Bir insan sevilmeden ne kadar yaşayabilir? Sevilmemeye ne kadar dayanabilir? Arel bu soruları kendine sordukça, yolun sonuna gelmiş gibi hissediyordu.
Aslı, gencin odasına girdiğinde göz gezdirdi boş odaya. Duvarlar bembeyazdı ve kendi odasından ziyade burada hiç poster yoktu. Yerde halı bile yoktu, Arel'in uzun zamandır bu evde yaşadığını bilmese, yeni taşındıklarını düşünebilirdi. Dolu olan tek şey masasıydı. Kapının yanındaki tahta masanın üzeri beyaz sayfalarla doluydu ve bu sayfaların üzerindeki dağınık yazılar Aslı'ya bakıyordu. Aslı eline gelen ilk kağıdı alıp incelemeye başladı. Okumadan önce özeli var mı diye göz gezdirdi fakat sonra "özel olsa zaten ortada bırakmazdı" diye düşünerek okumaya başladı bu dağınık, çirkin yazıyı.
"Kimsenin beni olduğum gibi kabul etmeyeceğini biliyordum. Tek bildiğim de buydu zaten. Sevilmeyi hak etmediğim, etmeyeceğim... Babam iş için bir yere gideceğini söyleyen bir not bırakıp evden çıkalı bir ay oldu, bir ay sonra geldiğinde hiçbir şey yokmuş gibi hayatına devam etti. İş için gitmediği her halinden belliydi. Gram umurunda olmadığım da belliydi. Küçük bir çocuk gibi bakıma muhtaç halde bir ay boyunca onun geri dönmesini beklemiştim. Kendim için becerebildiğim tek şey duş almaktı. Yemek yapmayı bilmiyordum. Evde sağdan soldan bulduğum paralarla bir süre yemek sipariş ettim, o da bir yere kadar dayandı. O gelmeden önceki son beş gün hiçbir şey yemedim, yiyemedim. Ve o geldiğinde odama girip bana bakmadı bile. Sadece bir kapı sesi duydum, geldiğini anlamış oldum. Hangi insanın yüzünü bir ay boyunca göremez bir insan, aynı evde yaşadığı halde? Aslı'ya gelince, o da bir aydır ortada yok. Mart ayı benim için hiç iyi olmadı Tanrım. Hala sana neden yazdığımı da bilmiyorum. Orada olduğundan şüphe duyuyorum artık. Konuşabildiğim tek şey bu kağıtlar, satırlar kaldı elimde. Hiç bu kadar kimsesiz hissetmemiştim. Neden gidiyorlar, bilmiyorum. Herkese kızıyorum, ama daha çok kendime kızıyorum. Ailem bile beni önemsemezken, başkasından (Aslı'dan) ilgi beklemiştim. Aptallık etmişim. Tanrım, affet; kendime zarar veriyorum fakat ölmek istediğimden değil. Çünkü ben artık ölmeyi bile hak etmediğimi düşünüyorum. Kollarımdaki çizikler benim imzam. Herkesin kendine zarar verme sebebi başkadır. Kimisi ilgi çekmek ister, kimisi intihar etmek ister (intihar etmek isteyenler dikey keserler zaten satırlarını), ben ise kalbimdeki yaraları fiziğime yansıtıyorum. Çünkü ancak bu şekilde ruhumdaki acıyı bir anlığına da olsa unutabiliyorum. Fiziğim alıştı acıya. Artık kalbimdeki çığlıkları susturmaya yetmiyor kollarımdaki izler. Zavallıyım. Korkağım. İntihar edemeyecek kadar korkak, yaşamdan bıkacak kadar yorgunum. Ciğerlerim artık dolmuyor oksijenle, içime çektiğim nefes boğazımda düğümleniyor. Ve kalbim artık sadece kan pompalayan bir organdan ibaret. Beynim bana değil, içimdeki organların faaliyetlerine yardım ediyor. Düşünemiyorum, nefes alamıyorum, hissedemiyorum. Ağlayamıyorum Tanrım. Ve öyle zavallıyım ki, yerimde kim olsa, sana olan inancını çoktan yitirecekken ben; konuşabileceğim senden başka kimse olmadığı için hala yazıyorum sana bu aciz mektupları. Orada olmadığından artık eminim. Belki varsın, ama beni terk ettin. Bilmiyorum, hiçbir şeyi bilemiyorum artık... Ne yapmam gerektiğini de bilmiyorum. Belki de fazla mutlu oldum. Bu kadar mutluluk zararlıydı. Çünkü bir ara gerçekten karanlık tünelimin sonundaki ışığa ulaştığımı düşünmüştüm, sonra o ışığımın güneşi de battı. Ben şimdi o galaksiyi tekrar nasıl oluşturayım? O güneşin doğmasını nasıl sağlayayım? Gücüm yetmez Tanrım. Yine sana kaldım. Yine sana yalvarıyorum. Ben böyle yaşamak istemiyorum. Haplarla ya da kesiklerle intihar etmek de istemiyorum, kurtulma olasılığım yüksek çünkü. Ama dışarı çıkıp kendimi uçurumdan atamayacak kadar da cesaretsizim. Temiz bir ölüm istiyorum Tanrım, ama dışarısı temiz değil. İnsanlar temiz değil. Gökyüzü artık temiz değil. Gökyüzü artık gri. Ben griyim. Ne yağmurluyum, ne güneşliyim. Ben ne siyahım, ne beyazım. Ben hiçliğin tam ortasındaki griyim. Ve o gri bulutlarım ağlamak üzere."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİMSELER
RomanceHenüz dokuz yaşında annesini travmatik bir şekilde kaybeden Arel Aryan'ın hayatı o gün sarsılmıştı. O olaydan sonra annesi herkesten, her şeyden uzaklaşıp bilinmezliğe gitmişti. Adam enkazın altında kalmış, kurtarılmayı bekliyordu. İnsanlarla konuşa...