Wattpad sorun çıkarttığı için biraz geciktim. Lütfen kusuruma bakmayın. Keyifli okumalar. 😊❤
🌸 BÖLÜM 1 🌸
Koşmak... Nefesin kesilip başında bayılacağına dair işaret veren o lanet olası baş dönmesini hissedene kadar koşmak... Ölümün soğuk nefesinin ense kökünde pis pis soluklandığını hissedip bir şey yapamadan sadece koşmak...
Koşmak nasıl bir eylemdir sizce?
Spor yapmak amacı taşıyorsa güzel bir aktivite olabilir... Ama azılı bir katilin elinden kurtulmak adına nefes tüketiyorsanız inanın ki berbat bir şey hiç tavsiye etmem!
Böyle durumlarda “Koşmak ya da koşmamak işte bütün mesele bu!” diyerek su koyuvermek istiyor insan bazen!
Çaresizliği dibine kadar hissederek ve ayaklarım kıçıma vura vura arkamdaki, nefesi ölüm kadar pis kokan adamdan kaçarken elimi koltukaltı kılıfına doğru götürüp silahıma ulaşmaya çalıştım. Yaptığım bu hareket yavaşlamama neden olsa da hiç umursamadım.
Neticede o silahı elime geçirince şu zombi kılıklı seri katil bozmasını alnının çatısından vurup beni, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün en güzel, en özel, en akıllı, en başarılı; bütün enlerini zirvede yaşadığı su götürmez bir gerçek olan FBI ajanından hallice CIA’inkinden ballıca olan pek muhterem aynı zamanda da Muhteşem Yüzyıl’dan daha muhteşem olan sivil polisi, Karşıyakalı, otuz beş buçuklu Güney Öztürk’ü kovalayıp dilimi damağıma yapıştıracak kadar yormanın ne demek olduğunu ona gösterecektim.
Güzelim uykumu bölüp beni bu hallere düşürmenin sonuçlarını çok pahalı ödeyecekti o pislik! Bu kısa metrajlı film tadındaki hayallerim silahımı koyduğum yerde bulabilseydim gerçekleşecekti tabii ki...
Silahımı koltukaltı kılıfında bulamayınca okkalı bir küfür savurdum. “Lanet olsun! Silahım nerede benim?” diye söylenirken bir anda önüme örülen aşılmaz duvarla neye uğradığımı şaşırmam da cabası oldu tabi.
Allah kahretsin! Bu duvar da nereden çıkmıştı şimdi?
Tam şu anda kendimi orta halli fantastik bir filmin senaryosunda yer alan başrol oyuncusu gibi hissediyordum. Bu yılki Oscar törenlerinde en iyi kadın oyuncu ödülünün benim olması pekte sürpriz olmazdı. En iyi aktör olma şansına erişen şahsın yanına da pek yakışırdım hani!
Allah’ım ne diyordum ben böyle? Sanki düşünmem gereken tek şey buymuş gibi saçmalıyordum işte. Vücuduma tek bir kurşun bile isabet etmeden beynim kendi kendini infilak etmiş, beyin ölümüm gerçekleşmişti sanki. Söylediklerimin en mantıklı izahı ancak bu olabilirdi.
Neyse çok fazla dağıtmadan biz konumuza geri dönelim, o zaman.
Nerede kalmıştık?
Hah, tamam, buldum. Duvar diyordum.
Evet, yanlış duymadınız! Azılı bir katil peşimdeydi ve ben büyüyle örüldüğünü düşündüğüm siz deyin beş metre ben diyeyim on metre olan bir duvar yüzünden resmen köşeye sıkışmıştım.
Arkamı dönüp baktığımda sevgili (!) azılı katilimin bana doğru pis pis sırıtarak yaklaştığını gördüm.
Ben de ona içimdeki kötülerin düşmanı, iyilerin dostu olan yenilmez polise ihanet ederek hafifçe gülümsedim. Neticede böyle davrandığım zaman katilimin huyuna suyuna giderek iyi halden yırtabilirdim. Sizde hemen hain bellemeyin beni çok rica ederim!
Katilim, çakma Erol Taş gülümsemesiyle “Ha ha ha!” diye gür kahkahalar atıyordu ve bir taraftan da Nuri Alço gibi ‘Artık benimsin bebek’ modunda gazozuma ilaç atacakmış gibi bana doğru yaklaşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bela Çiçeği (YENİ HİKAYE)
Romance"Sen tüm belaların arasında inadına açan bir çiçeksin. Bela çiçeğisin..." Tüm hakları saklıdır. İznim olmadan çoğaltılması halinde yasal işlemlere başvurulacaktır!