Konum: Eoreka Uydusu-Savaş Lordlarının Ana Gezegenine 500 ışık yılı uzaklıkta bir uydu-
'' Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra.
Dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
Çiçekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan.
Hele martılar, hele martılar,
Her bir tüylerinde ayrı telaş!...
Gün olur, başıma kadar mavi;
Gün olur başıma kadar güneş;
Gün olur, deli gibi... ''
Kitaptan kafamı kaldırarak etrafıma baktım. SIDRAT'ın içinde günün dönüp dönmediği belli olmuyordu ama ben zamanın epey ilerlediğini hissediyordum. Romana en son ziyaretinde bana Dünya diye bir gezegenden aldığı kitaplardan birkaç tane hediye etmişti. Bu şiir Orhan Veli diye bir şair'e aitti. Rahat rahat koltuğumda gerindim. Bu iyi gelmişti. Kitabımı konsolun üzerine bıraktım. SIDRAT'ın masaüstüne bir kere daha baktım.
SIDRAT'ıma girmeyeli sanki yıllar olmuş gibi hissediyordum. Senatörlük dönemimde pek kullanma fırsatım olmamıştı ama askerlik görevlerinde savaş SIDRAT'ları bir numaralı araçlardı. Masaüstü eskisi gibi eflatun'du. Konsolun uzayan sarmaşık kolonları en tepeye kadar gidiyordu. Duvarlarda eflatun rengine bürünmüş ve konsol odasında başka bir renkte bulunmuyordu. Sanki eflatun rengi dışında bütün renkler silinmiş ya da susturulmuştu. Duvar motifleri eskisi gibi eski Savaş Lordları şair ya da yazarlarının sözcükleriyle doluydu. Edebiyata bayılırdım, bu yüzden savaş silahım olan SIDRAT'ımın bile içine edebiyat dolmuş ve neredeyse taşmak üzereydi. Ortalık fazlasıyla dağınıktı. En son burayı hiç toplamadan çıkıp Senatör olmuştum-can sıkıntısı işte- Eoreka uydusundaydık, en yetkili mercilerden biri SIDRAT'a bağlandı. SIDRAT sistemi otomatik olarak karşımda bir ekran oluşturdu ve ben de askerle yüz yüze gelmiştim-holografik olarak tabii ki-
''Sayın senatör, 152. Tabur olarak emirlerinizi bekliyoruz. Kuzey-Doğu Eoreka bölgesine 400 bin SIDRAT ile konuşlandık, efendim''
''Pekâlâ, siz o bölgeden Doktor ile bağlantıda kalacaksınız. Emirlerinizi ondan alacaksınız, Zaman Lorduna itaatsizlik etmeyin ''
Asker, büyük bir saygı ifadesiyle başıyla selam verip ekranı kapattı. Ben koltuğa oturup kitaba geri döndüm. Bu adam gerçekten iyiyidi. Üzücü olan ben bir kitap kurduydum ve bu kitap bana dayanmazdı. Ekran bu sefer tekrar açıldı önümde.
''Erke?''
Doktor'du bu. Kitabı tekrar konsola bıraktım. Etrafta kimse yokken kitap okumak isterseniz ve o sırada sanki herkes bir yerlerde saklanıyormuş gibi sürpriz bir şekilde başınıza üşüşür. Sıkkın bir şekilde ekrana bakıp saçlarımı karıştırdım. Ellerimin arasından sanki kan dökülüyordu-kendimi övmek gibi olmasın ama-
''Saygıdeğer Doktor?''
''Sadece Doktor. Kuzey-Doğu Eoreka bölgesine 400 bin SIDRAT konuşlandı. Bu akşam'a kadar harekete geçeceğiz. Gerekli işlemleri yaparsanız sorun çıkmaz. Savaş sırasında bürokratik sorunlarla uğraşmak istemeyiz''
''Bürokratik sorunlar?''
''Yeni konuşlanan ordu komutanı merkeze bağlı olduklarını ve çok acil bir durum ya da saldırı olmazsa oraya bildirilmeden harekete geçemeyeceklerini söylediler''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doctor Who: Evrenin Kan İçicileri
ФанфікиDoctor Who Ortak Hikaye-Ek kitabıdır. Savaş alanındaydık. Gezegene gelen Goldiloksların sesi gerçek anlamda kulaklarımı tırmalıyordu-sanki sahibinden süt isteyen bir kedi gibi- Doktor'a baktım. Mavi kulübesinin önünde ayakta duruyordu. Gülümsüyor...