Adım Dean.
"Dean uyan. Herkes çöpleri topladı gitme vakti."
Eğdiğim kirli yüzümü havaya kaldırırak bir umut parçamı daha yere attım.
Yarı yolda bıraktığım her umut benden hesap soracaktı. İşte o zaman pişman olacaktım hayallerde yaşadığıma.
Gerçi sokakta büyüyen bir çocuğun hayalleride ucuz olurdu...
En fazla ne hayal edebilirdim ki?Bir uzaktan kumandalı araba mı? Ayıcık mı? Anne mi? Baba mı?
"Nereye gidiyoruz Arthur?"
"Havalar soğumaya başladı yine kalamayız buralarda. Kendimize bir yer bulmalıyız. Hem sıcak hem güvenilir."
Bunun imkansız olduğunu bildiğim için gülümsedim. Ne zaman yolculuk kararı alınsa böyle söylerdi.
Arthur, aramızda yaş olarak herkesten büyüktü. Bizde bu yüzden onu dinlerdik.Yolda yürümeye başladık. İnsanların ezici bakışları eşliğinde. Ben aldırış etmezdim. Bir süre sonra alışıyorsunuz tabi.
"Unuttun mu Dean?"
"Neden bahsediyorsun Arthur?"
"Şu bana anlattığın çocuk. Adı neydi Casper mı?"
Kaşlarımı çattım ve dudağımı yana çekerek: "Castiel."
"Eşcinsel Dean hahaha"
Bunu söyleyen kesinlikle Peter'di.
Peter'la zaten hiçbir zaman anlaşamazdık. O her zaman birilerine laf sokma çabasındadır.Bu lafına sinir olmuştum. Arthur bana ne kadar sakin ol dercesine hareketler yapsada dayanamadım.
"Peter yanına gelmemi istemezsin. Bana bulaşma!"
Herkes bana bakmaya başlamıştı.
"Hey Dean bize bir erkek tarafından s*kilmenin nasıl bir şey olduğunu anlat!" Bu lafından sonra salak salak gülmeye başlamıştı. Bizimle beraber olanlar beni tanırdı. Bana bakıyordu hepsi. İleri adım atacakken Arthur kolumdan tuttu.
"Dean o daha çocuk."
"O tam bir ucube."
Peter'a doğru yürümeye başladım. Beynime kan gitmiyordu sanki. Sinirden çatlıyordum. Ona yürüdüğüme gördüğü halde bana gülüyordu.
Yanına geldikten sonra "Ucube!" diye bağırıp, sert bir şekilde burnuna yumruk attım. Yere düştüğünde etraftakiler gelip beni uzaklaştırmaya çalışıyorlardı. Yerde dudağına inen kanla birlikte bana döndü.
"Asıl ucubelik eşcinsel olmaktır piç!"
Bu sefer onu öldürecektim. Beni tutan kollardan ayrılarak yüzüne tekme attım. Bu sefer Arthur devreye girdi. Kolumdan hızla tutarak beni geriye çekti. Ve etraftaki herkese bakarak:
"Burası tiyatro değil öylece durup izlemeyin. Dean ve Peter ya kendinizi toparlayın ya da bizimle burada ayrılın!"
Benim ne suçum vardı? O kendini bilmezin haddini aşan konuşmalarına susup kalamazdım. Sinirim hala geçmemişti. Arthur'un bana bu lafı söylemesine kırılmıştım.
Yanımda duran poşeti alıp Arhur'a döndüm,
"O zaman ben gidiyorum."
Evet, gidecektim. Artık olmuyordu belkide tek başına hareket etmek en iyisiydi. Arthur bana şaşkın bakışlarıyla bakarken yüzümü çevirip başka yola doğru yürümeye başladım.
Arkamdan geldi."Dean dur. Sen çıldırdın mı? Tek başına yaşayabileceğini mi sanıyorsun?"
"Yaşayabilirim." -Yaşayamam.-
"Hadi ama bunun olmayacağını biliyorsun. Bizimle gelmeye devam et."
Arkada duranlara baktım. Peter'ın bana sinsi gülüşünü görünce Arthur'a döndüm.
"Sen demiştin bazı şeyleri tek başına halletmen gerek diye, bende tek başıma halledicem."
"Emin misin Dean?"
"Eminim."
Bana dolmuş gözleriyle bakarak sarıldı. Bende ona sarıldım. İkimizde geri çekildikten sonra arkadakilere seslendim.
"Görüşürüz millet!"
Ara ara seslerle hepsi "Görüşürüz Dean." dedi.
"Eğer bir gün Las Vegas'ta kumar oynarsanız beni çağırın." Dedim ve gülümsedim.
Onlarda bana güldüler. Ardından son kez Arthur'a baktım ve yürümeye başladım.
İşte benim yolculuğum şimdi başlıyordu farkındaydım. Kalbimin sesini dinleyerek gösterdiği yoldan mı gitmeliydim yoksa herzaman ki gibi ordan oraya mı?
Yavaş adımlarla ilerlerken düşünmeye başladım.
Peter haklıydı bir erkeğe aşıktım. Tabi bu eşcinsellikti. Çoğu kez yıkmaya çalıştım içimdeki hisleri,duyguları. Ama olmuyordu. Sabahları bazen unuttuğumu sanıyordum ama akşam olunca onu düşünerek nefes alamıyordum. İnsan hiç konuşmadığı,görüşmediği birini özler miydi?
Hiç sarılamayacağı birini son umudu sanar mıydı?
Hiç tutamayacağı ellerin hayalini kurarken bile düşünememezlik yapar mıydı?
Hiç kavuşamayacağını bilsede "olsun" der miydi?
Her gördüğü insanı nasıl olurda ona benzetirdi insan.
Bende öyleydim işte.Bunları söylerken gözlerimden yanağıma süzülen yaşlara hakim olamadım.
Onu takip etsemde daha ismini bile söylemeye korkuyordum çünkü adını duydukca,söylrdikce içimde depremler oluyordu, kalbim ona köleleşiyordu. Sanki hükmediyordu aklıma,bedenime.
Onun peşinden gitsem de ne olacaktı? Beni görünce en fazla yanındaki koruması beni uzaklaştıracaktı. İki saniyelik görmüş olacaktım.
Ona aşık olma sebebimi kimseye anlatmadım. Ne Arthur'a ne de başkasına. Çünkü anlatsam bana inanmazdı kimse.
O farklı biriydi. Bundan kesinlikle emindim. O bizim gibi değildi.
Onu bir akşam arka caddede otururken karşıda duran kafede görmüştüm çok önceden. Kahvesini içip dışarı çıktıktan sonra başını eğip kaldırdıktan sonra gözlerinden mas mavi ışık çıkmaya başlamıştı ve etrafında beyaz ışıklar. Bunu ilk gördüğümde bende inanmamıştım ama canlı olarak görmüştüm her şeyi.
Onun farklı oluşundan hoşlanmıştım. Bu yüzden onu takip edecektim her ne olursa olsun bulacaktım onu. Uzaktan bağırmam gerekse bile sevdiğimi söyleyecektim.Böyle kurgusu değişik olsun istedim yazmaya başladım.
Umarım beğenirsiniz *-*
Yorum yaomayı unutmayın prensesler hepinizi öptüm. *dudağını büzüp yanında kalp çıkan smile*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
But Yearn To Stay Away //destiel
FanficDean, sokakların acımaz karanlığında büyümüş. Castiel ise zengin bir çocuk. Ayrıca diğer insanlardan farklı doğan bir çocuk, o bir melek. "Bunun sorun olacağını elbet biliyorduk." /Destiel/[Dean'ın Anlatımıyla.]