4. Bölüm

54 9 5
                                    

Küçük bir kapıdan içeri girdik. İçerisi havasızdı. Griye boyanan duvarlar insanın içini daha da kapatıyordu. Dar bir koridordan yürüdükten sonra biraz aşağı inerek bodrum katı gibi bir yere ulaştık. Ortada sandalyeye bağlı bir adam oturuyordu. Bu adamın ağabeyimi bıçakladığını düşününce öfkelenmiştim. Yanında ise ağabeyimin yanında bir iki kez gördüğüm bir adam, sanırım adı... Akın'dı. Ve tanımadığım üç adam daha. Poyraz onlara kısaca:

"Siz deponun dışında bekleyin." dedikten sonra bana döndü.

"Nihan, abicim dışarı sende." sesinde itiraz istemeyen bir ton vardı. fakat ben, Nihan Daim... Hiçbir zaman övünemesem de, Selçuk Daim'in kızıydım. İnadı da ondan almıştım.

"Hiçbir yere gitmiyorum. Burada sizinle kalacağım." diyerek direttim.

Batın ise ağabeyimin aksine emir vermeden uyaran bir ses tonuyla:

"Nihan az sonra burada hiç beklemediğin şeyler olabilir. Senin bunları görmen doğru değil, çık ve dışarıda bizi bekle."

Hayır, umurumda değildi. Ne yaşanırsa, yaşasın. Bunu kaldırabilirdim. Adamı öldürecek halleri yoktu ya. Ne yazık ki, isterlerse beni zorla dışarı çıkarabileceklerini biliyordum. Öylede oldu.Ağabeyimin tek bir sözüyle, Akın geldi ve beni omzuna alarak dışarı çıkardı.

On, en fazla on beş dakika olmuştu. Ne konuştuklarını duymak imkansızdı. Sadece... Bir silah sesi. Oda neydi? Poyraz, Batın? Onlara bir şey olmuş olabilir miydi ? Hızla içeri koştum. Az önce kısa olan bu koridor şuanda bana kilometreler gibi de gelse nihayet oraya ulaşabildim. Batın'ı da ağabeyimi de ayakta görmemle biraz da olsa rahatlamıştım. Fakat... Ağabeyimin elinde silah vardı. Hızla adama bakınca bağlı olduğu sandalye ile yerde olduğunu fark ettim... Birde başından akan kanı... bunu yapmış olamazlardı değil mi ? Adamın yanına koştum. Nabız, yoktu. Ölmüştü. Arkamı dönüp ağabeyime uzunca baktım. Güçlükle yanına gidip tam önünde durdum. Ona gerçekten çok sinirliydim.

"Sen, sana inanamıyorum..." kendime engel olamayı ona sert bir tokat attım. Çıkan ses depoda yankılanırken ağabeyimin kasılan çenesinden sinirlendiğini anlayabiliyordum.

"Sen bir insanın hayatına son verdin. O adam, onun bir ailesi, belki kardeşleri vardı... Sen onların hepsinin hayatında bir yara açtın."

Daha fazla bir şey diyemedim. Yalnızca sesli bir şekilde yutkundum. Batın'ın da ağabeyiminde çok doğal bir şeymiş gibi durması sinirlerimi bozuyordu.

Hızlı adımlarla deponun çıkışına doğru yürüdüm. Arkamdan bağırıyorlardı, fakat beynimin içindeki uğultulardan seslerini zor duyuyordum. Arkamdan geldiklerini anladığım da koşmaya başladım. Başım dönüyordu, ama buradan uzaklaşmalıydım. Nereye gittiğimi bilmeden dakikalarca koştum. Hava kararmıştı. Başımın çaresine bakabileceğimi biliyordum. Ağabeyim bana korkusuz olmayı öğretmişti. Geceleri ormanın tehlikeli olabileceğini düşünerek bir ağaca tırmandım. Başımın içindeki 'ağabeyin katil!' sesini susturmaya çalışıyordum, susmuyordu...

***

"Heyy... Sende kimsin ya ? Ne işin var burada ? Orada mı uyudun sen?"

Duyduğum ani sesle yerimden zıplayarak uyandım. Tabi ağaçta olunca dengemi kaybedip, yere düşüyordum ki; bir çift el tarafından kurtarıldım. Beni tutan kişinin kim olduğunu bilmiyordum. Farklı kokuyordu, toprak gibi. Bu kokunun sahibini öğrenmek için başımı hafif kaldırdım. Daha önce hiç görmediğim bir çocuk karşımdaydı. Tahminen 18 yaşlarında falandı. Ben boş boş onun suratını incelerken oda anlamsız gözlerle bana bakıyordu.

"Kimsin sen ? Ormanda ne işin var ?"

"Çok kibarsın, ama artık yere indirsen beni." diyerek gözlerimi devirdim. Ayaklarım yerle buluştuğunda hızla yürümeye başladım. Arkamdan bağırıyordu, gülümsediği ses tonundan belliydi.

"Önemli değil." arkamı dönüp ona ters bir bakış attıktan sonra yürümeye devam ettim.

"Ormandan nasıl çıkacağını biliyorsun sanırım."

Sahiden nasıl çıkacaktım ben buradan. Nerede olduğumu bile bilmiyordum ki? Aniden yavaşlayıp, durdum.

"Terse gidiyorsun, takip et beni."

Önce itiraz ettim. Lanet olsun ki yapabilecek başka hiçbir şeyim yoktu. O ise sadece 'sen bilirsin' diyerek yoluna devam ediyordu. Midem gurulduyordu. Hayır, burada ölmek istemiyordum. Mecburen onu takip etmeye başladım. Kısa bir zaman sonra ona yetiştim.

Tahminen yarım saattir, sessizce yolda yürüyorduk. Ayaklarım ağrımıştı, yorulmuştum ve acıkmıştım.

"Ne kadar var daha ?" diye sordum sızlanarak. Bana ters bir bakış atıp cebinde sigara pakedi çıkardı. Gözlerimi devirdim. Sorduğum soruların cevapsız kalmasına alışkındım. Pakedin içinden bir sigara aldıktan sonra pakedi bana uzattı. Kibarlık mı yapmaya çalışmıştı ? Aklım o sigarayı almamam konusunda direnirken elerim bana ihanet edip pakede uzandı. Sigaraya bağımlı biri değildim. Ancak içmişliğim vardı. Sigaramı tutuşturup içime uzunca çektim. Sigaranın boğazımda bıraktığı o sızıyı seviyordum. Burnuma gelen ağır dumanı da... Babam ne çok sigara içerdi. Ona sarıldığım zaman sigara kokmasını sevmezdim. Hep şikayet ettim bu yüzden. Sonra, gitti. Daha sonra ağabeyim başladı sigaraya. Onda sevdim bu kokuyu. Kendime zorla sevdirdim de diyebiliriz. Eğer şikayet edersem, gider diye korktum hep... Korkuyordum. Onunda beni bırakmasından korkuyordum...

Sigaranın dumanını yavaşça dışarı üfledim.

"Ne işin vardı ormanda?" bunu aniden sorunca afallamıştım.

"Kaçıyordum, saklanıyordum." yüzüme anlamsızca bakarken "neyden?" diyebildi sadece.

"Bilmiyorum..." istemsizce sesim kısılmıştı bunu söylerken. Yola çıkmıştık. Bir daha bir şey demedi bende sustum. Önümüzde duran arabanın onun olduğu belliydi.

"Bin" dedi kısaca. Uslu bir kız olup onu dinledim ve arabaya bindim. Yol boyunca hiç konuşmadık. Yalnızca beni götürmesi gereken evi sordu. Henüz yüzleşmeye hazır olmadığım için Cemrelerin evini tarif ettim. Cemre... Beraber büyümüştük. Yurt dışına çıktığı için 15 gündür görüşememiştik. Okulların yarın açılacağı için dün gece dönecekti. Onu özlemiştim. Onu görmek bana iyi gelecek tek şeydi şuanda.

Arabadan inmeden önce teşekkür etmem gerektiğini düşünüp ona döndüm.

"Ben, teşekkür ederim. Bu arada, Nihan." deyip elimi uzattım.

Soğuk bir şekilde elimi sıkıp bir şey demedi. Sinirlenmiştim, inmek için arabanın kapısını açtım.

"Rica ederim, ben de Arel." gülümseyişi ses tonuna yansımıştı. Ona dönüp hafifçe gülümseyerek kapıyı kapattım.

SESSİZ ÇANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin