Önümde duran barın kapısını itekleyerek içeri girdim. Her şeyi es geçerek. Yıllar önce aynı barın kapısından geçerken ne kadar da masumdum. Ya şimdi! Şimdi ise bütün duygularını kalbinin içerisine gömmüş bir ruhsuz. Barın sık merdivenlerinden inerken, çıkan topuk seslerim sayesinde, susmuş müzik ve beni izleyen insanlardan utanacak kadar masumken bedenim, ruhum hiçte öyle söylemiyordu.
Şuanda nereye baksam aynı gözleri aynı çehreyi görüyor gibi oluyordum. Sanki her an çıkıp işkencelere devam edecek gibi. Gözlerime dolan yaşlar akmak için savaş verirken gözlerimi kapama isteğimi bastırıp güçlü olmaya çalıştım. 'hadi Hira başarabilirsin' ellerimi yumruk şekline getirerek tırnaklarımı, derime acı çektirmesi için bastırdım. Tırnaklarımın derime yapmış olduğu işkence ruhumu besliyordu. Ah lanet ruhum!
"Hepiniz önünüze dönün" duyduğum sesle eğik olan kafamı kaldırdım. İşte oradaydı ruhumun masumiyetimin katili. Aslında buraya ona ben hala ayaktayım beni bitiremedin demek için gelmiştim ve gördü gidebilirim deyil mi?
Özgüvenim buraya kadarmış. Sesini duymak bile beni yerle bir etmeye yetmişti. Arkamı dönmüş tam kapıdan çıkacakken kolumda hissetmiş olduğum büyük eller durmamı sağladı. Sadece durdum ve öylece kaldık. Ne o bir şey yapıyordu ne de ben. Durmayacağımı tahmin etmiş olacak ki şaşırmış ve gerilmişti bunu kolumdaki baskısını arttıran ellerinden anlayabiliyordum. Şaşkınlığı geçmiş olacak ki beni kendine döndürdü.
"Yıllar sonra hiçbir şey söylemeden öylece gidecek misin? Yıllar senden sadece masumluğunu almamış kibarlığını da almış küçük Hira " dedi piç gülümsemesiyle. Kendimi sıktım birazdan her şey bitecek ben evime gidecektim sadece sabretmem gerekiyordu. Zaten yıllardır yaptığım şey bu değimliydi zor olmamalıydı."Lütfen Dağıstan seninle uğraşmak için yeterli güce sahip değilim benimle uğraşma bırak gideyim " dedim. " ne oldu eve gidip ağlayacak mısın? Kıyamam gel burada yanımda ağla hem bana da zevk vermiş olursun. Nasıl bir taşta İki kuş beğendin mi ?" Gözlerimi kapatarak derin nefes aldım. Sabredemiyordum. Yavaşça nefesimi geri vererek konuşmaya başladım "Bana yaptığın onca şeyden sonra nasıl bu kadar küstah olabiliyorsun bir de geçmiş karşıma piç piç gülüyorsun. Nereden geliyor bu özgüven merak ediyorum. Dağıstan'ın havaya kalkan eliyle gözlerimi yumdum . Yanağımda hissettiğim yumuşak ellerle yutkundum. Yumuşak eller suratımdan aşağı inerek boğazımda durdu. Yavaş hareketlerle kendine yer edinirken, sahibi eğilip;
"Ah kalın kafalı Hira, hala öğrenememişsin bana karşı gelmemen gerektiğini dedi sakin sesiyle. boynumda olan elleri ve sakin sesi ürkmeme neden oluyordu . Panikle ellerinden kurtulmak için bir hamle yaptım. Boğazımda olan ellerinin baskısını arttırıp sıkmaya başladı.
"Ve sözlerime itaat etmen gerektiğini " diye devam etti. Boğazımdaki elleri baskısını korurken, artık nefes alamıyordum. Ellerimi onun büyük ellerinin üzerine koyup baskıyı biraz olsun azaltmaya çalıştım. Küçük bir hava tanesi kadar bile olsa nefes alabilmeyi, oksijeni ciğerlerime göndermeyi... Bedenim nefes almak için sürünürken, ruhum; bırak gitsin yıllardır istediğin şey bu değimliydi diye haykırıyordu. Arafta kalmıştım ya gururumu yok sayıp yaşayacağım ya da öleceğim. Hiçbir zaman gurur yapan bir kız olmadım. En azından Dağıtsana karşı ama artık kendimi ezdirmek istemiyordum ne olursa olsun ASLA ona yalvarmayacağım ASLA ucunda ölüm olsa bile.
Ciğerlerim artık işlevini kaybederken bedenimde benliğini yitiriyordu, uyumak istedim hiç uyanmamak üzere gözlerimi yumup ölümün soğuk kollarına ilerlemeyi ya da hiç doğmamış olmayı. En büyük hatayı bu dünyaya gelerek yapmıştım ve hatalara devam edecektim. Sanırım.
Gözüme gelen güneş ışıklarıyla uykuma son verip göz kapaklarımı aralayarak, çevreme bakındım. Yıllar önceki evim dediğim yere Dağıstan la olan evimize. Kafamı iki yana sallayarak kendime gelmeye çalıştım. Aptal gözyaşlarını akıtmanın zamanı değildi. Ayağa kalkacakken bileğimdeki acıyla yatağa tekrar oturdum. Lanet olsun yatağa kelepçelemiş. Küçük sinir dolu bir inlemeyle ellerimi sıktım. Bağırarak "beni bu kelepçelerle burada tutamazsın! Senden nefret ediyorum. Hiç değişmemişsin Dağıstan Asyalı" .Kapının aniden açılmasıyla yerimden sıçrayarak, Dağıtsana baktım. Alev saçan gözleriyle bedenimi parçalamak istercesine baktı. "Demek benden nefret ediyorsun lütfen bilmediğim bir şey söyle küçük " Alaylı sesi daha çok sinirlenmemi sağlıyordu. Aklıma gelen şeyle gözlerimi sinirle kısarak Dağıstana baktım "Bir dakika sen beni niye bu eve getirdin. Tamam, hadi getirdin neden bağlıyorsun "diye sorularımı sıralarken. Dağıstan alevlileriyle beni yakmaya devam ediyordu. "ilk olarak güzelim ben sorgulayamayacağını öğrenememişsin yani demek istiyorum ki bütün sorularına karşılık sanane anlatabildim mi" diyerek göz kırptı. Tabiî ki bana açıklama yapması beklemiyordum. bildiğimiz kontrolcü Dağıstan .
Dağıstanla olan tartışmacıl konuşmadan sonra Dağıstan gitmiş ve akşama kadar hiç gelmemişti bende ellerim bağlı bir şekilde içimden Dağıstana etmediğim küfür kalmayarak oturmuştum . Uyuşma derecesini geçmiş hissetmediğim kollarım ve guruldayan karnımla başımı arkaya attım. Allahım ne vardı da gitmiştim o bara ne vardı da bulaşmıştım bu gerizekalıya .
4'yıl önce
Arkadaşlarımla asla yapmayacağımız bir şeyi yapıp 18. yaş günüm şerefine bara gitmiştik . Genelde böyle yerler ne bana ne de çevremde tuttuğum insanlara göre değildi . doğum günüm olduğu için bir çılgınlık yapalım dedik.Ailemden küçük bir yalvarmadan sonra erken dönmek şartıyla izin alabilmiştim. Barda ilk başta her şey çok iyiydi fakat sonra sarhoş olduk . Kendimizi kaybetmiş ve çılgınlar gibi dans ediyorduk . Yanıma bir çocuk geldi . Büyük ellerini ince belimde gezdirerek beni kendisine çekti. bir şeyler mırıldanıyor ama anlamıyordum. Dediklerine sadece gülüyordum. Çocuk belimdeki elinin baskısını arttırarak, biryere çekiştirdi. Geldiğimiz yer bir odaydı. Ben daha ne olduğunu anlamadan boynumdaki ıslaklıkla, ellerimi kaldırarak sırtına koydum aslında beynim bunun yanlış olduğunu biliyordu ancak yapamıyordum ne kadar geri çekilmek istersem o kadar daha fazla yaklaşıyordum. En sonunda beynime gelen tehlike sinyalleriyle tam karşımdaki çocuğu itecektim ki çocuk beni yatağa fırlattı .üzerime çullanarak hareket alanımı kapattı . öpücükleri beni kaybettirirken bende ona karşılık veriyordum .
Sabah kalktığımda ne bu karşımdaki duvar ne de bu eşyalar benim odama ait değildi. Ayrıca bu yanımda ki de kim di ? . Kahretsin ben ne yapmıştım . Korktuğum şeyin olmaması için korkarak üzerimdeki yorganı kaldırdım . Gördüğüm şeyle tüm hayallerim ve umutlarım yıkıldı 'bekaretim gitmişti o çarşaftaki kan benim hayallerimin kanıydı çünkü hayallerim ölmüştü .' Ellerimle yüzümü kapayarak utancımı gizlemeye çalıştım . Sessizce akan göz yaşlarımla fazla ses çıkarmadan yataktan kalktım . Yerdeki iç çamaşırlarımı giyerek elbisemi armaya başladım gözlerimde ki yaşlar şeffaf bir perde gibi dururken görme yetkimi kaybetmiştim. Elbiseyi aramaya pes ederek yere çöktüm çığlık atarak ağlamaya başladım ." Nasıl ya nasıl yaptım böyle bir şeyi anlamıyorum ne vardı da gittim o bara ne vardı ? " hem bağırıyor hem ağlıyor hemde saçlarımı çekiştiriyordum. Ellerimin üzerindeki ellerle kafamı kaldırarak karşımdaki kişiye baktım . o da üzgün bir şekilde ıslanmış gözlerime baktı oturduğum yere eğilerek gözlerimdeki yaşları baş parmağı ile sildi "bak ben gerçekten üzgünüm böyle olasını istemezdim ama kendini suçlama ya da beni ikimizde sarhoştuk ne sen suçlusun ne de ben bu yüzden kendini bitirme olmuş girmiş çare yok geçmişe bakarak ilerleyemezsin şimdi lütfen kendini üzme "karşımdaki çocuk normalde mantıklı konuşmuştu ama dile kolaydı ben bekaretimi bu yaşıma kadar korumuştum ve şuan hiç tanımadığım beni bir fahişe olarak gören adama vermiştim. bu düşüncelerle içimdeki pişmanlık büyüdü ve kalp atışlarım hızlandı. Karşımdaki ismini bilmediğim çocuk bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu ama benim düşünebildiğim tek şey içimde büyüyen pişmanlıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAFYA İŞİ
RandomGözlerimdeki yaşlar bağımsızlığını ilan ederken bedenimde gözlerimdeki yaşların bağımsızlığı kadar tutsaktı