Her zamanın aksine huzursuz bir uykudan uyandım bugün. Gözlerimi odamın duvarında asılı olan madalyalara gezdiriyorum, karşımdaki vitrinde kupalar ve plaketler var. Bavulumda onlara yer bulamayacağım gibi. Sonradan aldırtırım diye düşünüyorum.
Ben Onur Taşdemir, namı diğer "altın çocuk". Neden mi? Ana okulundan beri taktirle geçer, ne kadar yarışma ve derece varsa hepsini silip süpürürdüm. Başarım tesadüf değil çok çalışmanın sonucuydu. Dayım Tarıktan bunu duyup bunu öğrendim: Başarı hiçbir zaman tesadüf değildir, çalışırsan mutlaka birgün mükafatını alırsın. O daha altı yıl öncesine kadar hapisteydi. Nasıl, neden hiç bilmiyorum. Tek bildiğim annem ve babam öldükten sonra dayım da hapise girince beni kan kardeşine emanet etmek zorunda kalmış olduğudur. Ondört yaşıma geldiğimde beni alıp götürmek istedi, ama ben beni büyütmüş olan insanlardan ayrılamadım. Öz olmasada annem ve babam gibi sevdiğim iki insan vardı, birde kızkardeşim yerine koyduğum bir ufaklık. Onlarda beni bırakmak istemediler. Dayım bensiz memleketine geri döndü. Şimdi yedi yıl sonra bana ihtiyacı olduğunu söyleyen bir mesaj aldım. Çok hastaydı ve yanlız kalamıyordu artık, bizi çiftliğine yanına çağırıyordu. Bugün üniversiteden kaydımı sildirirken her zamanki gibi evraklarda ismimin arkasında dayımın (aslında annemin) soyadını görünce garipsedim. Neden babamın soyadını taşımıyorum? Bu ve buna benzer çok soru var kafamda. Arkadaşlarıma veda etmek kolay olmadı. Hepsiyle kardeş gibiyim, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmiyor:
- Hey "Altın çocuk" unutma yaz tatillerinde burdasın.Kumral saçlarımda elimi gezdiriyorum:
- Ben belki gelemem, dedim ya dayım hasta. Siz mutlaka uğrayın.
- Sayende birinciliği hiç kaptırmıyorduk, şimdi garanti yeniliriz.
- Her maçta kalbim sizinle, antremanlardan kaytarmayın olur mu?Ayaklarım geri geri gitsede karar vermiştim, artık İstanbulda okuyacaktım. İstanbul, doğup ama büyümediğim şehir. Dört yaşında ayrılmışım ordan. Küçüklüğüme dair hiçbir şey hatırlamıyorum, belki çok küçük birşey... önemsiz... yeşil gözlü bir kadının ağlayışı. Yüzünü çıkaramasamda çok güzel bir kadın olduğunu tahmin ediyorum. Bazen rüyalarıma giriyor, sesini duyuyorum, öfkeyle bağırıyor:
- Sonunda oğlunun başını yedin! Mutlu musun şimdi! Onun emanetine dokunmana izin vermeyeceğim!Beni yerden kaldıran kolları...ve hayali tamamen siliniyor. Söylediği kelimeleri çözmem yıllar aldı. Çocukken anlamıyor insan. Bu kadın gerçek mi ve benimle ne ilgisi var? Annemin beni doğururken öldüğünü biliyorum. Babamıysa resmine baktığımda hayal meyal hatırlıyorum. Bana bakarken hep bir hüzün vardı yüzünde. Devamı yok... Ölmüş! Nasıl? Neden? Yok... Dayıma hiç sormadım, buna gerek duymadım. Bunları bilmedende burda mutluydum, hayatım düzendeydi. Şimdi neden bunları düşünüyorum? Sanki gideceğim yerde birşey değişecek gibi hissediyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cam kırıkları - Kardelen
Lãng mạnKardelen: İncinmekten korkarak kendini gizleyen narın çiçek. Ama karların ortasında açacak kadar cesaretli. Ya da güneşe yüzünü dönmek için acele eden, verdiği sözleri tutamayan hercai bir çiçek. Sen karar ver ne olduğuna... (2016)