- Hello gençlik :D Ben Büşra. Geçen bölümde kuzenim Nisan olayı anlatmıştı. :D Anlatımım ona zerre benzemez. :D Her neyse. Uzatmayayım. İyi okumalar. ♥ ♥ ♥
Evde oturmuş, boş boş, mesleğimi; yani dergileri on beş defa karıştırıyordum. Bu sıralar hayatıma fazla karışıyorlardı. Alışılmadık derecede fazla. Bunu Justin'le olan ilişkime bağlıyordum ama Justin de birkaç gündür ortalıkta gözükmüyordu. Kapıdaki onlarca korumaya rağmen kendimi eve tıkılı kalmak zorunda hissediyordum. Çıkıp biraz alışveriş yapsam, ya da burada yellenmeye devam etsem yine de birşey değişir gibi görünmüyordu. Justin'i arayıp korktuğumu söylesem, acaba gelir miydi? Hayır. Çünkü beyefendi yine saçmaladığımı düşünecek ve muhtemelen yine kızıp bağırıp, çekip gidecek. Ve ben, yine kendimi dergi karıştırırken bulacağım. Yani kısaca, istemem kalsın.
Dergilerimin karıştıracak bir tarafı kalmadıktan sonra yavaştan yavaştan odama yöneldim. Benim dağıttığım odamı 20 dakika sonra hizmetçilerin sabun-su istilası altındayken buluyordum. Bu defa işleri saatler öncesinden bitmiş gibi duruyordu. Küçük bir gülümseme takınıp dolabıma adeta su aygırı gibi daldım. O kadar elbisem var, takıntı oldu diye yine alışveriş yapma ihtiyacı duyuyordum. Saçma. Tırnak törpülemek, saç maşalamak, ya da kız arkadaşlarımla piknik yapmak kadar önemli oysa ki.
Yağmurun sesini duymamla salona uçtum. "Boşver alışverişi. Yağmur yağıyor." diye geçirdim içimden. Aynı dakikada cep telefonu gelen mesajla odamda unuttuğum telefonuma uçtum bu defa. "Yağmur yağıyor. Bu ne demek biliyorsun değil mi?" Justin ve saçmasalak romantiklikleri. "Evet." Bu defa telefonumdan direkt aradı beni. Ona kırgındım, açmak işime gelmiyordu. Açmadım. Bir dakika sonra tekrar mesaj geldi. "Sesini duymak istiyorum. Lütfen aç." Bana kızmıyordu. Çünkü haklıydım. Ve gelip paşa paşa özür dilemesi gerekiyordu. Yani ben öyle umuyordum. Yapması gereken de zaten tam olarak buydu. Mesajına cevap vermedim. "Özür dilerim. Ama düşüncen saçmaydı." Bak ya. Biz de evcilik oynuyorduk zaten. Sen böyle yaptıkça benden sana cevap çok gelir canım. Bekle sen.
"Selly özür diledim ya. Lütfen cevap ver." Cevap vermedim. Düşüncemin saçma olmadığını kabul edene kadar yok. Birkaç dakika sonra tekrar mesaj sesi geldi. "Kapının önündeyim. Korumalarına söyle izin versinler." Tanrım. Buraya mı gelmiş? Doğru odama çıktım. Düşüncem saçma değildi. Hatta Nick'in beni araması 12'den vurduğumun kanıtıydı. Ama Justin'in de beyinsiz olduğunu kanısına varmama yol açıyordu. Kapıyı kilitledim. O mesajda "Haklısın." diyene kadar yok sana Selena felan.
"Üf. Tamam haklısın diyelim. Kanıtın var mı?". Hadi ya. Beni tanımıyor sanki. Tabii ki var. Nick beni turnedeyken kapı önü etmişti. Ayrıca 2 gün önce de bizzat aramıştı. Kanıt değil de ne? Kanıt.
"Evet. Var. Gören de beni tanımıyorsun sanır." diye mesajına cevap verdim ve hızla kapıya ilerledim. Ayak üstü saçlarımı saldım, üstüme ince hırkamı giyip kapıyı açtım. Hemen önümde duran şey kocaman yağmur damlası mı, yoksa Hollywood'u kökten sallayan Justin Bieber mı? Her tarafı sırılsıklam.
Beni bileğimden tutup içeri girmeden kendine doğru çekti. Yağmurun altına. "Yağmurun anlamını sormuştum." diye kulağıma fısıldadı. "Bildiğimi söylemiştim." dedim. Başımı önüme eğdim. Utandığımı belli edercesine. Ellerimi tutup omuzlarına bıraktı. Ardından belimi tuttu. Dans ediyorduk. Yağmurda. Hmm romantik. Kıskanın.
Gözlerime bakıyordu. Ben bakamıyordum. Çünkü içinde kaybolmaktan korktuğum yek şey gözleriydi. "Gözlerime bak." Başımı iki yöne salladım. "Korkuyorum." Çenemi tutup gözlerine bakmamı sağladı. "Neyden?" Gözlerimi gözlerinden ayırmadan cevap verdim. "İçinde kaybolmaktan." Son hecemi mırıldanırken daha fazla konuşmama izin vermediğini anladım. Çünkü dudakları dudaklarımı esir almış gibi gözüküyordu. Gözükmek mi dedim? Pardon. Zaten öyleydi.
Fazla zaman geçmeden dudaklarımızı ayırdı. "Seni seviyorum." diye fısıldadı kulağıma doğru. Kafamı eğip cevap vermedim. "Ne? Beni sevmiyor musun?" dedi sesindeki kırgınlığı bana yutturmak istercesine. "Ah. Hayır. Seni çok seviyorum. Sadece.. sadece biraz kırıldım." demem üzerine ayaklarımın yerden kesildiğini hissettim. Beni kucaklamıştı. Bunu milyonuncu defa da yapsa etkilenmemek elde değildi. Korumalardan birinin yanına gidip "Pardon. Japon yapıştırıcısı var mı? Şu kız kırılmış da." demesi üzerine bir kahkaha kopardım. Üstelik koruma gözlerini bile kırpmamıştı. Bunun üzerine Justin de bir kahkaha patlattı ve hala kucağında olmama rağmen bana dönüp "Hala kırgın mısın?" dedi gülümseyerek. "Hayır." dedim kahkaka atmaya devam edip.
Sonra aniden nefesimi kesmesiyle donup kaldım. Tanrım. Bunu hep yapmak zorunda öyle değil mi? Dudaklarının cazibesine katılıp giderkenbir kamera flaşıyla kendime geldim. "Justin bak!" Flaşın patladığı yeri işaret ettim. Kim olduğunu göremediğim adam veya kız birkaç resim daha çektikten sonra gözden kayboldu.
Justin beni kucağından yere adeta fırlatırken "Lanet olsun. Lanet!" diye bağırdı. Ben de o okuduğu lanetleri üzerime alıp bunun yüküyle evimin kapısına doğru ilerledim. Göz yaşlarımı bu defa onun için değil, yağmura hediye olsun diye döküyordum. Çünkü yağmur bizim aşkımızın simgesiydi. Anlaşılan bir dahakine yağmur değil, gökten asit yağacaktı. Dönüp ona son defa baktım. Gözlerim sırtımın acısını ve kırgınlığımın arttığını kanıtlar derecede sert ve hüzünlü bakıyordu. Kapıyı sertçe kapatıp dibine çöktüm.
Hayır. Ondan ayrılmalıydım. Kesinlikle. İç sesim "Ondan sana yar olmaz." derken kalbim "Onu seviyorsun." diye çığlıklar atarken ben de "Neden?!" diye isyan ediyordum. Bir kamera flaşı yüzünden ilişkimiz ahvolmak zorunda mıydı? Pekala. Kimse bilmiyordu. O zaman herkes öğrenir. Herkes. Yağmur taneleri dışında. Onlar benim için asit damlacıkları. Gökten asit yağıyor artık. Mükemmel. Tek kelimeyle mükemmel.
- Umarım beğenmişsinizdir. Ben birkaç bölüm daha yazacağım ama eğer isterseniz Nisan'ın fikirleri ve benim anlatımımı birleştirip bir şaheser oluşturabiliriz. :D Neyse. Bir Lovatic ve Swiftie'yi aynı anda götürebildiğim için katlanın artık. :D I love you Demetria Devonne Lovato. ♥ I love you Taylor Alison Swift. I love you bunu okuyan kişi. Love you. ♥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Slow Down [Selena Gomez Fan Fic.]
FanficBir insan; Size kızıyorsa, dünyanın en iyi insanı dahi olsanız da bir neden bulabilir. Aynı şekilde bir insan; Sizi affetmek istiyorsa, dünyanın en kötü insanı bile olsanız bir mazaret bulabilir. Aradaki fark; Sizin iyiliğinizle ya da kötülüğünüzle...