*****
Kontrolleri bitirdikten sonra uçağa doğru hareket ettik. Leose koluma girip bizim yerimiz burası diyene kadar nasıl geldiğimizi bile anlamadım. Cam kenarı benim olduğu için mutluydum. Ne mutluluğundan bahsediyorum ki. Şu kısa sürede yaşadığım olayları yazsam roman olur. Başımı kaldırdım. Herkes yerlerine oturmuş uçuşu bekliyordu. Bir süre sonra anons yapılıp hareket ettik. Başımı cama yaslayıp geçmişimden kaçışımı izledim. Veda bile etmeden. Apar topar. Ama elimden ne gelirdi ki. Ne kadar da güven verici konuşmuştu yemekte. Ne güzel bakıyordu. Eyvah!!! Ben Ali'ye gidiyorum bile diyemedim. Nasıl unutabildim ki. Nasıl yaa nasıl. Belkide böylesi daha iyi oldu. Canını acıtmadan hayatından çekip gitmem.
Çok garip aslında. Bir iki ay önce her saniye aklımda olan biri şuanda vedalaşmayı bile unuttuğum sevgilimdi. Nerden girdi ki hayatıma o Furkan denen insan. Neden hayatımı altüst etti. Neyse dedim kendi kendime. Yerimde biraz kıpırdandım. Sert bişey değince çantamdan hemen ona baktım. Küçük siyah bir kutu. Nisa beni sakın unutma deyip vermişti bunu. Daha açmamıştım. O öyle istemişti. Kapağını kaldırdığımda çok şaşırdım. Ahşap bir bisiklet ve Canımsın yazan bir kalp. Ve küçük bir not. Kağıdı elime aldım. #herşey için çok ama çok üzgünüm. Bir Nisa Alatay olarak senden helallik istiyorum. Daha önce söylemem gerekirdi biliyorum. Ama benim bugüne kadar tek arkadaşım sen oldun ve seni Furkan Alatay ın kardeşiyim diye kaybetmek istemedim. Özür dilerim...#
Tamam sakinim. Ne yani Nisa Furkan'ın kardeşiydi ve benden sakladı mı? Nasıl yaa!! Herkes tarafından kaldırıldım. Ne kadar da aptalım. Nisa'ya Furkan konusunu her anlattığımda susmasının nedeni buymuş demek. Abisi hakkında bir şeyler söyleyememek. Helal olsun Nisa. İyi bir dost oldun. Kısa sürede bana güzel anılar yaşattın. Hakkını ödeyemem. Ama sana olan kırgınlığım bil ki asla geçmeyecek.
Kağıdı tekrar kutuya katıp kapağını kapattım. Yanağımdaki ıslaklığı fark edince hıçkırıklara boğuldum. Leose beni fark edip kafasını eğdi. "Rüya canım iyi misin?" dedi. Benden cevap alamayınca hemen sarıldı. Artık çok yorulmuştum. Herkesten. Herşeyden..."Rüya uyan artık" dediğinde teyzem gözlerimi istemsizce açtım. Camdan başımı kaldırdım. "Ne kadar uyudum?" diye sorduğumda teyzem güldü. "İnanmayacaksın ama 13 saat oldu neredeyse" dedi. "Gerçekten mi?" dedim şaşkınlıkla. Bu kadar olmuş muydu gerçekten? "Evet canım aç mısın?" dedi. "Teşekkürler teyzecim ama canım bir şey istemiyor" dedim. "Peki canım yarım saate ineriz haberin olsun" deyip arkadaki yerine geçti. Leose yanımda uyuyordu. Bende cama yaslanıp dışarıya baktım. Gökyüzünü izledikçe gözlerim dolmaya başladı. MP3 ümü çantamdan çıkartıp kulaklığımı taktım. Müzik listemden Alper Ayyıldız - Mum Damlaları 'nı açtım. Çocukluğumu hatırladım birden. Babam hep 'paranın seni ele geçirmesine asla izin verme' derdi. Öyle zenginlik havasında olan biri değildi. Aksine evdeki çalışanlara boş zamanlarında yardım ederdi. Çalışanların hizmetçi olmadığını söyler, iyi davranmamızı isterdi. Küçükken çok pahalı bir oyuncağım vardı. Hedoşumun torununa vermiştim. Babam kızar diye korkarken babam bana aferin deyip lunaparka götürmüştü. İlk bisikletimi o küçük kızla paylaşıp akşama kadar sırayla sürmüştük. Müziğim bitince başka bir tane açtım. Hareketli şeyleri seviyordum. Ama pop müziği sıkıcı buluyordum. Bana göre slow daha mantıklıydı. Pop müzikte aynı şeyleri farklı kelimelerle anlatıyorlardı. Aşk acısı ve sevgili arasında gidip gelen bi melodi yığını. Abim çok dalga geçer bu konuyla ilgili. 'Zenginler genelde klasik müzik, opera gibi şeylerle ilgilenmez mi?' der hep. Ama zevk meselesi bu der konuyu kapatırdım. Müziğim bitince yeniden listede gezindim. Başka birini daha açtım. Hah işte tam da anlatmak istediğim şey buydu. Kendi kendime yaptığım sohbeti gülümseyerek sonlandırdım. Ve müziğin tadını çıkardım.
Uzun bir yolculuğun sonunda sonunda teyzemlere gelmiştik.İşte aradığım huzur...
Tek kelimeyle muhteşem bir ortam. Saat 14:00 da uçağımız inmişti. Ama teyzemlerin evi şehirden yarım saat uzakta kalıyordu. 15:00 da eşyalarımızı yerleştirdikten sonra kendimi odama kapattım. Artık çok dolmuştum. Gözyaşlarımı serbest bıraktım. Dursun istemiyordum. Belkide bana ağır geliyordu bilemiyorum ama bu yük bana fazlaydı. Yastığıma sımsıkı sarıldım ve hıçkıra hıçkıra ağladım. Kolay değildi tabi. Hiç tahmin etmediğim bir anda babamı kaybettim. Daha doyamamışken kaybetmek... Daha gerçekleşmesi gereken hayaller varken kaybetmek... Beklemediğin biri yüzünden kaybetmek...
Kapı birden açıldı. "Yeter artık sil şu sümüklerini gidiyoruz" dedi Leeduo. Burnumu çekip "nereye be" dedim. "Küçükken de böyleydin sen. Her ağladığında on kilo sümüğün olurdu" dedi karşımdaki koltuğa oturup. "Sana bir soru sordum ukala" dedim. Ben yatakta doğrulurken o cevap verdi. "Annem seni gezdirmemi söyledi. Bende düşündüm ki yarın ki maç için alışverişe çıkmalıyız" dedi ayağını sehpaya uzatıp. "Ne maçı?" dedim tek kaşımı kaldırıp. Bir kahkaha patlattı. "Bir daha yapsana nolur" dedi karnını tutup. Ne var yani çok mu komik göründüm. "Leeduo cevap vermeyi düşünüyor musun?" dedim. "Bölge maçı. Kaptan Douras. Hugoas'da oynuyor. Doğal olarak tüm aile toplanıp gidicek " dedi ayağa kalkıp. "Sen aşağıda bekle geliyorum hemen" dedim. Başıyla onaylayınca kapıya doğru ilerledi. "Umarım yarına kadar o sümüklerin kurur. Yoksa senin kuzenliğinden istifa etmek zorunda kalıcam" deyip dışarı çıktı. Gözyaşlarımı silip gülümsedim. Leeduo beni güldürmek için böyle davranıyordu. Çünkü Jessia ne zaman ağlasa onada böyle davranıyordu.
Hazırlanıp alt kata indim. Yemek yiyen Jessia, teyzem, Leose ve anneme baktım."Ağladın mı sen kuzum" dedi annem ayağa kalkıp. Yanıma yaklaştı. "Azcık şey oldu da anne ondan yani" ben kekeleyince merdivenlerden inen Leeduo araya girdi. "Teyzecim biraz önce geleceğin starı onu kuzenlikten reddetmekle tehtit etti de sümükleri yüzünden oda duygulandı. Ayaklarıma kapandı biraz da affettim sonra" dedi. Hep köşeye sıkıştığında büyüklerin kafasını karıştırıp paçayı kurtarırdı. Şimdi de benim paçayı kurtarıyordu. Sımsıkı sarıldım hemen. "Kızım sen bu ceketin fiyatını biliyor musun? Çek o sümüklü burnunu" dedi beni itip. Ben şaşkın bir şekilde ağzım açık ona bakarken o gülüp "şaka şaka gel buraya aptal" deyip sarıldı. Bir anda aklıma Cenk geldi. O da Leeduo gibiydi. Sonra o Avmdeki kahve saatimiz aklıma geldi. Olayın içinde Furkan da olunca sinirlendim. Birden beni ittiren kuzenim "tamam bugünlük bu kadar yeter sümüklü böcek" deyip sofraya oturdu. "Ya niye böyle lakaplar tercih ediyorsun?" Diye isyan edince bana döndü. "Ahh sen aynaya baktığında başka bir şey görüyor musun? Tanrım. Teyze sen bunu küçükken belinden pışpışlamak yerine kafasına mı vurdun acaba?" Dedi. Annemler bile gülmüştü benim halime. Yemekten sonra kızları da alıp evden çıktık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntikam
Teen FictionŞöminede yanan ateşe biraz daha yaklaştım. Soğuktan hareket ettiremediğim ellerimi ateşe uzattım. Ama farkında bile değildim o ateşin intikam ateşi olduğunu. Çenem birbirine çarpmaya başlayınca ellerimi ağzıma bastırdım. Yenilmiş görünmek istemiyord...