Suratımda günün huzursuzluğunu taşıyan üzgün bir ifade vardı. Bugün o gündü, o lanet gündü. Karne günü. Her insan evladının tattığı o sözlü notları, girip çıkmasını bilmeyen sınav soruları. Tüm yılı geçirdiği nemrut suratlı hocalar. Aman Allah'ım sevinsem mi? Üzülsem mi? Bilemedim doğrusu.
Ellerimi hızla sallayıp içimde ki kötü enerjiyi dışarıya vermeye çalışıyordum. Fazla heyecanlıydım. İlk okul çocuğunun okula başladığı ilk gün ki gibi. Her an yere çömelip ağlaya bilirdim 'Anne!" diye. Yapmadığım şey değil sonuçta.
Durmadan baktığım saat derdimden anlamış gibiydi dili olsa konuşacaktı. Lise benim için en güzel zamanlarımı geçirdiğim zamanlardı tabii; Matematik dersini ve almanca dersini saymazsak ayrıca çömezlik zamanları ya da elli kuruş için bir yerlerimi yırtığım zamanları... Her neyse, daha bir çok rezilliğim var.
Ellerimi belime yerleştirmişken yanımdan geçen Suzan, yine çakmak çakmak olan gözleriyle etrafını süzüyordu. Bu kız tam bir yılandı aynı zamanda en yakın arkadaşım.
Siyah saçlarının arasında yer alan mavi boyalar ve hafif emo ile rock karışımı olan stili ona ayrı bir haz veriyordu. Kız güzeldi yalan değil.
"Suzi!" dediğimde kafasını ağır bir şekilde bana çevirdi. Böyle yapınca çakiye benziyordu cidden. Ondan korkuyordum fazla cani fikirleri vardı onu geleceğin kiralık katili olarak görüyorum hatta zevkine insan öldürebileceğini falan düşünüyorum.
"Seni yakaladım." dedi sırıtırken şuan şeytana benziyor. Yakında ecelim de olur hadi hayırlısı.
"Cansel'i gördün mü?" diye saf saf sordum deri ceketini sırtına iyice geçirip, "Umurumda değil. Bana sen lazımsın," dedi. Korkmalı mıydım? Kesinlikle!
"Korkutma be!" diye cırladım. Etrafta bize dönen bir kaç göz vardı fakat umursamadan devam ettim, "Bak kızım senin katil bebek çaki hallerin bana sökmez!" dediğimde tek kaşı eş zamanlı olarak kalkmıştı. Hey! Bende tek kaşımı kaldıra biliyorum fakat onda ki gibi durmuyor. Daha çok kabız olmuşum gibi gözüküyordum.
"Günce. Ne saçmalıyorsun?" omuz silktim surat ifadesini değiştirmeden konuşmasına devam etti, "Bana lazımsın çünkü müdürün odasına sızmalıyız aslında okula sızsak tamamdır." fısıltı halinde söylediği şeyi ben bile zoraki bir şekilde duymuştum. "Neden?" dedim onun gibi fısıltıyla.
"Vallahi çok salaksın anlatsam gün biter!" diye feryat etti. Kollarımı göğsümün altında bağlayıp gözlerimi kısarak ona baktım. Bakıyorum fakat karşılık alamıyorum, en sonunda gözlerim kapandığında kıkırdadı. Ardından bozuntuya vermedi, "Pekala kötü kız katil bebek çaki. Beni kötü emellerine alet edebilirsin izin veriyorum." dediğimde bu sefer dayanamayıp kafasını geriye atıp kötü kız gülüşünü yaptı.
Seni gidi kötü kız!
"Badboyun gelmeden halledelim şu işi küçüğüm."
"Birileri fazla wattpad mi okumuş ne?" dedi gözlerimi yere çevirirken, "Yok canım ya Binnur bölüm atmadıkça girmiyorum ben." diye yalanımı attım. Binnur ister bölüm yazsın ister yazmasın ben tekrardan kitabı okurdum sonuçta.
"Hı hı," diye mırıldandı takmadım. Okula doğru ilerlerken gözüme çarpan kişiler pek tanıdık değildi. Eğer birini tanımıyorsan çok fazla bakmamalısın hemen 'Ay hoşlandın mı?' gibi şeyler zırvalayıp zamanımı çalıyorlar. Zamanım önemli sonuçta zaman bu boru mu(!)
"Bak şimdi sen gidip müdürü oyala ben içeri gireceğim tabii Çınarı aşa bilirsem,"
"Çın ney!?"
Kapının önünde duran esmer çocuğun gözleri beni bulunca geri kaçırdı. Eğer çınar buysa ben kökü olmak istiyorum ya da yılbaşı. İkisi çok alakasız şeyler ama çınarı sadece bu iki şekilde biliyordum. Ağaç türü. Bu kadar basit,
"Sus be." dedi merdivenlere tırmanan Suzan, "Hadi kızım göster kendini." kulağıma kaçan tükürükleri boş verip müdürün önünde dikildim. Suzan ağaç olan veletle konuşmaya başlamıştı.
"Ey alemlerin sultanı Faruk Beyefendi siz..." cümlemin devamını getirmeden Faruk hoca ağzımı eliyle kapatıp konuşmaya başladı. "Allah rızası için 3 yıldır çekiyorum kahrınızı bugün bari yapmayın!" dedi, şimdi düşündüm de biz neler yapmıştık ulan.
Derse giren müfettişin üstüne yangın söndürücüsü sıkıp, kimya laboratuvarını patlatmış kantini yağmalamış. Ardından müdürün odasını siyaha boyayıp her yerini rock simgeleriyle doldurmuştuk -bu kesinlikle Çakinin fikri olmalıydı- Okulun kamerasını söküp selfi çekinmeye çalışmıştık, çekmiştik te fakat müdürün odasında ki bilgisayarda ancak bulabilmiştik. Hoparlör odasına girip tüm derslerde bangır bangır şarkı dinletmiştik şarkının adı da 'bangır bangır'dı. Daha yaptığımız bir sürü gereksiz şey.
"Günce..." dedi Faruk hoca girdiğim transtan çıkıp elimi omzunun üstüne koydum. "Vallahi haklısınız hocam ben sizin yerinizde olsam Allah bilir neler yapardım. Haydi selametle. Hakkını helal etme! Edenin... koyayım!"
Hızla merdivenleri inerken arkamdan gelen Suzan'ı unutmuştum. Okulun çıkışına yakın bir yerde durdum "Ay salak beklesene, altımda ki eifel kulesi gibi topuklularla nasıl koşayım." dedi nefes nefese. Ayakkabılarına baktım buradan pisa kulesine benziyordu açıkçası.
"Bu üç yıl içerisinde küfür etmediğim daha doğrusu yüzüne küfür etmediğim hoca kalmadı be!"
Hele o dinci aman tanrım didim! Adam babama söyledi babam ise 'Hayal gücü kuvvetlidir kızımın' deyip başımdan sevmişti eve gidince cidden başımdan sevdi vurdu vurdu vurdu resmen bir ara davayna izi kalacak diye korktum.
"Çınarı atlattım düzenek tamam." dedi heyecanla. Neyin düzeneğinden bahsediyordu bu çaki?
"Ne düzeneği?" dedim saf saf bu kızın karşısında kendimi şirine gibi hissediyordum açıkçası. Ya da tüm şirinlerin saflığında ama Çaki gargamel olamazdı çünkü o çakiydi!
"Süpriz!" diye şakıdı.
"Ve..." diye devam etti konuşmasına, "Çınara numaranı verdim,"dedi sona doğru sesi kısıldığı için pek bir şey duyamadım o yüzden geçiştirip "He iyi yapmışsın." dedim.
"Ne?" dedi suratı değişik bir hal almışken... Şey gibi turşu. Çaki turşu sevmezdi çünkü turşu değişikmiş ne tatlıymış ne tuzlu. Kimlik karmaşası yaşıyormuş.
"İyi yapmışsın Çaki. Hadi Cansel'i bulalım daha günün sonu var," dedim içli içli. Günün sonunda o notlar babama ulaşacak ve babamda uçarak bana ulaşacaktı. Ben ise eve alınan halıyı 5 ay sonra yeniden izleyecektim. Dövse iyiydi tüm sülalenin geçmişini baştan sona sayıyordu gavur!
"Buradayım!" dedi Cansu ile Cansel kol kola gelirken. Neydi bunlar... Yapışık ikizler mi. Birbirlerinden ayrılamıyorlardı.
"Hadi gösteri zamanı!"
Çakiye bakan gözler kafasını aynı anda gelen seslere çevirdiğinde! Olamaz!

ŞİMDİ OKUDUĞUN
TURŞU
Humor"Nasıl desem... Turşu gibisin. Yani ekşisin, ekşi derken anlamsızsın ne tatlı ne tuzlu. Yani tuz- tuzlu der- derken..." Çınar cümlesini tamamlamadan kafamı sallayıp lafını böldüm, "Bilirsin turşuların kıvamı vardır zor yapılır. Bu da demek oluyor ki...