Kötü Gün

107 3 0
                                    

Soğuk bir kış günüydü. Dışarıda şiddetli bir yağmur vardı. Doğa odasında sessizce oturmuş ağlıyordu. O gün Doğa için çok zor bir gündü. Doğa aldatılmıştı. Yakın arkadaşları onu aramayı deniyor fakat ona kimse ulaşamıyordu. Doğa o gün kimseyle konuşmak istemiyordu. Sevdiği adamı başka biriyle öpüşürken gördüğü an gözünün önünden gitmiyordu.

Ansızın kapı çaldı. Kapıdaki annesiydi. Kızı için endişelenmiş ve kendisine zarar vermesinden korkmuştu. Doğa aslında her ne kadar sakin görünse de psikolojik sıkıntılar çeken ve en olmadık yerde intiharı düşünen bir kızdı. İntiharı düşünmesinin sebebi ise geçmişte yaşadığı sıkıntılardı. Ama bunları hep kendi içinde yaşıyordu. Annesi bile bu kadar detaylı bilmiyordu kızının durumunu.

Annesi kapıyı çalıp nasıl olduğunu sormuştu. Doğa ise "iyiyim" deyip geçiştirmişti.

O gece sabaha kadar uyumayıp ağlamıştı.

Sabah olmuştu. Doğa'nın okula gitmesi lazımdı. Fakat Doğa kendini iyi hissetmiyordu. Annesine bugün evde kalacağını söylemiş ve tekrar yatağına yatmıştı.

Doğa, evde annesi ile beraber yaşıyordu. Babasını 2 sene önce, 15 yaşındayken kaybetmişti. Babasının yokluğunu ilk zamanlar aramış fakat sonrasında bu duruma alışmıştı. Ama annesi Doğa kadar soğuk kanlı olamamış, bir sene kocasının yasını tutmuştu. Fakat kızı için hayata tutunmak zorunda olduğunu biliyordu. Kızını okutmak ve eve para getirmek için çalışıyordu. Bu durum onu zorlamıyordu. Çünkü kocası hayattayken de işe gidiyordu.

Kâinat Hanım(Doğa'nın annesi) bir kafenin mutfak bölümünde çalışıyordu. Sabahları evden 9-10 gibi çıkıyor, akşamları çok iş olmadığı için eve 5-6 gibi dönüyordu. Fakat yaz akşamları 9'a kadar bile çalıştığı oluyordu. Hatta bazen yaz olmasa bile müşteri yoğunluğundan dolayı işten geç çıkmak zorunda kalıyordu. Bu durumlarda kızını arayıp ona haber vermeyi ihmâl etmiyordu.

Doğa o gün kendini toparlamak için elinden geleni yaptı. Sürekli olarak onu unutması gerektiğini ve hayatın her ne olursa olsun devam ettiğini hatırlatıyordu kendine. Artık hayatında öyle birisi olmadığı gerçeğini kabullenmek biraz zor olsada buna alışması gerektiğini biliyordu. Doğa bunları düşünürken aniden telefonu çaldı. Arayan Cemre'ydi. Cemre, Doğa'nın en yakın iki arkadaşından biriydi. Muhtemelen diğeride yani Tuğçe'de yanında olmalıydı. Doğa telefonu açtığında ilk önce Cemre konuştu.
"Kanka çok merak ettik seni. Nasılsın iyimisin?"
"Ben gayet iyiyim." dedi Doğa. Sonra telefonu Tuğçe aldı ve o da nasıl olduğunu ve bugün okula neden gelmediğini sordu. Doğa Tuğçe'ye de iyi olduğunu bugün kendini halsiz hissettiği için gelmediğini fakat yarın okula geleceğini söyledi. Daha sonra telefonu kapatıp kahvaltısını yapmak üzere mutfağa gitti.

Kahvaltısı bittiğinde odasına gitti ve eline bir kutu alıp Mert'le (Mert, Doğa'nın eski sevgilisi) olan tüm fotoğraflarını ve Mert'in ona aldığı tüm hediyeleri içine koydu. Sonrasında Mert'e okul çıkışı istediği yere gelmesi gerektiğini ve ona çok önemli bir şey vermesi gerektiğini söyledi.

Okul bitmeye yakın Doğa, Mert'e söylediği yere gitti ve Mert'i beklemeye başladı. Mert geldiğinde pişmanlık dolu bakışlar attı Doğa'ya. Doğa ise ona gayet ciddi ve öfkeli bir şekilde bakıyordu. Bir an sessizlik oldu. Sonrasında sessizliği bozan ise Doğa'ydı. Doğa, Mert'e dönüp:
"Bak Mert, bunlar bende kalan eşyaların. Senden tek ricam al bunları ve bir daha sakın karşıma çıkma."
"Bak Doğa sen herşeyi yanlış anladın. Ben sana herşeyi tek tek anlataca..." Doğa onu susturdu ve "Bak Mert bana hiçbir şey anlatmana gerek yok. Ben göreceğimi gördüm. Sana tekrar söylüyorum lütfen bundan sonra karşıma çıkma." dedi ve ordan ayrıldı Doğa. Mert arkasından baka kaldı. O an yaptığı hatanın bir daha asla telâfisi olmayacağını anladı. Zaten ona hiçbir şeyi anlatayamayacağını da biliyordu. Çünkü Doğa'nın gördüğü herşey gerçekti. Her ne kadar yaptığı şeyden dolayı pişmanlık duysa da bunu isteyerek yapmıştı.

O gün herkes için kötü bir gün olacaktı...

YAKIŞIKLI SARIŞINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin