yaşlı köpek , o gün farklı şeyler olacağını sezmişti. çok uzaklardan gelen kokular bunu söylüyordu. ne olduğunu çözemediği , ama gittikçe yaklaşan kokular...türlü çeşitli parfümler sürünmüş biri geliyor olabilirdi... ya da ütü yanığı kokan pantolonlu bir adam ... ya da yıllarca sebze taşımacılığında kullanılmış , lastik ayakkabı yüklü bir kamyon... belki de , güneyden esen ve geçtiği yerlerdeki kokuyu taşıyan lodos rüzgârı ...kafasını kaldırıp etrafı tekrar tekrar kokladı. havada tekinsiz bir hal vardı. kokuları ayırt edemiyordu. yaşlanmıştı. Böyle zamanlarda boynunu inceltir, kafasını uzatır, acı acı ulurdu. yine aynısını yaptı. insanlar , köpeklerin sebepsiz yere ulumalarından pek hoşlanmazlar.
"İhtiyar uluyor yine !"
"uğursuzluk var !"
"yoksa kazaya mı kurban gideceğiz ?"
"deprem olmasın da ..." diye söylenmeye başladılar.
Rıza Bey de köpeğin sesini , "Yağmur gelecek galiba..." diye yorumladı.
Meltem az ötede , arkadaşı İlyas'ın yanında aslan heykeli gibi duran ihtiyar köpeğe baktı. babasına , "Bence yanılıyorsun," dedi. "İhtiyar, tam olarak anlayamadığı kokular aldı. Rıza Bey elindeki çam dalına bıçağıyla şekil vermeye çalışıyordu. bıçak, dalın derinliklerine indiğinde , ortalığı yoğun reçine kokusu sarıyordu.
Meltem, "Bazı konuların ne olduğunu kestiremiyor," diye devam etti. "Bu da onu çok üzüyor. üzülünce de uluyor."
Rıza Bey , "Kokuları ayırt edememek mi ?" diye güldü . "İhtiyar'ın burnu müthiştir, kilometrelerce ötedeki kokuları alır. komşu köydeki Nuriye Hanım'ın bezelye yemeği yaptığını bile bilir. evinden yükselen limon kolanyası kokusundan, Ayla Hanım'ın hastalandığını anlayabilir."
"Yani şeyler olacak , diye devam etti Meltem. "İhtiyar boşuna İlyas' ın yanında pineklemiyor."
"İlyas onun yanında pinekliyor olmasın sakın ?"
"Kim o sırada en yeni şeyleri düşünüyor ya da yapıyorsa , onun yanında pinekler İhtiyar. Yeni şeyler olacak, bu kesin."
"Nereden biliyorsun? Benim ağaca şekil vererek yaptığım biblolar gibisi var mı? İhtiyar'ın hiç yanımda uyukladığını görmedim."
"Ah baba!" dedi Meltem. "Sen hep kuş, tavşan, balık, biblosu yapıyorsun.kocaman fil heykeli yaparsan, İhtiyar'ın senin yanından bir saniye bile ayrılmadığını göreceksin. İlyas' ın yanında pineklemesinin nedeni, önemli haberlerin onda olması."
Rıza Bey aldırmadan dalı yontmaya devam etti.
"Neyi niçin yaptığını nasıl tahmin edebilirsin ki? köpek işte!"
"Tahmin etmiyorum," dedi Meltem, "biliyorum." İhtiyar ne olursa olsun kendisiyle ilgili konuşulmasına bayılırdı. Bütün köy halkının fısır fısır hakkında konuşup, ona ilişmemesi en sevdiği durumdu. Bir köpeğin kendini gerçekten bir yere ait hissettiği an , o andı işte. Bütün canlılar böyle durumlara bayılırlar!
İhtiyar keyifle kuyruğunu sallayarak havayı koklamaya devam etti. yaklaşan, içi geçmiş patlıcan dolması kokusu olabilir miydi? belki de ıslak bir kedi? patates yjyen kòstebek olmasın? geçmişten gelen bildik kokulardan olduğu kesindi. yeni yıkanmış İran halısı ile dibi tutmuş nohut yemeği kokusu arasında bir şeydi.
Meltem az ötedeki ihtiyar köpeğe bakarak, "Kuyruğunu sallıyor," dedi. "Tuhaf şeyler olacağını şöylemiştim."
"Köpek kuyruğunu salladığı zaman tuhaf şeyler olacak anlamına mı geliyor?"
"Ama babacığım," dedi Meltem, "kuyruğunu nasıl salladığına dikkat ettin mi? iki yana değil, ileri geri sallıyor. İhtiyar, kuyruğunu böyle salladığında, mutlaka şaşırtıcı şeyler olur."
Meltem kalktı, tıpkı ihtiyar köpeğin yaptığı gibi havayı kokladı.
"Ne yazık ki, onun gibi koku alamıyorum." Rıza Bey artık kızını dinlemiyordu. elindeki dalı güvercin biblosuna dönüştürmesine çok az kalmıştı. Meltem'in söylenerek terasta tur atmasına aldırmadı. hatta, dededen kalma sahra dürbününü kapıp, sağı solu kolaçan ettiğinin bile farkına varmadı. oysa o dürbün, sadece Rıza Bey için çok değerliydi.sadece ve sadece önemli şeylere bakılacağında kutusundan çıkarılırdı.
"Vayy!" diye bağırdı Meltem. "Bir eşek!"
İhtiyar, çok uzakta da olsa, Meltem'i duydu. ön patilerinin üstünde doğrularak sevinçle havladı. İlyas' ın yanından ayrılarak, kokunun geldiği yere yöneldi. Artık kuyruğunu ileri geri değil, neşeyle iki yana sallıyordu. Evet bu, eşek kokusuydu. üstelik, üstüne kocaman bir kadın binmiş bir eşek!
Rıza Bey başını kaldırmadan, "Ooo, Münevver Hanım geliyor olmalı," dedi.
Münevver Hanım, köyün en sonundaki boş evin sahibi Hamit Dede'nin torunuydu. Hamit Dede öldükten sonra ev Münevver Hanım'a kalmıştı. Ama o zamana kadar bu kırık çatılı, masalsı binayla kimse ilgilenmemişti. iyice bakımsızlaşmış, içine su almış, döşemeleri çürümeye yüz tutmuştu. duvarlarını yabani sarmaşıklar sarmıştı. uzaktan bakınca evden çok, yaprak yığınını andırıyordu.
Rıza Bey, "Bir yer boş bırakılmayagörsün, sarmaşıklar hemen işe koyulur," derdi. "Aman dikkat ! Bazı şeyler ihmal edilmeye gelmez. yabani sarmaşıklar hazırda bekliyor, ona göre! kelimelerinizi bile özenle kullanın, yoksa anlamlarını kaybederler!
dallanır, budaklanır,yapraklanırlar!"
Köylü artık Hamit Dede'nin evini gözden çıkarmıştı. ama nedense o gün beklenmedik bir olay olmuş; Münevver Hanım, "Karakaçan" adlı eşeğinin sırtına atlayıp köye gelmişti. hemde sadece ziyaret için değil.
Dedesinden kalma eve yerleşmek için!
Münevver hanım bazı mutfak eşyalarını ve içi elbise dolu iki bavulunu cefakâr Karakaçan'ın sırtına yüklemiş; tıngır mıngır, dede evinin yolunu tutmuştu.
"Vay canına!" dedi Rıza Bey. "Bu köy, eşek yüzü görmeyeli belki yirmi yıl olmuştur."
Dalgın, hülyalı, siyah, iri gözlü eşek aniden çocukların sevgilisi oluvermişti. hemen hepsi hayatında ilk defa eşekle karşılaşıyordu. çığlıklar atarak bu sevimli hayvanın peşinden koşmaya başladılar.
Rıza Bey kızına,"Sen gelenin eşek olduğunu nasıl anladın? hayatında gerçek eşek görmedin ki?" diye sordu.
Meltem gülerek, "Eşeğe ters binen Nasreddin Hoca hikâyesi okudum ama," diye bilgiç bilgiç cevap verdi. "Hem eşek, tüm insanlar için eşektir.ister önceden gör, istersen görme! Ayrıca kulaklarının üstünde yürüyen eşeklerden de haberim var."
"Ah, bu uydurmalar hep arkadaşın İlyas' tan."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"EVE GİDEN KÜÇÜK TREN"
Action*heyecan ve eğlence ile okuyacağınız bir kitap * okumanızı tavsiye ediyorum. :) ♥iyi okumalar.♥