Kader beni, iki Alman devletinin tam sınırları üzerinde bir kasabada, Braunau am Inn'de dünyaya getirdi. Alman olan Avusturya, büyük Alman vatanına tekrar dönmelidir. Hem bu
birleme, iktisadi sebeplerin sonucu olmamalıdır. Bu birleşme, iktisadi bakımdan zararlı olsa bile, mutlaka olmalıdır. Aynı kan, aynı imparatorlu-
a aittir. Alman kavmi, kendi evlatlarını tek bir devlet halinde bir araya toplamadıkça, sömürge siyaseti çalışmalarında bulunmayı hak
etmeyecektir. Alman sınırları bütün Almanları ihtiva ettii zaman bu nüfusu besleyemeyecek
kadar güçsüz oldunu tahakkuk ederse; bu kavmin hissedece- i gerek ve zorunlulukta
yabancı topraklar elde etmek için hak sahibi olacaktır, işte o vakit, sapan yerini kılıca bırakacak ve temiz gözyaşları gelecekteki dünyanın ürünlerini hazırlayacaktır. Dünyaya gözlerimi açtım şehrin durumu, yukarıda açıkladım büyük ve şerefli bir görevin sembolü gibi görünüyordu. Bu şehrin büyük bir hatırası vardı. Bu hatıra her Alman milliyetçisini kendisine çekecek büyüklükte idi. işte bu ıssız, bu köşede kalmış memleket yüzyıl önce milletimizin tarihinde ölmez olaylar görmüş ve hatırlandında her milliyetçi Almanı üzecek bir faciaya
sahne olmuşu. Almanya'nın yıkılmasına ramak kaldı devrede Nürenberg'de kitapçı dükkanı
sahibi olan, milliyetçi (nasyonalist) ve Fransız düşmanı Johannes Palm Almanya urunda canını vermekten çe-kinmedi. Feci olaydaki ortaklarını açıklamamakta gösterdi cesaret her
Almanın ders alacaı bir fedakarlık örnei idi. Leo Schlageter de fedakar kitapçının izinden yürümüştü.
O da Johannes Palm gibi, kendi hükümetinin bir temsilcisi tarafından Fransa hükümetine gammazlanmıştı. Agusbourg'un polis müdürü olan Leo Schlageter, bütün Alman milliyetçilerini üzen, fakat feci oldu-
u kadar şerefli olan bir sonla karşılaşmıştı, işte Leo Schlageter'ın bu tutumu Severing Hükümetinin yeni Alman memurlarına örnek olmuştu.
Annem ve babam 1890 yılına do-
ru kan itibariyle Bavyeralı, fakat siyaset bakımından Avusturyalı küçük Inn şehrinde ikamet ediyorlardı. Babam görevine balı bir memurdu.
Annem ev kadını idi. Ev işleri ile meşgul olurdu. Annem ve babam çocuklarının üstüne şefkatle titrerlerdi. Hayatımın bu bölümleri bende çok az iz bırakmıştır. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra babam Braunau am Inn'den biraz daha uzakta Passan'da yeni bir göreve
başladı. Passan asıl Almanya'da idi ve babam yine memurdu. O günlerde Avusturyalı memurların memuriyet hayatlarında birçok tayin, nakil ve takaslar söz konusu olurdu, işte bir
gümrük memuru olan babam da bir müddet sonra Linz'e döndü. Babam Linz'de memuriyetteki görevine bir süre daha devam ettikten sonra emekli oldu. Emeklilik sevgili babam
için hiçbir zaman bir dinlenme devresi olmayacaktı. Babam bir çiftçi ailesinin olu idi. Genç yaşta evini terk etmek zorunda kalmıştı. 13 yaşında iken çıkınını hazırlayıp köyünü terk etti.
Köylülerin ısrarlı uyarılarına ra-
men bir sanat sahibi olmak üzere Viyana'ya gitti. 1850 yılında cebinde sadece üç ecus ile böyle bir karar vermek, cesaret isteyen bir işti. 4 yıl
Viyana'daki çalışması sonunda babam esnaflıkta biraz ilerlemişti. Ancak bu gelişme babama yeterli gelmiyordu. O günlerin yoksullu babamı daha iyi bir mevkie sahip olmak içinmesle-
ini bırakmaya zorluyordu. Köyde yaşarken papazın yaşayışı onun gözünde insanların yaşayışlarının en son sınırı olarak görünüyordu. Oysa şimdi büyük şehir onun fikirlerini
deiştirmiş, yeni bir görüşün sahibi yapmıştı. Artık babam memuriyeti her şeyin üstünde tutuyordu. 17 yaşında henüz bir delikanlı iken her türlü yoksulluk ile karşı karşıya olmasına ramen, kararlı bir şekilde hedefine ulaşmak için bütün fedakarlıklara katlanıyordu. Sonunda
hedefine ulaştı ve 21 yaşında iken memur oldu. Böylece baba oca-
ına "adam" olduktan sonra
dönmek üzere etti yemini yerine getirmiş oluyordu. Köyde kimse onu hatırlamıyordu ve o da köyü yabancı buluyordu. şimdi 56 yaşında idi. emekli olmuştu, ama boş durmak
istemiyordu. Avusturya'nın Lambach kasabasında arazi satın aldı. Topra-
ı işletmeye başladı.
Uzun memuriyet görevinden sonra hayatının son halkasında tekrar aile kaynaına dönüyordu.
Zevklerim, beni babamın hayatına benzer bir hayata itmiyordu. Konuşma yeteneim,
çocukluk arkadaşlarıma verdim, ikna edici ve daha dorusu kandırıcı söylevlerle oluşmaya