Gecenin bir körü kaldığım eve gidip eşyalarımı toparladıktan sonra evin önüne gelen arabayla birlikte eğitimin başlanılacağı yere doğru yol aldım ya da aldık.
Yolun uzun olacağını söyleyen bir bilgilendirme sonrasında yola çıktık. Şimdi ise yeşilliklerle bezenmiş bir yerde arabayı durdurmasıyla aşağı inen şoföre bakıyorum. Ben aşağı inmeyince kapıyı açıp kolumdan tutarak aşağı çekti. Ona tuhaf tuhaf bakışlar atarken sorularımı cevapladı.
"Birazdan diğer elçilerde gelecek. Altışar ayrılarak iki arabaya bineceksiniz. Ondan sonra da bu yolun gerisini onlarla bir gideceksiniz."
"Ha, peki." diyerek pek umursamadığımı belirten göz devirişmi yaptıktan sonra ellerimi ceplerime sokup duvara yaslandım. Felaket uykum vardı. Şuracıkta uyuyabilirdim. Tabii arabaların fren sesi olmasa.
Bizim aksimize fazla sert durmuşlardı. Aslında bende buraz öne uçmuştum ama... Öyle işte.
Gelen seslerle yeni yaslandığım duvardan doğruldum. Gözlerimi yavaşça araladığımda Chen arabadan inip bana doğru koşarak geldi.
"Merhaba!"
"Merhaba Chen..."
"Nasılsın? Uykulu görünüyorsun."
"Geceden beri uyumadım ve bok gibi hissediyorum."
"Haklısın..." Chen beni onayladıktan sonra omzunun arkasından gelene baktım. Neydi ismi... Sehun sanırım?"Hey." dedim bize doğru gelen uzuna.
"Aaaa! Vampir Çocuk!" Chen saçma bir şekilde bağırdığında onu umursamadan uzunun verdiği cevaba dikkatimi verdim.
"Merhaba, dostum."
"Merhaba."Uzun bir süre duvar dibinde 12 kişi konuşarak ya da benim gibi uyuyarak zaman geçirdik. Daha sonra üç arabanın gelmesiyle doğrulduk. Ilk arabadan görevliler olarak düşündüğüm hayvan gibi adamlar indi. Diğer arabaların kapılarını açtılar karışık karışık attılar içeri bizi. Dalga geçmiyorum, hatta fırlattılar. Evirip çevirip tor toparlak yapıp bovling oynarcasına salladılar. Sinirli değilim. Uykum var. Uyku!
Birlikte tekrar uzun bir yolculuğa başladığımızda uyumak için en rahat olan yeri kaptım. Diğerleri itiraz etse de ben burada kalmaya direnç gösterdim ve hepsini başımdan kovdum.
Arabanın içinde ufak bir tanışma faslı geçti. Ben, Sehun ve Chen dışında arabada; adeta hamster gibi gözüken, aramızdaki en büyük olma rolünü üstlenen Minseok, benim gibi uykulu gözüken Yixing, ve birde ne kadar düz olursanız olun ağzınızın sularını akıtarak bakacağınız, ama bir o kadarda sıcak kanlı Jongin vardı.
Takım olarak pek de mükemmel olduğumuzu söyleyemezdim ama berbat da değildik bence. Üstelik görsel seviyemizi tavan yaptıran iki üye buradayken. Geri kalanımızda onların ışığından yetiniyorduk...
Ne yazıkkı bu grup böyle kalmayacaktı. Şimdi öylesine bir araya gelmiştik. Asıl grup daha farklı hissettirecekti.
***
Arabada uyuyamamış, hep sohbet etmiştik. Bir anda uykularımız kaçmıştı, ful enerji dolu gibi hissetmeye başlamıştık.Hepimiz birbirimizi tanımak için ilk adımı bu konuşmayı yaparak atmıştık. Geriye kalan altı kişiyi ise... Umursamamıştık. Bir ara konuşurduk herhalde. Bilmiyoum, bilemiyorum.
Şimdi ise herkes birbirini iyi tanımak için hayatından bir özet geçiyordu. Büyükten küçüğe sıralama yapmıştık. Herkes sırasıyla konuşacaktı.
"Peki ala... Bildiğiniz gibi ben Kim MinSeok. Xiumin diyebilirsiniz. 26 yaşındayım. Buraya 18 yaşında getirildim. Annem babam sanırım hâlâ dünyadalar. Hiçbir fikrim yok." Onun konuşmasına tebessüm ettik. Sonra Chen sordu:
"Sana Xiumin diyeceğiz ya hani. Nerden geliyor bu isim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEAD CİTY- FİRST TİME
General FictionÖlüler Şehri'nde 12 kahramanda olsa bu şehir Ölü Şehir'di. Buranın kendisi ölümün küflenmiş kokusuyla çevriliydi ve biz, bundan kaçamazdık. Taa ki yeni bir Dünya oluşturana kadar... Byun Baekhyun. ''Oluşturduğumuz dünya ölüm kokmuyor. Ölümünden son...