Neyse ki Kıvanç da kızın önerisi karşısında başını iki yana sallayıp, ''sağ ol, Defne,'' dedi. ''Ama her zamanki korumalarım bana yetiyor." Başıyla Çağatay ve Barlas'ı işaret etti. Gel gelelim çocuklar pek de bu görevi üstlenmek ister gibi görünmüyorlardı.
Defne omzunu silkmekle yetindi. Kıvançtan bir santimetre uzaklaşmadan , "Keyfin bilir," dedi gülümseyerek.
Tutku içini çekti ve yeniden gözlerini devirdi, artık rahatsızlığını güç bela saklayabiliyordu. "Hadi gidelim Defne."
Sonunda, kara sevdalı iç geçirmeler ve kaçamak bakışların ardından grup uzaklaşmaya başladı. Elbette Defne gitmeye en isteksiz olanlarıydı. O da Tutku gibi oğlanlara dönüp bakmayı sürdürdü; gerçi Tutkunun gözlerinin sürekli bulunduğum noktaya kaydığına yemin edebilirdim. Bunu yaparken bir budala gibi hissetsem de Tutku köşeyi dönene kadar Barlas'ın arkasında durdum.
Kızlar gittikten sonra Çağatay ile Barlas , Defnenin performansı süresince tuttukları belli olan nefeslerini aniden güçlü bir şekilde dışarıya verdiler.
"Dostum şu Defne acayip seksi." Barlas'ın tepkisinden kıza bayıldığı belliydi.
Tereddüt içinde onunda saygı ve hürmet dolu yorumlarla katılmaya niyeti olup olmadığını görmek üzere Kıvanç'a döndüm. Bakışlarını benden ayırmadan omuz silkti.
"Daha iyisini gördüm beyler, çok daha iyisini."
Tam bir ahmak gibi kıkırdadım ve saçlarımı savurmamak için ellerimi elbiseme götürüp oynamaya başladım.
Kıvanç'ın sırasına ilişmiş, tam sayılarla ilgili bu son derece sıkıcı ders de onun dikkatini dağıtmamaya çalışıyordum. Çok geçmeden, öğretmen sınıfa serbest bir çalışma zamanı verdi.
Sınıf sessizliğe gömüldükten hemen sonra , Kıvanç bana bir kağıt parçası uzattı.Kalın, okunaklı harflerle, 'Mükemmel bir planım var. Bilmek ister misin?' yazıyordu.
Güldüm fakat hemen ardından iç güdüsel olarak elimle ağzımı kapattım. Kıvanç bana bakmadan gülümsedi ve kağıdın köşesine şöyle yazdı: Kimsenin seni duyamadığının farkındasın değil mi?
Tutkunun öğle tatilindeki ifadesini hatırlayarak," Bundan o kadar emin olma," diye fısıldadım. Sonra saçmaladığımı düşünerek başımı iki yana salladım ve daha yüksek sesle, " Tamam pes ediyorum. Neymiş o mükemmel planın?" diye sordum.
Kıvanç defterinden bir sayfa daha yırttı ve telaşla bir şeyler karalamaya koyuldu.Bitirdikten sonra kağıdı bana doğru itti ve cebir kitabını okuyormuş gibi yaparken gözünün ucuyla beni izlemeye koyuldu.
Şimdi diye başlıyordu not; Planımı dün gece aklıma gelen bir teoriden yola çıkarak yaptım diyebiliriz. Senin nehirde öldüğünü ve hala buralarda takıldığını biliyoruz.Yani, belki de burada yaşıyordun. Bu binaları hatırladığını söylemiştin, değil mi? Hatta belki evde eğitim almadan önce bu okula gidiyordun. Aklıma gelen şey şu; Benim çalışma salonun, eski yıllıkların olduğu kütüphanede. En yenisinden başlayarak onları karıştırır, orada fotoğrafın olup olmadığına bakarız.
Bu son sözcükleri okurken, sanki zemin ayaklarımın altından çekiliyormuş gibi tuhaf bir duyguya kapıldım.
"Senin çalışma salonunda 'çalışman' falan gerekmiyor mu?"
Kıvanç bir an bana dikti gözlerini, sonra şunu yazdı:
Kötü fikir mi?
Bunu bir süre düşündüm.Bu öneride beni böylesine kokutan ne vardı ki? Sonuçta hayatımla ilgili küçücük de olsa bir şeyler öğrenebilirdim. Son bir kaç gündür, kim olduğumla, neye dönüşebileceğimle ilgili zehirleyici sorulara cevap bulabilirdik. Kayra ve büyük annenin benimle ilgili ima ettiklerinin aksini gösterebilecek bir cevap.
İşte, aslında sorunda buydu ya. Çünkü bir kez bu bilgiyi öğrenirsem , bir kez kimliğimin gerçek eksik parçalarını bir araya getirebilirsem gerçek birine dönüşecektim.Gerçek bir öyküye sahip, gerçek bir insan olacaktım. Sona ermiş olan bir öyküye.
Belki mezarlıkta mezar taşımı bulmak için hiç uğraşmamış olmamın nedeni buydu. Çünkü böylesine bir bilgiyle, sonunda ölü olduğumu sadece sezmekle kalmayacak , gerçekten bilecektim.
Ve bunu Kıvanç da bilecekti. Hazır olup olmadığımızdan tam emin olamadığım bir dönüm noktasıydı bu.
Yumuşak bir ses tonuyla, "Kıvanç," diye girdim söze. "Benim ölü olduğuma gerçekten inanıyor... hayır, bunu gerçekten biliyorsun değil mi? Canlı olmadığı mı? Ve asla da olmayacağımı?"
Bana baktığında yüzünde ki tüm neşeli ifade, rahatlık ve öz güven kaybolmuştu.Yüzü yumuşayarak hem hüzünlü hemde anlayışlı bir ifade kazandı. Çok ağır bir biçimde başını salladı.
Ona bakmayı sürdürdüm. Buradan nasıl devam edebileceğimiz konusunda gerçekten hiç bir fikrim yoktu. Yumuşak dudaklarımın altında ki dişlerimi sıkarak , dudağımı hüsranla büktüm. Kıvanç, karşılık olarak dudaklarını aralamadan küçük bir gülümseme takındı.
O gülümsemede gördüğüm umudu hayal etmiyordum. O gülümsemede adeta onun aklında geçenleri okuyabiliyordum: Evet, ölü olduğumu biliyordu ama hala bunun bir sorun yaratmayacağına inanıyordu. Belki de bir çözüm bulabileceğine inanıyordu benim için. Bizim için.
O uyuşturan sızı yeniden göğsümde beliriverdi.Sessizce, en kısa ve öz bir biçimde bana şimdi yapacağımı bildiğim şeyi söyledi. Kıvanç ne zaman ürkütücü ve esrarengiz bir şey söylese yapacağımı bildiğim şeyi söylerdi.
Derin bir iç geçirdim. "Tamam. Kütüphaneye gideceğiz. Fotoğrafımı bulmaya çalışacağız."
Yüzünü buruşturma sırası şimdi Kıvanç daydı. Emin misin? diyerek oynattı dudaklarını.
Tam,Hayır, kim olduğumu bilmek istediğimden emin değilim, diye cevap verecektim ki ona doğrunun tamamını değil de bir kısmını söylersem daha iyi edeceğini düşündüm.
"Sen yanımdayken iyi olacağıma eminim."
Arkadaşlar oylarınızı ve yorumlarınızı esirgemeyin lütfen ^_^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP RUH
Fantasy"SAF, DOKUNAKLI VE HAYALETLİ BİR AŞK HİKAYESİ Yine nehirde süzülüyordum. Ancak bu kez nefes aldığımda ciğerlerim , etrafımı saran çamurlu suyla dolmuyordu. Bedenim bu kâbustan önceki kadar hafifti hala. Nehirde süzülüyor , öfkeli akıntının sürüklem...