John'un dudaklarını öptü. Boynuna sarılan kollardan cesaret alarak kısa olanı kucağına aldı. Odalarına girdi... Birlikte oturdukları çiftli koltuğa yöneldi...

Bu gece onların gecesiydi.

Birbirlerine son vedalarının gecesiydi...

***

Ertesi sabah Sherlock uyandığında evde John'u bulamamıştı. Sadece gözlerin dolu olduğu kavanozun üzerinde bir not vardı.

Elveda Sherlock

ElvedaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin