(Bu bölüm üçüncü ağızdan yazılarak düzenlenmiştir. İyi okumalar. )Hava kararmış mesai saati bitmişti. Genç kız Önlüğünü çıkarıp askıda duran ceketini giyindi.
-Hasan amcaaa hadi geçirmeyecek misin beniii?
Dedikten sonra kapının önünde beklemeye başladı.
- Kızım bir türlü alışamadın karanlıkta bir yere gitmeye, bıktım artık apartmana girinceye kadar seni kapıda beklemekten!
Toprak, Hasan amcaya bakıp yavru kedi bakışları atmaya başlamıştı yine.Hasan amca yine dayanamayıp bişey demeden kapıya yöneldi.
Genç kız " yarın görüşürüz" deyip koştur koştur eve doğru yönelmişti.
Korkardı genç kız karanlıktan. Bir sebebi var mıydı kendide bilmezdi. Ama karanlığın o ürkütücü sessizliğinden rahatsız olurdu hep. Hele birde buna yalnızlık eklendi mi arkasına bakmadan koşardı, sanki karanlığı arkasında bırakabilecek gibi.
Apartmana girip soluk soluğa merdivenleri çıktı. İkinci kata gelince kapının ziline bastı ve beklemeye başladı. İçerden çığlık çığlığa gelen sesleri duyunca gülümsedi.
- Ablam geldi ablam geldiiiii!
Hemen ardından kapı açıldı ve küçük kardeşi Nisan, Toprağın boynuna atladı ve beraberce içeri girdiler. Zehra anne mutfakta akşam yemeğini hazırlıyordu. Toprağı görünce
"Hahh geldin mi kızım"dedi,klasik türk annesi sorusunu sorarak.- Yok anne daha yoldayım, diyerek tiye aldı genç kız sorulan soruyu.
-Bıkmadın şu soğuk espiriyi yapmaktan.
- Sende geldiğimi gördüğün halde aynı soruyu sormaktan bıkmadın.
Dedi genç kız munzurca gülümserken.
Derin bi nefes alıp geri verdi Zehra anne ocağın sıcaklığından hafifte bunalmıştı.- Kızma Zehra sultan sevdiğimden takılıyorum deyip annesinin yanağından bir makas aldı.
- Çekil şurdan deli kız dedi, yemekleri masaya yerleştirirken zehra anne. Alışıktı Toprağın bu şen şakrak hallerine. Kendi kızı olmasada ayrı bir bağ vardı aralarında. Nisan' dan ayrı tutmazdı .
Yemek hazır olunca hep beraber sofraya geçip yemeklerini yediler.Zehra anne sofrayı toparlamak için kalkınca Toprak kardeşiyle beraber salona geçti . Genç kız çalıştığı için Zehra anne evde ona pek iş yaptırmazdı.
Genç kız tokluğun verdiği rehavetle koltuğa yapılıp televizyon kumandasıyla kanalları değiştirmeye başladı. Kanallarda pek izlenecek bir şey bulamayınca kumandayı bir kenara atıp ofladı.
Gözünü diğer koltuğa kaydırdığında Nisan' ın boş boş reklamlara bakmasına anlamsızca gülümsedi ve sessizce yanına yaklaşıp kardeşini gıdıklamak için siper aldı.
Kardeşinin yanına hızla oturup gıdıklamaya başladığında küçük kız bitkin gözlerle ablasına bakıp " abla çok yorgunum sonra oynasak." demekle yetinmişti.
Nisan bu aralar hep yorgundu . Sanki yüzüde yavaş yavaş solmaya başlamıştı .Genç kız onu öyle görünce garip bir his yerleşmişti kalbine. Hani insanın yüreği yanınca içi cız ederdi ya.Öyle hissetmişti birden.
Zehra anne de bulaşıkları bitirmiş elini havluyla kurulayarak içeri girdi ve kenardaki tekli koltuğa oturdu.
- Anne bugün parka mı gittiniz ?
- Yok kızım ne oldu?
- Nisan yorgun olduğunu söyledide.
- Evet kızım bu aralar pek bi halsiz.
-Çok geçmeden onu bi hastaneye götürelim anne, onun yaşıtları parkta koşup eğlenirken Nisan şu aralar adım atmaya bile üşeniyor.
- Farkındayım kızım. Babanın emekli maaşını almaya az kaldı.Alınca hemen götüreceğim hastaneye sen merak etme, dedi Zehra anne gözlerini kaçırarak.
Demlenen çayın yanında biraz daha sohbet ettikten sonra ayağa kalktı genç kız. Koltukta uyuyan kardeşini sessizce kucağına aldıktan sonra yavaşça ayağa kalkıp yatağına yatırmak için hareketlendi.
" İyi geceler anne bende yatacağım artık" deyip odalarına doğru ilerledi genç kız. Nisan'ı yatırdıktan sonra pijamalarını giyip yatağına uzandı.
♡♥♡♥♡♥♡
Zırrrrrrrrrrrrrrr
Genç kız çalan alarmını susturup kafasını yastığa tekrar gömdü. Alarmın tekrar çalması uzun sürmemişti tabi.
Hazırlanıp kahvaltıyı yaptıktan sonra işe gitmek için kapıyı açıp ayakkkabılarını giyindi. Kardeşi" ablaaaa " diye koşup sarıldı gitmeden önce. Upuzun saçları ellerine dolanmıştı birden bire 6 yaşında ve doğduğundan beri hep ucundan alınmıştı saçları. Sarı saçları ve mavi gözleriyle tamda genç kızın küçüklük kopyasıydı.
"Hayırlı işler "deyip yolcu etti ailesi. Genç kız merdivenlerden inerken tam elini cebine atacağında kardeşinin bi kaç tel saçının kaldığını gördü elinde.
Hemen bir mendil çıkarıp saç tellerini içine nazikçe yerleştirdi. Aklı saç tellerinde takılı kalsada kendini toparlayıp saçma sapan fikirlerden kurtulmaya çalıştı. Biraz yürüdükten sonra pastaneye varmıştı.
-Günaydın kızım.
- Günaydın Hasan amca.
-Ne o durgunsun?
- Hiiiiç uyku mahmurluğu var ondandır deyip geçiştirdi. Kafası hala karışıktı. Önlüğünü takıp hergün ki rutin temizliğe başladı. Bir süre sonra canı sıkıldı ve Hasan amcaya takılmaya başladı.
- Hasan amcaaa
-Ne vaaarr!
Hasan amca da bu kızın sözlerinden bıkmıştı artık. Yine ne söyleyecekti Allah bilir.
- Şey diyecektim ben neden bir maaş alıyorum.
- Çünkü çalışanların hepsi tek maaş alır.
- Ama ben hem temizlikci hem garson hem kasiyerim.
Hasan amca kıza bakıp güldü.Bu gülümseme iyi değildi kesin yine onu alt edecekti.
-Senin sabahki halin iyiydi aslında hep o modda dursan fena olmaz.
Genç kız hasan amcanın bu sözüne gülse mi ağlasa mı bilemedi. Yine canı sıkılan o olmuştu. Bu adam geceleri çalışıyor olmalıydı genç kıza hazır cevap verebilmek için.
Hasan amca savaşı kazanmış komutan edasıyla gevrek gevrek gülerken kafası içeri giren müşteriye kaydı.Bakarken gözleri parlıyordu. Genç kızda merak edip başını çevirdi.
Genç kız içeri giren kişiyi gördüğünde saşkınca bakakalmıştı. Yıllardır pastanede çalıştığı hâlde çok az ziyaret eden bu adam. Genç kızın bir türlü kendine dahi itiraf edemediği platonik aşkı. Ve az gördüğü hâlde aklından hiç silinmeyen siması ve güzel gülüşü.
Yine bir hayal dünyasına girmişti kız. Tüm olaylar ağır çekimde yaşanırmışcasına garipti. Ve herşey böylesine ağır ilerlerken kalbinin onun sözünü dinlemeyip gümbür gümbür atışı. Sarışın ve kahverengi gözlü bir adamdı işte. Kalbi neden bu kadar abartıyordu ki.
Peki bu adam neden donmuş bir şekilde ona bakıyordu, belkide ilk kez fark etmişti onu. Genç kız utançla başını öne eğip tezgahtaki işine döndü. İlk göz göze gelmelerini böyle hesap etmemişti. Sahi bu zamana kadar hangi hesabı çarşıya uymuştu ki.
Hasan amcanın sesi ile ortadaki sessizlik bir bıçak gibi kesilmişti.
- OĞLUM YİĞİT HOŞGELDİNN!!