Artık hatırlanmaya değecek kadar bile kalmadın. Seni unutmak hakkım! Unutkan biri değilimdir ama sen bende hatırlanacak hiçbir şey bırakmadın. Benim unutulmuşum olmak bile güzeldir, bil. Aşk mı? Aramızda kaldı; içimizde değil... Yanlış aşkta doğru aranmaz. Ama yine de oku istiyorum. Cümlelerimde gizlenmiş duygudan ne anladığını benim nasıl yazdığım değil, senin nasıl okuduğun belirler.
"Kör müydü gözlerin, nasıl göremedin" diye sordular senden sonra. Kör değildim. Ve hayatımda en çok iki kere parlamıştı gözlerim. Birincisi seni ilk gördüğüm, ikincisi giderken ardından baktığım gün. İlkinde aşkın ışığından, ikincisinde gözyaşlarımdan... O iki anın arasındaysa hep kapalıydı gözlerim. Aşkına inandığımdan.
Kör değildim, sadece güvenmiştim!
Kahraman Tazeoğlu'nun kuşkusuz mükemmel bir duygu anlatımı var. Duygusallığın yoğun olduğu bu kitapta, o duyguyu okuyucuya çok iyi geçiriyor ve bunu hiç sıkmadan yapıyor. Konu açısından çok yaratıcı. Özellikle Kaan ve Lavin'in ölen bir çocukla irtibatı ve aşkının kurucusu olması olağandışı bir olay iken, bunu okuyucuya çok doğal bir şekilde kabul ettiriyor. Eksik bulduğum taraf ise olayların geçiş sırası. Bir olayda başka bir olaya atlıyor ve bu da okuyucu da karmaşıklığa neden oluyor. Ama bütünüyle duygu yoğunluğuyla yoğrulmuş akıcı bir kitap. Ölmeden önce okunması gereken kitaplar listesinde bence yer alıyor.
"Bazı yaralar sardıkça kanar. Kiminin çöle döner yüreği, kimi içinde bir yanardağ saklar."
Kaan'ın yarası da böyleydi. Hande'nin onu terk etmesinin ardından çöldeki kum fırtınaları onu kasıp kavurmuş, hiç doğmayan güneşten yanıp kavrulmuştu. Hande ansızın gidişiyle Kaan'ı ömür boyu taşıyacağı bir yaraya mahkum etmişti. Kaan ve Hande çocukluk arkadaşı, lise aşkıydılar. Liseyi İzmir'de beraber okuyup, aynı üniversiteyi okudular. İstanbul'da aşk dolu yılları geçti. Kaan Hande'nin olmadığı bir ömür düşünemiyordu. Üniversite bittikten sonra Hande hemen işe başlamıştı. Kaan ise henüz bir iş bulamamıştı. Bu durum Kaan'ı derinden üzüyordu çünkü okul bittikten sonra evlenmeyi planlıyorlardı. Kaan birkaç iş başvurusu yaptı, bu arada Hande ise iş hayatına bütünüyle alışmıştı. Kaan Hande'nin değiştiğini hissediyordu ama bunun önemli bir durum olmadığına kendini inandırmaya çalışıyordu. Kaan'ın iş başvurularından biri olumlu sonuçlanmıştı. Kaan pazartesi işe başlayacaktı ve bu mutlu haberi vermek için sabırsızlanıyordu. Hande'nin onu yapayalnız bırakıp gideceğini bilmeden. Pazar günü buluştular. Kaan Hande'ye bir iş bulduğunu pazartesi işe başlayacağını söyledi. Hande soğuk davranıyordu ve lafı uzatmadan Kaan'a birlikte olamayacaklarını, ayrılmak istediğini söyledi. Kaan adeta bir buz kütlesi kaldı. Hande arkasına bile bakmadan oradan uzaklaştı. Kaan onun gidişini hiç kabullenemedi ama Hande ondan çoktan vazgeçmişti.
Kaan, Hande olmadan bir hayat süremeyeceğini anladı ve bileğini kesti. Su dolu küvete kanı hafif hafif dağılırken, Kaan'da adım adım uzaklaşıyordu hayattan. Ta ki komşusu onu bulup, hastaneye yetiştirene kadar. Kaan hayata tekrar dönmüştü ama kanayan bir yarayla. Bileğindeki yara Hande'nin enkazıydı. Kaan hayattan kopmuş, âdeta bir ölüydü. Onu bu zor zamanlarında eski arkadaşı Ayça hiç yalnız bırakmamıştı. Ona kendi çalıştığı yerde bir iş buldu ve onu sosyal hayatına tekrar döndürdü. Kaan'ı hayata döndürmek için elinden geleni yaptı. Kaan artık daha hissediyordu kendini, şüphesiz bu Ayça'nın sayesindeydi.
Kaan işe gidip geliyor, geceleri ise şiir yazıyordu. O bilinmeyen bir şairdi. Yazdıklarını bazen Facebook duvarında paylaşır ve arkadaşlarının yaptıkları yorumları okurdu. Tam da o sıralar hayatına Ece adında bir kız girdi. Aynı şirkette çalışıyorlardı. Ece ve Kaan, dostlukla başlayan bir aşk girdabına sürüklendiler. Neyse ki bu aşk başlamadan bitecekti. Ece bir akşam Kaan'ın evine gitti. Beraber vakit geçirdiler, sohbet ettiler. Ece başını Kaan'ın omzuna yasladı. Kaan'da yüzünü okşadı. Bu sırada Ece'nin yüzü kan olmuştu. Kaan'ın bileğindeki yara kanıyordu ve bu kan Ece'ye de bulaşmıştı. Kaan, Ece'ye her şeyi anlattı. Ece ondan yavaş yavaş uzaklaşarak, hayatından çıktı. Kaan bir süre sonra Duru ile tanıştı. Onunla da aynı şey oldu. Elele tutuştuklarında, Kaan'ın yarası yine kanadı. Kaan yarasının başka bir ilişkiye izin vermeyeceğini anladı. Yarası Hande ile olan aşkına çok sadıktı. Kaan bileğine peçete bastırıp arabaya bindi. Yolda giderken önüne bir deniz topu fırladı, ardından bir çocuk. Kaan hızla frene bastı ve çocuğun yanına gitti. Kaan'a 'bileğin kanıyor' dedi. Kaan 'bazen kanıyor' dedi. Çocuk ise bütün olanları bilir gibi ' bazı yaralar sardıkça kanar' dedi.
Bu söz onu çok düşündürdü. Nereden bilebilirdi bunu. O çocuğun adını 'deniz çocuğu' koydu. Bu sözü Facebook duvarında paylaştı. Bir süre sonra Lavin adlı bir kızın 'Tıp dünyasını dramı' diye attığı yorum dikkatini çekti. Biraz sinirlense de bir yandan da güldü. Çok geçmeden Kaan Facebook duvarında bir yazı daha paylaştı. Lavin yine alaycı bir yorum yaptı. Kaan Lavin'i merak etti ve arkadaşlık isteği gönderdi. Lavin'de kabul etti.
Lavin neşeli ve hayat dolu bir kızdı. Ancak onunda kanayan bir yarası vardı, tıpkı Kaan gibi. Bu yara her ayın son cumartesi günü kazada kaybettiği sevgilisinin mezarına gittiğinde kanardı. Lavin her gün bu kadar neşeli ve hayat doluyken, o gün geldiğinde bir ölü gibiydi. Bunu ailesi de merak ediyordu ama bir türlü Lavin'e soramıyorlardı.
Lavin ve Kaan arkadaş olmuşlardı. Buluşup birlikte harika zamanlar geçiriyorlardı. Kaan, Lavin'e gitgide aşık olmuştu ama bunu Lavin'e söyleyemiyordu çünkü Lavin'de sevgilisinden kalan o yaraya çok sadıktı ve onu unutamıyordu. Kaan dayanamıyordu, bu aşk onu yiyip bitiriyordu ve Lavin'e uzun bir mesaj yazdı. Aşkını, onu nasıl çok sevdiğini bir bir anlattı. Lavin hiç cevap vermedi. Kaan'dan uzaklaştı. Onunla arasına görülmez bir duvar ördü. Kaan her gün Lavin'i düşünüyordu. Bu arada Ayça evleniyordu ve Kaan nikah şahidiydi. Ayça evlendi, yurt dışında yaşayacaktı. Kaan'ın da gelmesi için ısrar ediyordu ama Kaan, Lavin'i bırakamazdı.
Kaan bir karar aldı. Lavin'i görmeye gidecekti. Sonu hüsran bile olsa onunla yüzleşecekti. Ayın son cumartesi günü mezarlığa gidecekti. O gün gitti ama Lavin onu yanına çağırmadı. Arabaya bindiler o sırada önlerine deniz çocuğu çıktı ve duvara çarptılar. Lavin o kazadan hiç yara almadan kurtuldu ama Kaan komadaydı.Lavin ona aşık olduğunu, onu nasıl sevdiğini bu kazadan sonra anlamıştı ama Kaan bir türlü gözünü açmıyordu, hayata dönmüyordu. Lavin bu zor günlerinde kardeşi Erdem'i arıyordu ama Erdem'de onu terketmişti, gelmiyordu.
Lavin, Hande'ye haber verdi. Gelmesini ve bu zor günlerinde Kaan'ın yanında olmasını istediğini söyledi. Hande hastahaneye geldiğinde, Lavin , Kaan'a olan aşkını anlatıyordu. Hande buna şahit olmuştu. Hande'nin gelmesiyle, Kaan gözlerini açtı ve hayata döndü. Kaan, Lavin'i çok özlemişti. Lavin ise onu hayata döndüren Hande olduğu için Kaan'dan uzak duruyordu. Kaan Hande'yi bağışlamıştı ama asıl aşkı Lavin'di. Lavin onun ilk değil ama son ve ebedi aşkı olarak kalacaktı. Hande, Kaan'a asıl onu sevenin Lavin olduğunu ve Lavin'in dilinden dökülen aşk sözlerini Kaan'a anlattı.
Kaan, Lavin'in yanına gitti ve kazayı konuştular. Kaan önüne atlayan o deniz çocuğunun Lavin'in yıllar önce ölen kardeşi Erdem olduğunu öğrenince çok şaşırdı. Lavin ve Kaan'ın karşılaşmasını, aşık olmasını sağlayan da Erdemdi. Bu aşkın temelini de Erdem atmıştı.
Kaan, Lavin'e evlenme teklifi etti ve evlendiler. Bir çocukları oldu, adını Erdem koydular. Onların aşkı ilerde küçük Erdem'in bestelerinin konusu olacaktı. Bu aşkı Erdem sonsuza dek şarkılarıyla yaşatacaktı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARALI
ФэнтезиArtık hatırlanmaya değecek kadar bile kalmadın. Seni unutmak hakkım! Unutkan biri değilimdir ama sen bende hatırlanacak hiçbir şey bırakmadın. Benim unutulmuşum olmak bile güzeldir, bil. Aşk mı? Aramızda kaldı; içimizde değil... Yanlış aşkta doğru a...