GÜZELLİK VE SANAT IŞIĞI
Benzer şeyler güzellik ışığı (nuru) ve sanat ışığı için de söylenebilir. Hayatta ne olduğu bilinmeyen, ancak görüldüğü zaman tanınan şeyler vardır, ve herhalde güzellik, estetik, ve sanat bunların önde gelenlerindendir. Güzellik, “Ölçülülük ve uyumluluktan doğan bir manevi ışık veya nur” olarak tanımlanabilir. Yani madde veya hareket öyle bir hale getirilebilir ki güzellik ışığını alıp yansıtabilir – aynen karbon atomlarının bir kristal halinde dizildiklerinde bildiğimiz fizikî ışığı alıp pırıl pırıl yansıtabildiği gibi. Çirkinlik de güzelliğin yokluğu olarak tanımlanabilir. Estetik de güzelliği tanımlama bilimi veya sanatıdır. Gülü görmek başka, güldeki güzelliği görmek başkadır. Birinciyi biyolojik göz görür, ikinciyi ise güzellik anlayışına sahip şuurlu varlıklar manevi kalp gözleriyle görürler. Gülü güzel yapan herhalde atomlarındaki güzellik değildir. Zira canlı bir güldeki bir hidrojen veya azot atomu ile ezilip çamur haline getirilmiş bir güldeki hidrojen veya azot atomu tamamen aynıdır – elmas ile grafitteki karbon atomlarının aynı olması gibi. Parçalarında olmayan bir şey bütününde olamıyacağına göre, gülün güzelliği kendisinden yani maddesinden değil, dışarıdan gelir – aynen elmasın göz kamaştıran pırıltılarının dışarıdaki bir ışık kaynağından geldiği gibi. Gül ve diğer güzel şeylerin özelliği, bu güzelliği alıp yansıtabilmeleridir.
San’at ise madde, renk, şekil, ses, hareket, veya kelimelerle yapılan ve şuurlu varlıklarda hayret, hayranlık, takdir, merak, beğeni, efsun ve nihayet yüksek haz gibi hisleri uyandıran yaratıcı iş ve hareketlerdir. Sanatkar, ham maddelerini öyle bir şekilde bir araya getrip bir manzume oluşturur ki manevi sanat ışığı (nuru) eserinde parlamaya başlar. Benzer şekilde hayat, şefkat, adalet, irade, akıl, fikir, şuur, güzel koku, temizlik, ve sevgi için de manevii ışık (nur) tanımlamaları yapılabilir.
MADDE, ENERJİ, VE NURANİYET
Bildiğimiz fizik alemi enerjiden oluşur. Fiziğin başlangıcı olan ve 13.7 milyar yıl önce meydana geldiği hesaplanan büyük patlamanın ilk safhalarında sadece enerji vardı. O safhada herşey herşeyin içindeydi, ve bir hacim kaplamaktan bahsetmek söz konusu değildi. Patlamanın ilk saniyesinin kesirlerinde sıcaklığın hızla düşmesi ve enerjinin yoğuşmasıyla önce quark ve gluon gibi temel parçacıklar, ve akabinde onların da birleşmesiyle proton ve nötronlar oluştu. Elektronların oluşması ve madde-karşı madde etkileşimleriyle parçacıkların büyük bir kısmının tekrar enerjiye dönüşmesi ilk saniye içinde yer aldı. Sıcaklık ilk dakikalarda bir milyar dereceye düştü, ve bir kısım protonlarla nötronlar birleşip helyumun çekirdeğini oluşturdu. Ancak protonların büyük kısmı hidrojen çekirdekleri olarak varlıklarını sürdürdü. Hesaplamalara göre, büyük patlamadan 379 bin yıl sonra çekirdeklerle elektronlar birleşip atomları (çoğunlukla hidrojen) oluşturdu, ve madde ile enerji ayrışmaya başladı. Maddeye dönüşmüyen enerji de kozmik geri plan radyasyonu olarak varlığını sürdürdü.
Madde moleküllerden, moleküller atomlardan, ve atomlar da elektron, proton, ve nötron gibi atomaltı parçacıklardan oluşurlar. Madde enerjinin yoğuşmuş bir şeklidir, ve madde ve enerji Einstein’in meşhur E = mc2 formülüne göre birbirine dönüşebilir. Hatta denebilir ki madde, enerjinin letafetini kaybedip kesifleşmiş bir halidir. Maddenin iki temel özelliği kütlesinin olması ve yer kaplamasıdır. Dolayısıyla madde, ‘kütlesi olan ve hacim kaplıyan şey’ olarak tanımlanır. Madde ve enerji fizikî varlıklardır, her ikisi de fizik kanunlarına tabidirler, ve gözlemlenip ölçülebilirler. Ancak maddeden farklı olarak enerji (güneşten gelen ışık gibi) bir hacim kaplamaz ve durağan kütlesi yoktur (enerjinin E = mc2 formülünden hesaplanan eşdeğer kütle karşılığı vardır). Yani enerji, kesif olan maddeden farklı olarak, kütlesi olmıyan ve tekbaşına bir hacim kaplamıyan latif bir varlıktır. Ancak fiziki bir varlık olarak belli kısıtlamalara tabidir – örneğin elektromanyetik radyasyonun hızı ışık hızını geçemez.