Multimedia : Yankı
Ertesi sabah duyduğum birtakım sesler yüzünden gözlerimi araladım. Başım artık ağrımıyordu. Sadece biraz sızı vardı. Ama zaten o da ani bir hareket yapmadığım sürece belli olmuyordu. Sağ elimi kaldırıp başımın sızlayan yerine dokunduğumda bir şeyi fark ettim. Ellerim ve ayaklarım bağlı değildi. Ayrıca başka bir odada, tek kişilik ve oldukça rahat bir yatağın üstünde yatıyordum. Üzerimde ise ince bir battaniye vardı.
''Yankı, onu daha fazla burada tutamayız artık. Hem zaten kızı için fazlasıyla merak edip üzülmüştür.''
Bu sesi daha önce duymadığıma emindim. Ve görünüşe bakılırsa biriyle tartışıyordu.
''Pekala, haklısın. Hem bu konunun burada kapanmadığını hepimiz biliyoruz. Kızı biraz tembihledikten sonra bırakabiliriz,'' bu ses ona aitti. Demek adı Yankı'ydı. Tuhaf ve bir o kadar da eşsiz bir isime benziyordu.
Kapının açılma sesini duyunca hemen oturur pozisyona geçtim. Uyuduğum için olsa gerek kapıyı kilitlememişlerdi.
''Uyuyan güzelimiz de uyanmış,'' dediğinde sessiz kalmayı tercih ettim.
''Bugün buradan kurtuluyorsun ufaklık. Ama önce söylemem gereken birkaç şey var.''
Yavaşça bana yaklaştı ve yanıma oturdu. Elini yanağıma koyunca biraz gerildim. Fazla yakındık sanki. Ve bu benim aklımı başımdan alması için yeterli bir sebepti. Off yine her zamanki gibi olur olmadık yerde saçmalamam tutmuştu. İyi ki aklımdan geçenleri duymuyordu. Ben bunları düşünürken anlam veremediğim bir şekilde bana bakıyordu. Acaba akıl okuma gibi bir yeteneği falan mı var diye düşünmekten kendimi alıkoyamadım.
''Beni iyi dinle ufaklık, buradan gittiğinde babana hiçbir şey söylemeyeceksin. Yoksa bundan ikiniz de zararlı çıkarsınız,'' dedi ve ben de az önce düşündüğüm saçma fikri hemen eledim.
''Beni anladın mı?''
''Neden söylemeyecekmişim?''
''Sen oraları karıştırma...Ve bu arada, buraya geldiğin gibi gideceksin.'' derken sıcak nefesi yüzüme çarpıyordu.
''Nasıl yani...''
Daha cümlemi bitirmeden burnuma yaklaştırdığı bir bez parçasıyla yüzümü buruşturdum. Eş zamanla da başım dönmeye başladı ve karanlığa teslim oldum...
***
Gözlerimi yavaşça araladığımda yüzüme çarpan soğuk rüzgar ile telaşla etrafıma bakınmaya başladım. Evimizin yakınlarındaki bir parkta, bankta oturur haldeydim. Ama ben buraya nasıl geldim ki? En son ne olduğunu hatırlamaya çalıştım. Ve hemen zihnime Yankı ' nın görüntüleri geldi. En son söylediği şey beynimin içinde yankılanıyordu.
Buraya geldiğin gibi gideceksin...
Acımasız! Öküz!
Normal olarak da eve gönderebilirdi. Ama o ne yaptı? Beni yine bayıltıp, bu sefer de çocuk parkına bıraktı. İyice üşüdüğümü fark ederek ayağa kalktım ve yürümeye başladım. Evin yolunu ve çevresini az da öğrenmiştim artık. Ellerimi pantolonumun cebine soktuğumda telefonumun orada olduğunu anlayıp hemen çıkarttım. Neyse ki telefonumu geri vermişlerdi! Son aramalara baktığımda babamdan 27 cevapsız arama ve 15 tane de mesaj vardı. Mesajların ne hakkında olduğunu tahmin etmek zor değildi. Bu yüzden de okumadan hepsini sildim. Melis ' den de 35 cevapsız arama ve 40 tane de mesaj vardı. Onun numarasını aldığımı hatırlamıyorum.
Evim görüş alanıma girince vakit kaybetmeden hızlı adımlarla eve gittim. Salonda volta atan babamı görünce, perişan bir halde olduğunu görerek üzüldüm. Saçları dağılmıştı ve çıkmaya başlayan sakallarıyla çok yorgun görünüyordu. Sesimi bulabilmek adına yutkundum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Fısıltısı
Teen FictionAşk hiç bu kadar tehlikeli olmamıştı... Yağmur, daha küçük yaşlarda annesini gözleri önünde öldürülürken görmüş, bir parçası hep eksik olarak büyümüş bir genç kız. Babasının işi yüzünden İstanbul'a taşınırlar. Yeni bir hayat, yeni bir okul ve yeni...