Dünyada aileniz ve birkaç arkadaşınız dışında kaybedecek pek şeyiniz yoksa eğer, bu acımasız dünyaya 'ezik' damgası yemek için gelmişsinizdir. Fakat ben böyle insanların içinde bambaşka bir dünya olduğuna inanıyorum. 12 yaşında bazı insanların gerçektende dayanılmaz şekilde salak olduklarının farkına vardım ve bende hayatımda aldığım en güzel karara adım attım. Yazar olacaktım ! Her gün birşeyler karalardım defterime. Hayal ettiğim şeyleri not etmeye bayılıyordum. İnsanlarsa benim bir şizofren veya utangaç birisi olduğumu düşünüyorlardı. Bilmiyorlardı ki yazmak benim sadece gereksiz, boş kafalı ve dengesiz insanlardan korunmama öncülük ediyordu. Ben yazmaktan mutluydum, kim ne derse desin asla vazgeçmeyecektim bu tutkumdan.
Sanırım unuttum, ben Bulut. Kitap okumak ve kitap yazmak hayatımın her zaman bir köşesinde bulunmuştu elbette fakat bundan daha önemli bir görevim vardı (!) *öğrenci olmak*. Herkes eğitim hayatını hiç çabalamadan başarı ile tamamlamak ister sanırım ? Bende tabii ki onlardan birisiydim. En nefret ettiğim ders matematik. Genelde her zaman iyi matematik öğretmenleri denk gelirdi bana. Hatta hiç bir matematik hocamın kötü olduğunu söyleyemem. Hepsi gayet güler yüzlü, hoş insanlardı. Fakat işte ne yaparsın ? Sevmiyordum bu dersi. Sınavlarından sürekli 60-70 küsürlü notlar alıyordum. Öğretim hayatımın 10. Sınıfına daha yeni ulaştım ve 4. Sınıftan beri matematiğim hep dört.
Onun dışında da pek ders çalıştığım söylenemez fakat tüm notlarım 85 üstünde. ( En azından öyleydi, bu yıl neler bekliyor bizi ? Bilemiyorum.) Sözel derslerin kızıydım ben. Türkçe dersini hep çok sevmişimdir. Türkçe dersi dediğimde sakın o etkinlik kitaplarından bahsetmeyin,onlar miğdemi bulandırıyor. Ben sınavlardan, konulardan bahsediyorum. Kompozisyon yazmak, mektup yazmak ve metin yazmak benim çok sevdiğim şeylerdi. Sınavlarında ise kafamı kağıttan bir saniye kaldırmaz, kompozisyon sorularında ise tüm hayal gücümü kullanırdım.
Beni tanıyan pek kişi yoktur, aslında beni tanıyan bir kişi dahi yok. Tabii burada ismimin tanınmasından değil, kişiliğimin tanınmasından söz ediyorum. Aslında tam olarak okulda 'ezik' katagorisine girdiğim doğru değil, ben havalı katagorisine giriyorum fakat işte sınavlardan yüksek alınca 'ezik' veya 'inek' katagorisine giriyorum. Şu katagorilendirme işinden nefret ediyorum, artık kim bor taraflarından uydurduysa ? Ama ne yapalım, birisi bulmuş işte.
***
10. Sınıfın ilk günü ! Heyecanlı mıyım ? Tabii ki hayır. Nefret ettiğim, okul denilen mâhlukata başlamak üzereyiz. Açıkçası okulda özlediğim tek şey Edebiyat Kulübü oluyor. Okul pantolonunu giymeyi kesin bir dille reddettiğimden, altıma siyah dar paça bir pantolon ve üstüme de okul üniformamı geçirdikten sonra saçlarımı tarayıp topuz yaptım. Mavi gözlerim, buğday tenim ve sarı-kumral karışımı saçlarım ile hoş bir kız olduğumu düşünüyordum. Aynada kendime baktım, ve buna onay verdim. Odamda ki televizyonun tam karşısında ki pofuduk ve şirin koltuğuma oturarak ayakkabılarımı giyme çabalarımı sürdürdüm. Başardıktan sonra aynada kendime bir zafer gülüşü atıp çantamı tek omzuma taktım. Eylül ayında olduğumuzdan hava gayet hoştu. Ne çok sıcak, nede çok soğuktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Küçük Onur Hikayesi #Wattys2016
FanfictionOnur Baytan'a hayran bu küçük kızın içler ısıtıcı hikayesi... Bulut'un belki de tek rüyasıydı Onur'u görebilmek. Ona sarılmak, iyi ki varsın demek...