35.Bölüm

8.2K 676 551
                                    


Yatakhaneye iner inmez üstümdekileri çıkarıp kirli sepeti olarak kullandığımız köşeye attım ve mini buzdolabındaki kan torbalarından bir tane alıp her damlasının akışını zevkle izleyerek bardağa doldurdum. Eskiden düşüncesi midemi bulandıran şey, şuan dünyanın en cazip içeceği olarak karşımda duruyordu. İçine bir pipet daldırdım. Yavaş yavaş içmek ve tadını çıkarmak istiyordum. İç çamaşırlarım ile yatağa oturup duvara yaslanarak gözlerimi kapattım ve kanı çekmeye başladım. Ağzıma dolan tat kesinlikle bir insanın kanına aitti. 

"Acaba bu kan daha önce kime aitti?" diye sordum soyunan Angela'ya. Bunu daha önce hiç düşünmemiş gibiydi. Kısa bir şaşkınlıktan sonra omuz silkti. 

"Üzümü ye bağını sorma."

Haklı olabilirdi. Her yudumda vücudumun güçlendiğini, daha da gençlendiğimi hissediyordum. 

Acaba öldü mü?

İç sesim peşimi bırakmıyordu. Belki de bu lıkır lıkır içtiğim kanın sahibi benim beslenmem için öldürülmüştü. Teyzemi hatırladım. Sonra boğazında bıçak saplı annemi. Bir anda midemin ağzına gelmesiyle bardağı bırakıp lavaboya koştum ve içtiğim tüm kanı boşalttım. Ben klozetin başında ellerimi yüzüme kapatmış hıçkırıklarla ağlarken Angela'nın yanıma geldiğini hissedebiliyordum. İyileştirmek için elini uzattığında ıslak gözlerimle ona bakıp,

"Hayır." dedim. Sesim titriyordu.

"Lütfen yapma."

Angela'nın şaşkınlığı artmış görünüyordu. Neyse ki anlayışla gülümsedikten sonra bir şey sormadan beni kendimle baş başa bıraktı.

İyi hissetmek istemiyordum. Annem toprağın altında yatarken ben gülümsemek istemiyordum. En azından kendisi için dökülecek gözyaşlarımı hak ediyordu. Her şey benim hatam, diye düşündüm. Öyleydi. Eğer Erik beni öldürmüş olsaydı annem yaşıyor olacaktı. Biricik annemi yalnız bırakmamak için hiç olmak istemediğim bir varlığa dönüşmüştüm ama o artık hayatta değildi. Onu koruyamamıştım. Ağladım, durmadan ağladım.  O aptal mezuniyet balosuna gidip annemi yalnız bıraktığım için canım yanıyordu. Kim bilir ne kadar korkmuştu. Erik ona neler yapmış, neler demişti? Titremeye başladım. Kalbimi kaplayan ateş tüm vücuduma yayılmış, beni yavaşça ele geçiriyordu. Elimi annemin aldığı kolyeye götürdüğümde ağlayışım şiddetlendi. Hıçkırıklarım banyoda yankılanırken Adrian'ın her şeyi hissettiğinden emindim. Güçsüzdüm ve bağın tüm duvarları yıkılmıştı. Bir anda ondan delicesine nefret ettim. Beni koruyup ölmeme izin vermediği, bir yaratığa dönüştürdüğü, bu aptal okula getirdiği ve en çok da şuan zihnimde olduğu için ondan nefret ettim. Bu lanet vampir okulunun banyosunda bile yalnız kalamıyordum.

"Defol git!" diye bağırdım tüm gücümle.

 "Rahat bırak beni!"

Gitti. Artık rahattım ama hâlâ iyi hissetmiyordum. Aksine suçluluk duygusu ve yalnızlığın acımasız kamçısı canımı daha çok yakmaya başlamıştı. Saatlerce kaldığım banyoda duygudan duyguya atlayıp, türlü türlü şey düşündüm. Başta Erik olmak üzere Adrian da dahil herkes çok itici geliyordu. Ondan da nefret edersem neye tutunacaktım? Sahi şuan neden yaşıyordum ki? 

Ağlama seansının sonunda aynada şişmiş gözlerime bakarken ağzımda hâlâ kan ve safranın harmanlandığı kötü bir tat vardı. Ağzımı defalarca çalkaladıktan sonra dişlerimi fırçaladım. Üzüntüm ve çaresizliğim yerini korkunç bir soğukluğa bırakmıştı. Birkaç dakika boyunca kanlanmış gözlerime baktım. Derinlerinde gördüğüm parlak kırmızı artık masum olmadığımı bir kez daha yüzüme vurmaktan çekinmiyordu. Kendimden ve şuan içinde bulunduğum hayattan öylesine nefret ediyordum ki...

Siyah ve Mavi (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin