1.Bölüm

646 52 18
                                    

Resimdeki; Çağan

İnsan bazen nasıl yaşayacağını, hayata nasıl devam edeceğini unutur. Hayat yorar, yıllar yorar ve bazen de insanlar... Evet, ben çok yoruldum. Artık eski Levin yok, eski benliğim yok .Ya gerçekten olgunlaştım ya da olgun davranmaya zorunlu olduğum için yaptığım rol ruhuma yerleşti. Aslında bundan sonra olgun biri olmak benim için en uygun davranış olacak. 25 yaşında iki tane oğlunuz varsa ve onlarla artık sizi koskoca bir hayat bekliyorsa evet olgun olmak çok doğru bir karar. Bu koskoca hayata devam edebilmek için tabiki değişiklikler yapmak gerekir, yeni eşyalar almak, yeni insanları tanımak gibi mesela. Hangimiz bir sabah gözlerimizi açtığımızda sevdiğimiz insanın artık yanımızda olmayacağını tahmin edebilir? Aslında böyle bir düşünce kimsenin aklından geçmez. Gece yatağa her zaman ki gibi hayaller kurarak yatar, sabaha çok mutlu uyanacakmışız gibi gözlerimizi kaparız. Hayata hep olumlu tarafından bakarız. Ama biliyor musunuz? Böyle durumlara hazırlıklı olmakta çok fayda varmış.

Eşimi kaybedeli 5 ay oldu . Çocuklarım babalarını kaybedeli dün tam 5 ay oldu. 5 aydır hayatım kabus gibi geçiyor. İlk defa Sinan olmadan bir bayram geçti. Herkes mutlu olmaya hal tutmuş, annem, ablam, eniştem, yeğenlerim, çocuklarım ve ben. Mutluluk derken ben öyle görünmeye çalıştım desem daha doğru olur. Gülücük saçmaya çalışırken aslında nasıl ağladığımı, aynaya yansıyan suratımdan anladım. Bir de zayıflamıştım tabi. Bunu iyice belirginleşen köprücük kemiklerim ve belirgin yüz hatlarımdan anlamıştım. Birde artık hayata umutsuz bakan iki çift gözüm vardı. O anda aslında onu kaybetmeden önce ne kadar mutlu bir kadın olduğum geldi aklıma. O hayatta iken gözlerimin içi bile gülerdi fakat şimdi daha 9 aylık oğluyla ilgilenemeyen, 11 yaşındaki oğluna içten gülümseyecek gücü bulması zor bir anneyim. Kendimi kaybetmiş gibi hissediyorum. Eğer bana muhtaç çocuklarım, en önemlisi bir bebeğim olmasaydı çoktan bırakmıştım kendimi. Ama o küçük bedenin bana ihtiyacı vardı. Ağzından bir kere doğru dürüst olmasa da anne lafını duyduğumda bile beni her daldığım karanlıktan çıkarıyordu. Ne zaman bir çıkmaza girsem, bir kabusta kaybolsam o hemen sesiyle yardım ederdi. Ekim bana sadece "anne" deyip gülücüklerini sunarken bile dünyaların benim olduğunu bir kez daha aklıma getirdim. Çağan ise iyice içine kapanık bir çocuk olmuştu. Babasını kaybettikten sonra çok değişmişti. Okuldan geldikten sonra odasına kapanıyordu ve uyuyana kadar benimle hiç konuşmuyordu. Ve ben artık oğlumu tanıyamaz olmuştum fakat tüm bu zorluklara rağmen güçlü bir kadın olmam lazımdı. Dayanmam, sabretmem lazımdı.

Hayatımın 11 yılını hep acı, üzüntü, mutsuzluk ile geçirdim. Tabi ki güldüğüm zamanlar da oldu ama onca yılım sanki benim mutsuz olmamı istermiş gibi beni bekledi. Hepsini unutmaya çalıştım. Tüm bunların üstüne mutluluk, huzur eklemeye çalıştıkça hiç ummadığım bir zamanda beni mahvedecek bir haber aldım. Babamın iyileşme süreci çoktan geçmiş bir hastalığa yakalandığını öğrendim. 6 ay boyunca gözümün önünde yavaş yavaş can verdi. Kanser denen o illet hastalık günbe gün babamı benden uzaklaştırdı. Aylar boyunca benim gözümün önünde yavaş yavaş yok oluşunu izlerken aynı zamanda artık onun olmayacağını kendime alıştırmaya başlamıştım fakat insan bir umut besliyor ya içinde ben babamın ölüm haberini aldığım ana kadar o umudu hiç eksiltmedim. İlk defa o zaman karanlığa adım attığımı anladım. Sanki bir kanadım kırılmıştı, kendimi kimsesiz gibi hissetmiştim. Onunla bende ölmek istemiştim. Ne zaman bir baba kız görsem, o içimdeki sızı, o eksiklik yeniden filizlenir. Ben o zamanlarda 20 yaşındaydım. Tabi bazılarına göre çok tuhaf gelebilir fakat ben 14 yaşında evlendim ve anne oldum. Evet, belki çocuktum ama zamanla, anne olmak bazen çocuğumla olgunlaşmak zorunda olduğum anlamına geliyordu. Babam ölünce o acıyı çabuk atlatmıştım, şansım vardı. Oğlumla ilgilenirken içimdeki acıyı zamanla yavaş yavaş söndürmüştüm.

Bir ikinci ve bu sefer hiç atlatamayacağım şey ise daha adını bile koyamadığım ateş. Bu sefer kendimi unutacaktım. Artık oğullarım ve onların mutluluğu için yaşayacaktım. Onlar mutluysa bende mutlu olacaktım. Bundan sonra hayatımı sadece oğullarım ve ailem kaplayacaktı. Onların mutluluğu onların huzuru...

Yazmayı bitirdiğim ve içimi kâğıtlara dökmenin verdiği rahatlamayla koltuğuma sırtımı verdiğim an odamın kapısı çaldı. Odaya Keriman teyze ve minik oğlum girince hemen kalkıp yanlarına gittim. Zaten Ekim de benim kucağıma gelmek için atakta bulundu.

"Keriman teyze haber verseydin şoför gönderirdim."

"Ne gerek var kızım taksiyle geldik. Müsait miydin? Ekim evde biraz huysuzlandı bende yanına getireyim dedim. Haber veremedim ama."

" Müsaitim Keriman teyze. Oğlumu gördüm daha iyi oldum, işim bitti, toplanayım çıkalım."

Şirketten çıktığımız da saat Çağan'ın okuldan çıkış saatine daha yarım saat olduğunu gösteriyordu. Evet bugün çocuklarımla biraz değişiklik yapıp eğlenebilirdik. Arabamı bu güzel düşünceyle Çağan'ın okuluna doğru sürdüm.

***
İsteğim Çağan'ın benimle konuşmayıp eve gitmek istemesiyle maalesef başlamadan son bulmuştu. Bende oğlumun kararlarını ne yapsam değiştiremeyeceğimi bildiğim için daha fazla üstelemeden arabayı eve doğru sürdüm. Yemeklerimizi yedikten sonra Çağın odasına gitti. Keriman teyze masayı toplarken bende Ekim'i uyuması için odama çıkardım. Ekimle beraber yatıyordum çünkü gece uyanırsa bu psikolojiyle duyamama gibi bir sıkıntım olabilirdi. Ekim'in uyuduğunu anlayınca hemen beşiğine yatırıp Çağan'ın odasına gittim. Ama çoktan uyuduğunu gördüm. Saçlarının o mis gibi kokan kokusunu ciğerlerime doldurup odasından çıktım. Bende yorgun olduğum için Keriman teyzeye iyi geceler deyip odama çıktım. Pijamalarımı giydim, Ekim'e baktığımda beşiğinde mışıl mışıl uyuduğunu gördüm.Yanağına küçük bir öpücük bırakıp bende yatağıma geçtim. Yarının bugünden güzel olması dileğiyle..

İlk hikayem umarım beğenirsiniz. :)))

Kaybettiğim Yıllar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin