37. Bölüm(Mavi Gözlü Olmadığım İçin Mi Sevmedin Beni?)

7.5K 647 59
                                    

İyi okumalar..

__-

ÇAĞATAY'DAN..

Bahçede, Furkan'ın telefonunun kapalı olmasına rağmen arayıp duruyordum. Cevap vermiyor haliyle. Bahçe kapısından girip, bana doğru gelen Ayça'ya baktım. 

" Kimi arıyorsun? " dedi merakla. 

Ona anlatsam iyi olacaktı. Yardım ederdi Furkan'a ulaşmama. 

" Sana bir şey söylemem gerek Ayça. " Bileğinden nazikçe tutup hamağa oturttum.  " Otur şöyle. "

Bende yanına oturup anlatmaya başladım. Her şeyi baştan aşağı özet geçtim. Önce sıkı bir azar çekip başıma vurdu, " Bilip bilmeden ne haber veriyorsun?! "

" Şimdi bunu mu tartışacağız Ayça? " dememle susup düşünmeye başladı. Bende gözlerimi bir noktaya sabitleyip düşünmeye başladım. Yine ne işler açmıştım başımıza? Hayır sen neden doğru düzgün öğrenmeden haber veriyorsun hemen? İçimden kendimi azarlamam Ayça'nın sesiyle kesildi.

" Berkay'ı ara! " Emrivaki yapmış olmasını o an umursamadan cebimden telefonumu hızlıca çekip aldım. Berkay'ı aramamak aklıma dahi gelmemişti! 

Berkay'ın numarasını rehberden bulup üzerine tıkladım. Ayça'nın gözü de telefonumdaydı. 

" Buse kim?! " Ayça'nın kulağımın dibinde bağırmasıyla yerimden sıçrayarak, yanlışlıkla aramayı sonlandırmıştım. 

" Kuzenim, hemen dikme antenlerini. "

" Neremde var benim antenim?! " 

Telefonun elimde titremesiyle bakışlarım Ayça'dan çekilip telefonun ekranını buldu. Berkay geri arıyordu. Aramayı onaylayıp telefonu kulağıma götürdüğümde Ayça'nın, ' Bu mevzuyu sonra konuşacağız.' bakışları üzerimdeydi. Ardından eliyle hoparlörü açmamı işaret etti, dediğini yapıp hoparlöre aldım. 

" Alo? Aramışsın. "  Berkay'ın sesi hattın diğer tarafından kulaklarımı doldurduğunda kaç gündür kardeşim dediğim insanlarla tek kelime etmediğimin farkına vardım. Bu durumu şimdilik es geçtim.

" Alo? Berkay, Furkan nerede? "

" En son bir bavula tıktı eşyalarını hiçbir şey demeden çıktı, gitti. Aradım hatta ama, kapalıydı telefonu. Ne oldu lan? Önemli mevzumu var? Atlar gelirim bir durum varsa. "

" Yok abi, kal sen orada. Yok bir mevzu. Eyvallah, kapatıyorum ben şimdi. Daha sonra arayacağım ben seni. "  Berkay'a cevap verme hakkı tanımadan telefonu yüzüne kapattım.  Ayça'yla göz göze geldiğimizde, ikimizde geç kaldığımızın farkındaydık. 

Telaşla söylenmeye başladı Ayça. " Kıyameti koparacak bu buraya gelip! Hay Allah'ım ya! "

Ellerimi saçlarımın arasından geçirdim sıkıntıyla. Furkan buraya geldiğinde, ne olduğunu anlamaya bile çalışmadan Deniz'e dalar, her şeyi daha da bok çukuruna sokardı. Aynı benim gibi! 

FURKAN'DAN..

Uçaktan indiğim gibi elimde bavulum, yürümeye başladım.  Telefonumu cebimden çıkartıp, açtım. Çağatay'ın beni aramaması için kapatmıştım telefonumu. Rehbere girdim. Çağatay beni aramasın diye kapatmıştım ama şimdi ona ihtiyacım vardı. Buraya gelirken adresin nerede olduğunu hiç düşünmemiştim. Çağatay'ın numarasını bulup üzerine tıkladım.  İlk çalışta açmıştı. 

" Ulan niye kapatıyorsun telefonunu?! "

" Geldim, İstanbul'dayım. Adresi versene? "

" İlk önce bir şey söylemem gerek. "

" Adresi ver. " dedim bastıra bastıra.

" Furkan, bozma sinirimi. Aç kulağını dinle! " 

Telefonu yüzüne kapattım. İlla Çağatay'a soracak değildim ya. Ayça veya Beril'den de alabilirdim adresi. Ayça'yı aramayı es geçtim. Çağatay ve Ayça şimdiden bir ittifak oluşturmuştur bile. Beril'i aradım. Birkaç çalışta açtı.

" Efendim? "

" Ben İstanbul'a geldim. Evin adresini versene? "

" Çağatay'dan neden almıyorsun ve neden geldin? "

İnsanı illa yalan söylemeye zorluyorlar arkadaş! Benden günah gitti. Yalana başvuruyorum.  "Çağatay'ın telefonu kapalı, şarjı bitti sanırım. Ve canım İstanbul'a gelmek istemiş olamaz mı? Geldim işte! Uzatma, ver adresi. " dedim ve hemen ardından üzerine ekledim. " Şarjım az kaldı bak, kapanacak şimdi. Bulamam sonra evi, kalırım ortada. Ver hemen. " 

" İyi be! Emir verip durma. " dedikten birkaç saniye sonra adresi verdi. Telefonumun not kısmına not edip telefonu kapattım. 

Telefonu cebime koyduğum sırada titredi. Mesaj gelmişti. Muhtemelen Çağatay'dandı. Bakmamaya karar verip yürümeye başladım. Adresi birine sormalıydım. Yoldan geçen,  üniversiteli olduğunu tahmin ettiğimin birine adresi sordum. Telefonumdan bakmama gerek kalmamıştı.  Ezberlemiştim iki dakikada. Adresi öğrendiğimde teşekkür edip yürümeye başladım. Ev biraz uzak sayılırdı. Ama taksiye binip kazıklanacağıma, yürümeyi tercih ettim. Daha önce İstanbul'a gelmiştim. İyi bilirdim buraları.

Çağatay'ın mesajı aklıma geldiğinde merakıma engel olamayıp cebimden çıkardım telefonumu. Mesajın üzerine tıklarken, yürümeye de devam ediyordum. Çarpıştığım cüsseyle, telefonumun düşmesini son anda engelledim. Başımı kaldırıp çarpıştığım kişiye baktım.  Mavi gözlerini bana dikmişti. Dünya küçük derler ya, küçüktü cidden. Onunla çarpışmıştım. Çağatay'ın attığı fotoğraftaki adamla. Ada'nın gülüp eğlendiği adamla. Ada için, İstanbul'a ani bir şekilde gelme isteğimin dolmasını sağlayan adamla! 

" Önüne bakarsın, yürürken, " Sözleriyle, iyice gaza gelmiştim. Telefonumu cebime atıp yakasına yapıştım. 

" Ne oluyor lan?! "

Sesinin tınısı sinirime dokunmuştu. Bu demek oluyor ki, ona kafa atmalıyım. Öyle de yaptım. Kafa attım. Kaşı patlamıştı. Yakasını ellerimden kurtarıp bir yumruk attı. Ardından bağırmaya başladı.

" Sorunlu musun oğlum sen?! Çarptığın kişiye kafa atmak gibi bir hobin mi var?! Ruh sağlığın mı bozuk lan senin?! "  Mavi gözlerini iri iri açmışken Ada geldi aklıma... Mavi gözlü insanlara karşı bir sempatisi vardı hep.

Yumruğuyla kafam sola doğru savrulmuştu. Dudağımın kenarında hissettiğim sıvıyla elim istemsizce dudağımın kenarına dokundu. Başımı ona çevirip dudağımın kenarını elimle, kabaca sildim. 

" Kimsin lan sen?! " diye bağırdı. Ben cevap vermiyor, sadece kavgaya odaklanıyordum.  

" Cevap versene lan? Dilini mi yuttun?! "  Yine cevap vermedim. Dilim yerine yumruklarımla cevap vermeyi seçiyordum. Kavga ederek, yere yuvarlandık. Tam kaldırıma düşmüştük, arabalar umursamadan yoldan geçiyordu.  Bizim de onları umursadığımız yoktu doğrusu. 

" Ne oluyor burada?! " Ada'nın sesiydi bizim durmamıza sebep olan. Adam, Ada'nın sesiyle yerden kalkıp kavgaya son verdi. Şu an kavgayı unutmuştum zaten ben. Gözlerim Ada'daydı. Kaç gündür görmüyordum onu. Sesini duymuyordum. 

O ise bana bakmadı bile. O herifin yanına gitti telaşla.  " İyi misin? " diye endişeli bir soru çıktı ağzından. Kaşındaki yarasına baktı. Bir şey oldu diye o kadar korkmuştu ki, benim farkımda dahi değildi. Ben hala yerdeydim. 

Düşündüğüm gibi ilerlememişti hiçbir şey. Benim düşüncemde; Ben adamı iyi bi' benzetecektim, Ada da boynuma atlayacaktı. Olacağından değil de, düşünce işte...

Adama sarılmasıyla yerden kalktım. Daha fazla beni fark etmemesine göz yumamayacaktım. 

" Mavi gözlü olmadığım için mi sevmedin beni?"

Sesim çaresizdi, hiç olmadığı kadar.

Kafan Mı Güzel?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin