Kuantum fiziğinin tüm eski inanışları ve pradigmaları yıktığı günümüzde artık hepimiz gerçekliğin ne olduğunu sorgular olduk. Gerçeklik bu güne kadar öğretile geldiği haliyle beş duyu organımızla hissedebildiğimiz her şeyi kapsardı. Ama bu tez de yavaş yavaş geçerliliğini yitiriyor. Büyük üniversitelerin kanser, alzheimer gibi bazı ölümcül rahatsızlıklarla ilgili yaptıkları laboratuar araştırmaları hastaların bazılarının plasebo* ile iyileştiklerini gösteriyor. İnsanın enerji bedenleri konulu bir yazıya niye böyle bir başlangıç yaptığımın sorusu akıllarınıza gelebilir.
Gerçeğin ve sanal olanın kimse ve hiç bir otorite tarafından bilinemeyeceğinin altını çizmek için. Gerçekliğin frekans görünümünü algılayabilmeyi içeren mistik fenomenlerin başında 'aura görebilme' yeteneği gelir. Kadim toplumların şifa sistemlerinin hepsinde varolan ve iyileştirme eyleminin merkezine yerleştirilen enerji bedenleri Hindistan'da beş bin yıldan gerilere giden kutsal metinlerde, insanın enerji bedeninin temel kaynağı olan yaşam enerjisine prana verilir.
Çin'de M.Ö. üçüncü bin yıldan beri chi denilen bu enerjinin akupunktur meridyenleri boyunca aktığına inanılır. <Ö.> nifiş(nefish) denmiş ve yumurta biçiminde yanar döner bir kabarcığın her insanın bedenini sarmakta olduğu öğretilmiştir. Bu konuyla ilgili araştırma yapan araştırmacı ver bilimadamları dünya üzerinde 'aura'ya tam doksanyedi farklı adla değinen doksan yedi farklı kültürü keşfetmişlerdir.Bu kültülerden çoğu, ileri derecede spritüel bireylerin auralarının, olağan insanların bile algılarınca farkedilebilecek denli parlak olduğuna inanmaktadırlar; bu yüzden aralarında hristiyan, Çin, Tibet ve Mısır da bulunan pek çok gelenek, kutsal kişileri, başlarının çevresinde haleler ve diğer yuvarlak simgelerle betimlemişlerdir.
İnsanın enerji alanının seçilebilir nitelikte katları vardır. Bu beden katları fiziksel bedenimizle aynı fiziksel mekanda bulunurlar sadece kapladıkları genişlik farklı olduğu için, dışa doğru gitgide büyürler. Her katmanın bir frekans seviyesi, dokusu ve rengi bulunur. Bir çok inanışa göre bu bedenler yedi tanedir ve her birinin yoğunluğu bir öncekinden az olduğu için gittikçe daha az görünür olurlar. İnsan vücudunun iki ayrı oluşumu olduğu bunlardan birinin fizik bedeni ifade eden ve ölümlü olduğuna inanılan 'organizma' diğerinin ise enerji bedeni ifade eden 'aura' olduğu ifade edilir. Herkes beden enerjisini hissedebilir. Bunun için avuçlarınızı birbirine bir iki dakika şiddetle sürtün. Sonra avuç içlerinizi arada bir, iki santim kalacak şekilde yalaştırp tutun. Ne hissediyorsunuz? Isı, gıdıklanma, titreşim yada vuruş bunların hepsi enerjidir.
Bilimadamları enerjinin frekans görünümlerini gözlemleyen milyonlarca cihaz icat etti ve etmeye de devam ediyor . Hatta bunlardan biri organizmaların enerji bedenlerini çekebilen bir kamera icat eden Semyon Kirlian. Literatüre 'Kirlian Fotoğrafçılığı' diye geçen terimi kazandıran Kirlian, 1939 senesinde fotoğrafladığı canlının yüksek voltaj bir elektrik akımına sahip olmasından dolayı onun aura'sının tesadüfen çekince, canlı organizmalarının enerji alanlarına sahip olduğunu keşfetmiştir.
Auralar üzerine çok şey yazılıp çizilmiştir. Herkesin en çok bildiği 'benim auram ne renk abi? ' şeklindeki yaklaşımdır. Evet bu doğrudur, auraların belli renkleri ve bazı durumlarda şekilleri de vardır. Ancak bu o kişinin zihinsel, duygusal ve fiziksel durumuna göre an be an değişim gösterebilir. Kanser hastası biri ile piskopat kişilik özelliklerine sahip kişilerin auraları birbirlerinden farklıdır. Auralarımızdan tüm hastalılarımızı görebilecek yetenekte şifacılar vardır. Bunların en önemlileri Barbara Brennan, Carol Myhss ve Carol Dryer'dir. Bulabilirseniz kitaplarını okumanızı tavsiye ederim.