Tüm yaz boyunca beklediğim yaz tatili başlıyordu ve ben deliler gibi heyecanlıydım, oysa gideceğim yeri defalarca görmüş olmama rağmen! Tamam, belki sadece dört kez görmüştüm ama Amerika, Türkiye’ye göre daha... Ne bileyim, daha rahattı işte. Kuzenim Ezgi’yle bavullarımızı aldık ve büyük dayımızın veya üvey kuzenimiz Ariadna’yı bulmak için etrafı kolaçan ediyorduk. Benden önce Ezgi dayımızı buldu ve koşarak gidip ona sarıldı. Ve tabii bavulları taşıma işi de bana kaldı. Sürüyerekten bavulları götürüp, dayıma sarıldım. Dayım ikimizi de süzüp:
-“Ne kadar büyümüşsünüz? Bu yaz lise üçe geçiyorsunuz değil mi?” deyip saçlarımızı karıştırdı ve sözlerine devam etti “Bana göre hala çocuksunuz. Özellikle de sen Seren ne kadar güzelleşmişsin. Ezgi’nin de senden geri kalır yanı yok! ” deyip dalga geçti.
-“Hadi ama dayı dalga geçmeyi bırak her yerimiz sivilce ve siyah nokta dolu!” deyip kıkırdadım. “Ariadna nerde?”
-“Hava alanın öbür ucunda sizin o taraftan inebileceğini düşünerek orada beklemeyi tercih etti. Siz geleceğiniz için çok heyecanlı. ”dedi ve telefonunu çıkarıp Ariadna olduğunu düşündüğümüz kişiyi aradı. On dakika geçmeden yanımıza geldi.
Biz, dayım Berry teyze evlendiğinden beri nerdeyse tüm yazları birlikte geçirmiştik. Geçen yaz, Aryy Türkiye’ye gelmişti ve her yerimize bebe yağı sürüp vücudumuzdan şikâyet ediyorduk. Aryy’nin göğsü hiç yoktu, Ezgi’nin dev bir poposu, benimde kontrol edemediğim dev ayaklarım vardı. Ondan önce ki yaz birlikte bir gençlik kampına danışman olarak gitmiştik. Aryy yüzme dersi veriyordu, Ezgi müzik ve bende elişi dersi veriyordum ta ki o iki yaramaz ikiz beni bu işten ayırıp mektup yalatmaya gönderene kadar. Üç sene önce Aryy Türkiye’ye ilk defa geliyordu ve bizde küçük bir turist grubuyla Türkiye’yi gezmiştik. Ondan önceki yıl... Ahh, Tanrım, ne yaptığımızı hatırlamıyorum. Ama en sevdiğim yıl Berry teyze ve Özgür dayımın evlendiği yıldı. Amerika’ya ilk defa o zaman, on iki yaşındayken, gelmiştim. Nedime olmuştuk. Hepimizin aynı yaşta olması belki durumu kolaylaştırmıştı ama biz her şekilde anlaşabilirdik zaten.
Aramızda kesinlikle en güzel olan Ezgi’ydi. Dalgalı mükemmel saçları, onu harika gösteren burnu, iri gözleri ve kirpikleri, küçük, sevimli yüz tipi dolgun dudakları ve dev poposu haricinde mükemmel bir fiziği vardı. Ehh kimse mükemmel değildir öyle değil mi? Aryy’ye uzaktan baksanız onu orta son zannedebilirdiniz. Veya daha küçük. Kırılgan bir yapısı vardı fakat aramızda sporla arası en iyi olan o idi. Tavırları her zaman kibardı. Sosyal etkinliklere önem verirdi. Geçen sömestrda evsizler ev yapımında yardım etmiş ve Şükran Günü’nde fakirler için on altı tane hindi doldurmuştu. Ve her telefon açtığında hala ellerinin sakatat koktuğundan şikâyetçidir. Son olarak da ben... Ben “Normal ” olandım. Kıvırcık şekle girmez saçlarım, hafif kemerli burnum –anneme göre bu beni sevimli gösteriyordu-,çukur bir çenem ve güzel olan tek şeyim olan, vücudum vardı. Yapmayı en çok Sevdiğim şey belkide kitap okumaktı. Ellerim ve ayaklarım dev gibiydi. Eğer benim gibi kırk numara ayaklarınız olsaydı Vans, Converse dışında ayakkabı giyemezsiniz. Bunun için dua etmeyin (!) ve topuklu ayakkabınızı giymeye devam edin! :)