Ülkenin en ünlü yazarlarından olan Sadık Bey yeni kitabını yazmak için Anadolu'nun Taşla ilinin dağlık bir köyüne yerleşir.Köyün arkasındaki doğa ile iç içe olan iki odadan oluşan bu evde iki ayda kitabını tamamlamayı düşünüyordu.
Eve yerleşip yazacağı romanın detaylarının düşünürken yorgunluktan uzandığı yatağında uyuya kalmıştı.
Yatağından aniden fırladı.Dışarıdan köpek sesleri,koyun kuzu melemeleri,keçilerin boynundaki zil sesleri,yetmiyormuş gibi sanki kulağının dibinde anıran eşek sesi onu çileden çıkarmıştı.Geçen köyün küçükbaş sürüsüydü.Hayvanların çıkardığı toz içeriğe doluşmuş astımı olan Sabık Bey'i rahatsız etmişti.Kafasını iki ellerinin arasına alan Sadık Bey,şehrin tozundan ve gürültüsünden kaçıp bu dağ köyünü tercih etmişti.Üstelik kendisi kitabını gece yazar,sabaha karşı uyuyup öğle vakti kalkardı.Sadık Bey buna bir çözüm bulmalıydı.
Yerinden fırladı kapıyı açıp dışarı çıktı ve çobana seslendi.
-Kardeş bakarmısın dedi.
-Buyur beyim.Ne istiyorsunuz
Sadık Bey cebinden 100 TL çıkarıp çobana uzattı.
-Kardeş bu senin hakkın.Bu sabah sürünü buradan geçirerek beni uyandırdın.Sabah Güneş'ini görmeme,temiz havasını almama vesile oldun.Koyun ve kuzu sesleriyle uyanmak beni daha mutlu etti.Bu sebeple para senin hakkın.Senden ricam her sabah sürüyü buradan geçirmen.Ben şu ağacın kovuğuna her akşam 100 TL bırakacağım.Sabah geçtiğinde o senin hakkın.Oradan alırsın diyerek eve geri döndü.
Şaşkın çoban Sadık Bey'in arkasından baka kaldı.
