Genç kadın gözlerini açtığından beri tarifi imkânsız bir boşluk kalbinde yer edinmişti. Penceresinden rüzgarı içine çekmiş, kendisine kahve yapmış, her gün yaptığı gibi aynasının karşısına oturup kendisiyle bakıştıktan sonra bile bu boşluğun tarifinini bulamamıştı. Öyle bir boşluktu ki bu, aşık olduğu şiirleri yeniden okumak bile ona eskisi gibi zevk vermemişti. Nesi vardı o da bilmiyordu.
En sonunda giydi en sevdiği mor elbisesini, inci kolyesine geçirip boynuna, çıktı yollara bu boşluğun tarifini bulmak için. Kafasında şapkası, ayaklarındaki topuklu pabuçlarının çıkardığı sesler ile grinin ne de koyu tonlarıyla bezenmiş bulutların altında yürüdü, yürüdü, yürüdü.
Sokakta gazete satmaya çalışan bir kaç öksüz çocuğu izledi, martıların gökyüzünden insanlara olan alaylı bakışlarını, insanlarda ki de gülünç telaşı izledi, genç kadın.
Olmuyordu, olmuyordu işte! Kadın çirkin yüzündeki hüzün dolu ifadeyle yürürken boşluğun büyüdüğünü hissediyordu.
En sonunda gitti evine. Ona ilk defa bu kadar sert gelen yatağına uzandı büyük bir sükûnet eşliğinde.
Kapattı gözlerini karanlığa sonra, uykunun vahşi pençelerinin onun gücünü elinden almasına izin verip pamuk tarlalarında koşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
diana
RomanceAh, Diana, ruhlarımız narin bir vazo gibi yere düşüp kırıldığında ve bütün sırlarımız sivri kırıkların arasından birbirimizin suratlarına çarpınca, işte o zaman, Diana, işte o zaman birbirimizden kaçacağız.