FOU FOUND ME

57 1 0
                                    

ParkBrova'daki ilk günüm ve şimdiden sıkılmaya başladığımı hissediyorum. Mağaza elemanı olmak sıkıcı. Neden ben de genel müdür falan olamıyorum ki. Lanet olsun! Patron iki saattir bana bağırmaktan sıkılmıyor. Kendini ne zannediyor bu herif. Her şeyi yanlış reyona diziyorum diye bana bağırmaya hakkı olduğunu falan mı düşünüyor. Aslında… Doğru düşünüyor. Ama bana bağıramaz(!) Hem zaten tam karşımda duran sarışın taşı kesmekten doğru bir iş yapmam beklenemez. "Hey Mila bir fahişe gibi orada dikilip duracağına biraz iş yap!" "Sakin ol Charlie her şey kontrolüm altında." Aslında o pisliğe çok iyi bir şekilde cevap verebilirdim ama ilk günden ve şu karşımda bana doğru gelen çocuğun telefon numarasını almadan kovulmak istemiyorum. Ne? Bana doğru gelen mi? İnanamıyorum. Şimdi bana  'Hey sürtük orada durup beni kesmek yerine işine konsantre ol. Bak patronun da kızıyor.' gibi bir şeyler söylerse Utancımdan ölebilirim. Veya ergenik hormonlarımdan dolayı ağlama krizine falan girmemde olağan dışı bir olay değil. Evet, işte başlıyorum karşımda durdu ve söyleyeceği kelimeleri toparlamaya çalışıyor. Sanırım. İnanamıyorum bu çocuğun denizden mavi gözleri var. Onu mükemmel gösteren gözleri… Ve… Ve saçları. Gerçek olmamasına rağmen çok güzel duruyor.  Her şey yap-boz parçası gibi birbirini tamamlamış. Evet, konuşmaya başlıyor. "Bakar mısınız? Bana yardımcı olmak ister misiniz?" Aman tanrım! Bu çocuk çok kibar. Çalışmaya başladığımdan beri küfür eden ergenler ve bana asılmaya çalışan 40 yaş üstü heriflerle uğraşıyorum. Ama bu farklı.  Yaka kartımdan adımı okumaya falan çalışıyor sanırım. Ya da göğüslerime tutulmuş. "Hey Mila. Yoksa İngilizce bilmiyor musun? " Tamam, yanıma geldiğinden beri bir heykel gibi ağzım açık şekilde onu dinlemeye çalışıyorum. Ama bir şeyler söylesem veya bir şeyler yapmaya çalışsam elim ayağıma karışacak. "Hayır, sersem İngilizce biliyorum." Kahretsin! Bir anda ağzımdan kaçtı. Sevimli görünmek için biraz sırıttım fakat sanırım işe yaramadı. "Tamam, öyleyse şimdi benimle gel." Sesi çok güzel fakat neden bana emir vermeye çalışıyor ki. Demek ki kibarlığı bir anlığınaymış. Elimi belime koyup konuşmaya başladım."Tamam burada çalışan  17 yaşında ergen bir kız olabilirim. Ama emir vermeye yetkin yok." Fazla büyüttüğümün farkındayım ama düşünmeden konuşmaya alışmış bir kızım. Gerçi böyle yetiştirilmeme rağmen ailem bile beni istemiyormuş. Onları rezil ediyormuşum. Bu yüzden farklı bir ülkede ve farklı bir evde yaşıyorum. Kendi paramı da kendim kazanmaya çalışıyorum. Çalışıyorum dedim çünkü bu benim ilk işim ve burada beni fazla uzun tutmayacaklarının farkındayım. Kim müşterilere kaba davranan bir kıza para ödemeyi ister ki. Lise zorlu bir çabadan sonra bitti. Ve asla üzülmedim. Üzülmeyeceğim de… Bir süre bana baktıktan sonra sanırım konuşmaya başlayacak. "Mila benimle gelir misin acaba?" "Elbette Bay..." "Niall. Niall Horan. Niall James Horan." "sadece Niall yeterliydi." Bu ismi bir yerde duyduğuma eminim. Lise. Evet bizim liseden olabilir. "Hey. Bakar mısın? Liseyi yeni mi bitirdiğin?" Kızgın bir şekilde bana baktıktan sonra konuşmayı denedi." Bu seni hiç ilgilendirmiyor. Ve… Hayır." "Hep böyle kaba mısın yoksa hobi olarak mı kabalık yapıyorsun ya da mağaza çalışanlarına karşı garip bir fobin falan mı var Bay Sahte Sarışın?" Bana doğru döndü ve kollarını göğsünde birleştirdi. "Hayır, hayır, hayır ve sarışın olmak bana daha çok yakışıyor yeter mi?" Sadece kafamı salladım. Onunla konuşmaktan o kadar dalmışım ki kabin büyüklüğünde bir odada olduğumuzun bile farkına bile varamamışım. Buraya ne zaman gelmiştik. Sırtımı duvara yasladım ve onunla konuşmaya başladım. Neden ona karşı kendimi bu kadar rahat hissediyorum ki? Sonuçta ben çalışanım o ise müşteri… "Eee Niall sarının sana yakıştığını mı düşünüyorsun?"  Bana yaklaştı. "Evet herkes öyle düşünüyor." "Demek ki çok popülersin. Doğru mu düşünmüşüm?" Gülmeye başladı. "Yaklaştın." Düşünüyormuş gibi yaptım. "Çok mu zenginsin?" Gülmeye devam ediyordu. Bana doğru birkaç adım daha attı ve aramızda santimler vardı. Duvara yaslandığım için kaçacak bir yerimde yoktu. Ellerini duvara yasladı. "Mila. Beni gerçekten tanımıyor musun?" "Na-nasıl yani sen beni ta-tanıyor musun?" Gülümseyerek kafasını iki yana salladı. Gerçekten düşündüğü gibi çok yakışıklıydı. Gerçi yakışıklılık göreceli bir kavram ve buda sadece onun yüzde bilmem kaçını kapsadığına göre dünyada daha başka… Off ne saçmalıyorum ki ben? Ama elimde değil parfümü o kadar güzel kokuyor ki içime çektikçe sarhoş etkisi yaratıyor. Belki de kendi kokusudur. İmkansız değil. Bu kadar mükemmel olan bir erkek bu kadar güzel kokabilir. "Peki sen beni tanımıyorsan benden seni tanımamı nasıl beklersin?" Gözlerini gözlerime dikti. Sanırım bayılacağım. Yüzünü biraz boynuma doğru yaklaştırdı. "Sen hiç televizyon izlemez misin veya şarkı dinlemez misin?" Konuşurken nefesi boynuma temas ediyordu. Oracıkta ölebilirdim. "Peki ya One Direction? Hiç duymadın mı?" Kahretsin! Adını daha önce duyduğumu söylemiştim. Ama o saçma grubun bir üyesi olamaz değil mi? Sanırım bana kamera şakası yapılıyor. Evet directioner arkadaşlarım bana şaka yapıyor. Gerçi benim pek fazla arkadaşım yok. Aslında hiç arkadaşım yok. "O ergen grubunda mısın yoksa?" Evet tekrar ve tekrar düşünmeden konuştum. Çocuğun grubuna ergen grubu dedim. Normal olarak biraz bozuldu. "En son duyduğumda 17 yaşındaydın. Ve ergendin. Değil mi?" "E-evet ama bu bir şey değiştirmez. O grubu sevmiyorum. Hatta bana anti diyebilirsin." Gereğinden büyük yeşil gözlerimin içine daha yoğun bakmaya başladı. Sanki beynime yakışıklılık sinyalleri yollamaya çalışıyor gibi. "Bu ilginç olacak. Bunu yapabilirim."  Onu üzerimden ittirdim ve kapıya doğru ilerledim. "Benden uzak dur sarışın. Antiyim diye bana ne yapmaya çalışıyorsun?  Şimdiden söyleyeyim bana zarar vermeyi düşünme bile.      Yoksa sen zarar görürsün." Bu söylediklerim onu hiç etkilememiş gibiydi. Kafayı sıyırmış gibi gülümsüyordu. Yanıma doğru birkaç adım attı ve kapının yanında durdu. Kapıyı açtı ve dışarı çıktı. Biliyorum belli etmedi ama bu söylediklerim onu biraz kırmıştı. Kibar biri değilim romantik hiç değilim. Güzel hiç mi hiç değilim. Zaten ne düşünmüştüm ki? Öyle bir çocuğun iri yeşil gözlü mısır püskülü gibi olan sarı kısa saçlı bir cadı görünümlü alnı sivilceden geçilmeyen 17 yaşındaki birini ne yapsın? Çok aptalım. Bunları düşünürken kapıda bir hareketlenme olmuştu. Arkamı döndüğümde orada duruyordu. "Biliyor musun ne düşünüyorum?" Benden bir cevap bekliyormuş gibi bakıyordu. Konuşmaya devam etmesi için kafamı salladım. "Sanırım bir antiyi sevebilirim." Aniden kayboldu. Sanki söylediklerinden utanmış gibi kaçmıştı. Peki beni neden buraya getirmişti. Burada çalışmama rağmen mağazada öyle bir yer olduğunu bilmiyordum. Sanırım sabah sabah sarhoş olmuştu. Kafama takmamam lazım. Tam odadan çıkacakken kapı ardına kadar açıldı ve sinir küpüne dönmüş bir Charlie ile karşılaştım. "Lanet olsun' Mila ne kadar zamandır seni arıyorum. Nerelerdesin?" "Endişelenmene gerek yok. Gördüğün gibi buradayım." "Endişelenmiyorum sadece seni işe alması için müdüre çok yalvardım ve sen 3 saat çalışıp ortalıktan kayboluyorsun."  Sizi tanıştırmayı unuttum Charlie benim çok korkak patronum. Daha 22 yaşında ama patron. Hoş çelişki. Charlie'yi ailem sayesinde tanıyorum. Annemin arkadaşının oğlu. Çok klişe değil mi? Burada işe girebilmemin tek sebebi var oda Charlie… Herşeye rağmen iyi biri. Bana abi gibi davranmaya çalışıyor ama o ve yeşil gözleriyle evlenebilirim. Tamam herkese yavşamamam lazım biliyorum. Ama 17 yıldır yalnızım. Ve bu çok uzun bir süre.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 05, 2013 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

FOU FOUND MEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin