O gün kendimi hiç iyi hissetmiyordum evet. İşte bu yüzden yanıma gelip beni sakinleştirmeye çalışanlara dikkatli bakamamıştım. İçim cız ederken Pars denen o iğrenç insanı görünce içim çok kötü oldu. Nefesim kesildi birden. Çünkü o Eren'in katili. O, herşey onun yüzünden. Canım o kadar yanıyor ki.
Sanki şu kapıdan çıkıp gelecek. Sanki ben ölmedim deyip yanımıza gelecek. Rüya gibi herşey. Birazdan annem seslenecek 'Yaprak uyan artık sabah oldu' deyip bana kızacak sonra ben dışarı bizimkilerin yanına çıkacağım.
Onsuz nasıl yapacağız biz? O kadar çaresiz, o kadar bitik hissediyorum ki. Ağlamakta gelmez oldu içimden.
Elimi dolabıma atıp elime ne geldiyse giydim. Defnedildiğinde yanında olamadım ama şimdi gidecektim. Anneme söyleyip evden çıktım. Mahalleden Serkan da dışarda arkadaşlarıyla oturuyordu. Beni görünce yanıma geldi. O da iyi görünmüyordu. Her ne kadar bizimle takılmasa da Eren'i çok severdi.
"İyi misin biraz daha?"
"Olabildiğince.."
"Dün birşeyler olmuş sanki dışarda."
"Serkan daha sonra konuşsak."
Başını salladı. Ve ben de yoluma koyuldum. Dün elime bir fırsat geçse Pars'ı oracıkta boğardım. Hayır yapamazdım. Yolda sendeledim ve hemen duvara tutundum. İyi olmalıydım. O böyle isterdi. Değil mi? Ah! Kimi kandırıyorum. Hiçte iyi değildim işte. Kendimi onun artık olmadığı gerçeğine inandırmalıydım. Yol boyu bunu düşündüm. Mezarlığa geldiğimde derin bir nefes aldım. Yanı başına, gelirken aldığım çiçekleri bıraktım.
"Şimdiden özledim seni. Biliyorum. Üzülmemizi istemiyorsun. Ama biz sensiz ne yapacağız ki. Şimdi hastaneden çıkmış olacaktın. Dün hazırladığımız odaya girmiş olacaktın. Kameraya çektiğimiz görüntüleri izliyor olacaktık belki de. Ben senin yanına gelip sinirlerini bozacaktım. Sen bana kızacaktın. Böyle olmamalıydı. Kim bizi bir araya toplayacak şimdi. Kim akıl verecek bize. Ben kime gidip yardım isteyeceğim. Her an yanıma geleceksin gibi. İnanamıyorum. Gittiğine. Seni, seni kaybedişimizi gördüm ya. İşte o andan itibaren içimdeki tek duygu nefret oldu. Üzüntümden önce nefretle doldu içim. İlk defa birine karşı hiç pahasına herşeyi yapmak istedim. Orda tek bir dilek hakkım olsaydı yaşamanı dilerdim. Unutma ki seni çok seviyoruz. Ve bir şey daha bundan sonra ağlamak yok.
Sen hep derdin ya ağlamak küçük yaramaz çocuklar içindir, prensesler ağlamaz. Küçük prenses ağlamayacak artık. "
Eve gelmek için yola çıktım. Mahalleye yaklaştığımda gözyaşlarımı sildim. Kimsenin beni ağlarken görmesini istemezdim. Köşeyi döndüğümde az ileride bir topluluk gördüm. Ne olduğunu anlamak için oraya gittiğimde Serkan Enes'i tutmaya çalışıyordu. Ve yine Pars'a karşı bir isyan vardı. Ben bu çocuğun yerinde olsam giderdim burdan.
Enes'in yanına gittiğimde bir an durdu.
"Yapma"
Ne kadar güçlü söylemeye çalışsam da sesim çaresiz, yorgun ve bitkin çıkmıştı. O an kendime acıdım. Hepimizi bu hale getiren bir kişi varken biz hiçbir şey yapamıyorduk. Neden? İşte bunun cevabını kimse bilmiyordu.
Pars'ın dayısı başkomiserdi. Ne olursa olsun yeğenini haklı çıkaracaktı. Bunu hepimiz adımız gibi biliyoruz. İşte o yüzden kendimiz içinizdeki acıyı dışarıya vurmaya, onun da acı çekmesini istiyoruz. Biraz olsun kendi acımızı, kabullenemediklerimizi unutmaya çalışacaktık. Ne kadar kolay olmasa da bunu yapacaktık.
Enes'i kolundan tutup eve götürdüm. Kızlara da mesaj atıp gelmelerini söyledim.
Hepimiz toplandığımızda kimseden ses çıkmıyordu. Birden başım dönmeye başladı. Kendimi iyi hissetmeyi bırak kimseyi duyacak gücüm yoktu. Olduğum yerde derin nefes almaya başladım. Etraf yavaş yavaş kararıyordu. Hafiften bir uğultu vardı kulaklarımda. Gittikçe çoğalıyordu. Oda da benden başka kimse de yoktu. Enes ve kızlar mutfağa gitmişti. Sesimi çıkaracak gücü bulamadım kendimde. En azından uzanmalıydım. Yere yavaşça yattım. Ve son hatırladığım birinin adımı söylediğiydi.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Gözlerimi açtığımda Enes Gamze ve Yağmur başımdaydılar. Onu da görmüştüm. Uzaktan bakıyordu. Hafif bir gülümseme vardı yüzünde. Ben de ona bakıp gülümsedim. Bizimkiler ne olduğunu anlamasa da iyi olup olmadığımı merak ettikleri yüzlerinden belliydi. Yanı başımda kolonyağıyla bileğimi ovan Yağmur , yanında ne olduğunu anlamaya çalışan Gamze, endişesi yüzünden rahatça okunan Enes de diğer yanımda. Yavaş hareketlerle doğruldum. İyiydim. Başım ağrıyordu sadece o kadar.
"İyiyim ben gerçekten iyiyim."
"Ne oldu birden bire?"
"Yorgunluk, akşamdan kalan uykusuzluk falan o yüzdendir merak etmeyin iyiyim."
Bu sırada Gamze'nin annesi arayıo onu ve Yağmur'u çağırmıştı. Onları yolcu ettikten sonra tekrar uzandım koltuğa.
Başımın ağrısı kolay kolay geçmeyeceğe benziyordu.Enes odaya gelip diğer koltuğa oturduğunda konuşacak gücü bulmuştum kendimde.
"Dün ben bugün sen mahalleyi yıkacağız yakında"
Sesini bile çıkaramadı. İkimiz de olduğumuz yerde sadece bir noktaya kilitlenip kalmıştık.
Gözlerim son zamanlardaki gibi yine benden bağımsızdı. Oysa ki ona söz vermiştim.
"Hatırlıyor musun?" dedi sessizce.
"Pars'ı yanımızda istemediğimizi ona söylediğimizde bize nasıl kızdığını. Ama şimdi onun yüzünden hayatını kaybetti."
Gözlerim acımaya başlamıştı. Ama kalbimdeki acı bunu o kadar güzel örtüyordu ki...
Keşke bir mucize olsa diyorum. Sihirli filmlerdeki gibi ufacık bir sihir yapıp geçmişe dönelim. Şimdi burda olsun. Ve eskisi gibi kavga edelim.
"Ben kalkıyorum artık."
"Dikkat et kendine. Annelere söyleme bayıldığını. Telaşlanmasınlar."
Başımı salladım ve eve geçtim. Annem evde değildi. Üzerimi değiştirip yatağa girmeden önce banyoya geçip elimi yüzümü yıkadım. Arkamdan bir el dokundu omzuma.
"S-sen?"
İnşallah beğenirsiniz. Yorum ve votelerinizi bekliyorum. :))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İHANET
General FictionAltı güzel insan... Yapılan hataların bazen telafisi olamıyor. Ve sonucunda kötü şeyler doğabiliyor. Yanınızda yaşanan ölümlerin acısını hafifletebilecek insanlar olduğunda bunu daha kolay atlatıyorsunuz. Ve yaşananlar sizi öyle derinden sarsıyor ki...