Sıkıntı içerisinde Bay Malik'i takip ettim ve arabasına ulaşana kadar ceketime sarındım. Hava oldukça soğuktu, yağmur ise kesmişti. Ve bulunduğum durum oldukça ironikti. Tekrar bir emrivakiye maruz kalmış ve itiraz dahi edememiştim. Daha doğrusu, etmeme fırsat bırakmamıştı. Herkesin gözü önünde bundan rahatsız olduğumu belli etmem kötü olabileceğinden, onunla gitmeye razı olmuştum. Eh, en azından sırf bu yüzden kendime kızmıyordum. Sadece Bay Malik'in neden bana karşı bu kadar otoriter olduğunu anlayamamak içimi yiyip bitiriyordu.
Kapımı açtı ve binmem için bekledi. Elbisemin eteklerini açılmaması için tutarak aşina olduğum koltuğa oturdum ve kapıyı sertçe kapayışını izledim. Yüzüme dahi bakmamıştı. Nesi vardı bu adamın? Nefes vererek umursamamaya çalıştım ve bakışlarımı ayakkabılarıma çevirdim. Araba oldukça genişti ve Bay Malik'in kokusuyla doluydu. Solumak hoşuma gidiyorken, Bay Malik her cümlesinde veya bakışında bu havayı dağıtıyor, gerginlikle dolduruyordu.
"Collin'e çok ayıp oldu," dedim mırıltıyla. Ellerimle oyalanırken oldukça suçlu hissediyordum. Fakat hepsi onun suçuydu. Bu rahatsızlığımı fark edebilmesi için ona söylemek zorunda hissetmiştim.
"Yanlış düşünüyorsunuz."
Kararlı ve net sesi şaşkınlıkla (biraz da hayal kırıklığıyla) ona doğru dönmemi sağlamıştı. "Affedersiniz?" İstediğim cevap kesinlikle bu değildi.
"Yanlış düşündüğünüzü söyledim, Bayan Cooper. Abarttığınız kadar önemli bir mesele değil."
Sesindeki siniri fark etsem de, yine de sözlerimi kesmemeye kararlıydım. Yanlış yapan veya düşünen ben değildim, oydu. "Elbette önemli," dedim sesimi yükselterek. "Yeni tanıştığım saygın bir adamın ricasını kabul etmişken-"
"Evet, her neyse."
Dudaklarım şaşkınlıktan aralanmıştı. Ne kadar da... kabaydı! "Siz..." dedim inanamayan bir ifadeyle. "Benim sözümü kesemezsiniz."
"Hah." Alayla güldüğünde bacaklarımı sıkmaya başlamıştım. "Dert ettiğiniz bu mu? Sözünüzü kesmem?"
Başımı iki yana salladım. "Durdurun arabayı."
Bakışlarını bir anlığına çevirip tepkimi ölçmeye çalıştığında, özür dileyeceğini sanarak biraz yumuşadım. Lakin önüne dönüp hızı biraz daha arttırmaktan başka bir şey yapmamıştı.
Yerimde huzursuzca kıpırdanmaya başladım. "Durdurun arabayı, inmek istiyorum."
"Benim yerimde," dedi sesimi kolaylıkla bastırırken. "Bana emir veremezsiniz."
"Ah, öyle mi?" Sinirime hâkim olamazken güldüm. Bu tartışma büyük bir saçmalıktı.
"Rachel," dedi dişlerinin arasından. "Daha fazla konuşmanı önermiyorum."
"Bayan Cooper demek istemiştiniz herhalde?" Oldukça sabırlı bir şekilde konuştuysam da, üzerimdeki şaşkınlığı bir süre atabileceğimi sanmıyordum. Bana resmen ismimle hitap etmişti! Hastanede olmamamız, bana böyle hitap etmesini gerektirmezdi ki bu büyük bir saygısızlıktı.
Cevap vermemeyi seçip sürüşüne devam ettiğinde, hâlâ nasıl arabasında durduğumun analizini yapıyordum. "Size arabayı durdurmanızı söylemiştim."
Kulaklarımda korkutucu bir fren sesi yankılandı, ardından bedenim öne doğru savrulup geri çekildi. Tüm bedenim kaskatı kesilirken birden koltuğunda doğrulup üzerime doğru çıkmasıyla titredim. Beni camla arasına sıkıştırmış, yüzündeki ürkütücü ifadeyle gözlerimin içine doğru bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Numb
FanfictionEla gözlü adam ceketinin yakasını düzeltti ve tüm ihtişamıyla dudaklarını kıvırırken konuştu. "Bradford Akıl Hastanesi'ne hoş geldiniz, Bayan Cooper." NUMB | HİSSİZ