Elif Cevahir
Yorgunluk ne temel acizlik! Sahi, insan ne zaman anlar ki yorgun olduğunu? Kolunu kanadını kaldıramayacak durumda olduğuna ne zaman hükmeder. Ne zaman her şeye teslimiyet bayrağını çeker de ben eksik olayım artık bu oyundan der.
Bedenen yorgunluk bir anlam ifade eder mi benim için. Sanmam. Bedenen yorgunluk bir mükâfattır aslında, bir iş yapmanın bir şey için uğraşmanın mükâfatı, bir işe yaradığının nişanesidir nihayetinde. Peki, bende ki bu tepkisizlik hali, bende ki bu boş vermişliğe sebep ne? Beden yorgunluğu mu ya da ruh yılmışlığı mı? Oysaki beden yorgunluğunu geçeli çok oldu ben. Kaldı ki kendi bedeni mi çok da şımartmamam gerektiğine kendimi ikna edeli de bir hayli oldu.
Tin yorgunluğu, işte onunla nasıl baş edilir bilmiyorum, nasıl iyileşip yola devam edilir bilmiyorum, hoş bunu istiyor muyum onu da bilmiyorum. Her şeyim alınıyor elimden teker teker her şeyim. Onlar giderken benden, geride bana bir şey bırakıyorlar mı onu da bilmiyorum. Özlem duyduğum şeyler gittikçe artarken yola nasıl devam ederim kestiremiyorum. Korkuyorum. Kendi beynimde kendimi aklamaktan, kendime yarattığım sebeplere kendimi inandırmaktan korkuyorum. Biliyorum inanırsam eğer bitmişliğime, o zaman bedenen varlığımın bu dünya da kalmasının benim için bir anlam ifade etmeyeceğini de korkarak görüyorum.
Yorgunum, çok yorgun. Kemiklerim sızım sızım sızlarken, kolum kanadım kırılmış vaziyette uçurumdan aşağıya bir an önce çakılmak isteyip kurtulmayı isteyecek kadar yorgun. Ve vazgeçmiş ve tükenmiş...
Şimdi yine bir hastane odasında içimden gitmemek için direnen bebeğime destek olmak istercesine direniyorum ben de. O da gitmesin benden diye, o da bırakmasın beni diye kırık kanatlarımla havada durmaya çalışıyorum amansızca. Kanamalı olarak getirildiğim hastanede hala bebeğimin kalp atışlarının devam ediyor olmasını mucize olarak değerlendirdi doktorum ve eklemekten çekinmedi acımasızca sanki sorumlusu benmişim gibi.
"Elif Hanım, bu son uyarım size bir daha kanamanız olursa kurtulamaz bebeğiniz, bir daha buraya gelirseniz ya kürtaj için ya da doğum için gelmiş olursunuz. Bunun arası yok anlatabiliyor muyum?" diye doktorumun yönelttiği soruya karşılık, ben sadece pencereden gökyüzünü izlemekle yetinirken cevap verme anlamsızlığına girmedim bile. Sessizce bana bakan doktorun odadan çıkmaktan başka çaresi yoktu ve o da çaresinin peşine takılarak odanın çıkışına yöneldi. Yiğit'in doktoru dışarı yönlendirdiğini kafamı çevirmeden biliyordum. Zira adam çözüm adamı, bundan başkası da beklenemezdi kendisinden. Biliyordum, benle konuşmak isteyecek, gözümü açtığımdan beri yapmaya çalıştığı şeye yine çabalayacak yine yine yine cevap alamasa da vazgeçmeyecekti. Ama anlamsız gelen şeylerden biri de bu şu anda; konuşmak... Ne konuşacak ki benimle, ne anlatacak ya da kendisini aklamaya mı çalışacak gözümde. Ne fark eder ki, bir kez daha ihanete uğramışken, bir kez daha güven hançerini sırtıma yemişken ne fark eder? Çok mu farkı var yaşayan ama benim için çoktan ölen Mustafa ile bunu gizleyerek arkamdan iş çeviren Yiğit'in arasında çok mu fark var. Hançeri sırtıma farklı açılardan geçirmiş olmaları onları aklamaya mı yarayacak gözümde. Beni hakikaten bu kadar saf ve salak olarak düşünmüyorlardır değil mi? Hoş, ben olsam salak olduğumu düşünürdüm ki düşünüyorum da, bu kadar sinyale rağmen gerçeği göremeyen kapasitem de bunun en büyük kanıtı zaten.
Yani demem o ki ben vazgeçtim, Yiğit'ten de Mustafa'dan da. Biri benden çocukluğumu saflığımı alırken biri benden aşkımı aldı. İkisine de feda olsun deyip, umursamadan, savaşmadan, mücadeleye girmeden vazgeçtim. Bu oyun da artık ben ve kızım eksiğiz ve kim ne mücadelesine giriyor ise bizsiz devam edecek...
&&&&&
Biliyorum kısa ama ofiste iş arasında hemen yazıp paylaşmak istedim sizi çok beklettiğim için=( Ne olur kusura bakmayın bitmiş vaziyetteyim bu aralar ara mı versem diye bile düşünmeye başladım=( Bu hikayemi öyle saçma sapan da bitirmek istemiyorum çünkü ben çok sevdim özellikle güçlü kadınım Elif'i, en azından çok daha iyisini hak ediyor diye düşünüyorum. İnşallah en kısa sürede çok daha uzun bölümle geleceğim. Kocaman öpüyorum sizleri=)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜCENİK
General FictionBen cenaze töreni boyunca mezara bakıp belirsiz düşüncelerimde boğulurken, pek sevgili kayın validemin nasırlaşmış elleri ile boğazıma yapışıp acısını hafifletme isteği ile sıraladığı suçlamaları hissizce dinledim. "Hep senin yüzünden, oğlum senin...