Ninem, söyledikçe türkülerini sanki inlemiş durmuş dağlar.
Canım anam, annemi bu kadar sevmem. Onun elini hiç bırakmadan tutmamdı. Annem derdi, kızım anam bana 5 veya 6 yaşlarında her işi yaptırırdı. Beni tarla, ahır işleri ve bilumum köy işlerine yollayıp kendi gibi yetiştirdi.
Korkutuğum bilinirdi, ancak kocaman iri iri acı çördükler, kucağıma doldurulur. Korkumu çördüğün, acısıyla bastır dercesine bir bakış atıp giden anama hayretle bakardım. Ben, sanki toplayamıyom ağacın en üst dalında beni gördüklerinde hiç alakadar olmazlardı.
Güneşin alnında çalışmaktan, anacığımın renkli yazmasının çiçekleri bile sararıp solmuş ki, anamın yüzünün rengini terden görmek bile imkansız.Bir kere bakar, sonra devam akşama kadar.Korkuyla, yaşamak imkansız tabi, tarlada beklemeye korkmama rağmen yine baykuşlar, etrafıma toparlanmaya başladıkça kendimi telkin ederdim. Sanki beni deli gibi korkutmaya çalışan baykuşların, her birinin gözünde benim için ayine hazırlanan bu hayvanlara bakarken, henüz yeni çıkmış dişlerimi sıkmaya kıyamazken, aradan çıkıp gidenler düşmüş.
Dişlerim birbirlerine alay ederek bakarlardı.Baykuşların en baba şahıda gelir, kadro tamamlanır onlarda başlarlardı guuuu guuuu, birbirini yenmeye çalışan iki takımın rakip oyuncuları gibiydik. Sonra ben bir bakış atar ve kafam direk aşağı, sonra bir guuu daha derken yine yine tekrar ettiğim bu seansların bitmesi için dualarım dudağıma yapışırdı. Korkudan yarım yamalak yuvarlanırdı kelimeler dilimde.
Bu kuşlarla arkadaşlık yapmak.Ne derece korkutucu dolu olsada, annemin beni almaya gelmesi, zaman alırdı.Ay ışığı ile aydınlanan tarlada uzay boşluğunda kalmıştım sanki. Yerçekiminden kaçarak burda özgürlüğüne sörf yapan biri gibi yapayalnız beklerdim. Korkmak kim, ben kim. Şimdi bir korku filminin daha ilk sahnesinde, neye uğradığımızı şaşırır, korkudan lavabonun yollarında bacaklarımız twings yapar. Annemi dinleyince, korku filmleri abartı olmasın ama biraz komedi filmi gibi kalıyor. Düzlüğün yüzü iki ağaç bir kaç dev gibi baykuş, o geceyi yaran guguuu nağmeleri ile daha bir anlam kazanırdı.
Sonra akşam ezanı okunur biraz daha kararan havadaki o muhteşem yıldızlarla arkadaşlık yapardım.Çocukluk işte ,gökyüzüne resim çizer, boyar sonrasında çizdiğim uçurtmamın kuyruğuna yapışırdım. Her bir kuyruğun rengini, basamak yapardım. Bulutların, birinden düşer, bir diğerinde dinlenirken, terlemiş olduğumu fark ettiğim an, annemin sesi ile irkilirdim. Ah be uçurtmam kaldı gökyüzünde, rüyalarımın en güzel yerinde, en tepeden aşağıya düşerken korku ve heyecanla karışmış iki damla gözyaşımı hafif esen rüzgar alır götürürdü yanaklarımdan.
Annem, hayatında yaşadığı en büyük dayak olayının nenemin, kepçesi olmasını anlatır durur.
Bir sabah uyandım, mis gibi kokuyor tüm ev.
Annem:Ana, ana acıktımm, anaa.Ninem :Az bekle hele dur.
Annem;Anaaa, hadii.
Nasıl acıkmışım,komşu hayriye teyzenin ineği buzağlamak üzere imiş. Annem gitmeye hazırlanıyor. Nasıl bekleyim, dalmışım ocağın üstünden yeni inmiş, kapkaynar çorba mis naneler vadisi yüzü ohhh mis gibi kokuyor, tam daldırdım kepçeyi.
Annem:Vay, seni beni bilmez deyip, bir daldiki bana, aldı kepçeyi yermisin, yemezmisin. Kepçe karışık çorbanın tadıda birbaşka oluyormuş.Ah, vah derken damağımda bir kepçe çorbanın o muhteşem tadı ağzımın sularını ve gözyaşımı silerek doğru ahıra kaçardım.
Ninem :Ben sana kaç kez dedim bekle beni azıcık diye.
Annem, kızım anam yemekler konusunda, çok hassas bir hanımdı. Sofraya gelmeden, asla tencerenin kapağını açamazdık.
Çocukluk işte.
Babamı görmeye, çok sık olmasada arada giderdim. Yine öyle bir güne hazırlanırken, anama haber geldi. Akşama misafirimizin olduğu, bu hayatımızın tamamını değiştirecek olan bir kişiydi.
Babamın hayatı, Muhammed amca sayesinde, ilahi bir boyuta geçiş yapacaktı. Babamın, terzihanesi erbaanın ortasında yani şehir merkezi sayılan bir yer, günlerden cuma saat öğle sıralarıymış.
Muhammed amca selam vererek kapıdan içeri girmiş. Babam o zamanlar toy, hayatı hayatının içinde yaşayan biri, misafirin ayrı bir yeri var babamda, bide bu allah misafiri olursa, dahada bir önem kazanıyor. Bu yabancıyla, derin bir sohbete dalan babam, Muhammed amcanın kalacak yeri olmadığını öğrendiği an, içinde hemen onu misafir etmek için hazırlıklara başlamış bile.
Diğer bölümde, Muhammed amcanın gizemli hayatını yazacağım.Biz anamla terzihanede yalnız kaldık. Birkaç eski kıyafetleri dikmeye getirmiş.
Dikilecek çamaşırların arasına, bana aldığı kumaşı saklamış.
Canımm anammm.Annem :Anam, canım anam, hadi artık gidek heri.
Ninem : Medinem, kuzum az kaldı dur hele yavrum.
Az kalan neydi diye sordum anneme yanıtlamadı. Kızım annem çok aşırı titiz bir kadındı. Biz evlenince yalnız kaldı. Annem derdiki, çok kardeşi olmuş ama hiç birisi yaşamamış.Sadece aralarında üvey olan kardeşide vardı. Hacı dayım, babayiğit bir kişiymiş evlenince İzmire yerleşmiş. Dayım yengemi alabilmek için, ne sınavlardan geçmiş. Birde oğulları var, dayı oğlumuz şehri abim.
Rabbim, ondan razıolsun. Çok iyi bir insan, onuda sonra tanıtırım sizlere
Annem:Ana hadi diyorum ayakta uyukluyom düşücem.
Ninem:bitti, kuzumm aha bak.
Annem arkamı bir döndüm diyor. O güllü fistanı ne zaman diktin be mübarek, motormusun. Ninem demişki al giy bak beğenecenmi.
Annem o fistanlar, o naylon
ayakkabılar, o çiçekli yazmalar,ressam eliyle çizilip boyanmış adeta hepsi çok güzel. Ne kadar mutlu oldum derken bile, o ana geri dönerdi. Güllü fistanını ordan alıp gelir bana gösterir o anı canlandırıp, geri koyardı.Bir annenin elinden, çuval bile olsa giyilmez mi?
Benim, fistandanım da anne kokusu,onun rengi, annemin sonsuz sevgisi vardı.Bizler, ailemizin maneviyatına içinde dokunmuş, insanlarız. Bu anlatım, yazım onların bizim, içimizde yaşayan sevgi ve saygılarının, derinlikteki duygusal yüzüdür.
Severek, duyarak, hissederek kalın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYAT KİMİ SEÇER
ChickLitİşte yapayalnız kalmak, çaresiz bağırmak, ağlamak boğuluyorum sandım. Yerler yarılıyor ben içine girip girip çıkıyordum. Bir ulaştığında gibi büyüyüyüp yeşerip hep, soluveriyordum. Ablam canım, ölüm haberi ah gurbet, zalım gurbet" annesinin ruhu ç...