13.Bölüm

537 286 71
                                    

Medya: Itzhak Perlman'nın meşhur keman eseri. Söylediğim yerde açar sanız sevinirim.

13.

Hani o olayı, o anı yaşamak için saniyeleri sayar sınız ya, işte bende şimdi saniyeleri sayıyorum. Zaman sanki bana kılınç çekmişti. Benimle vuruşuyordu. Zamana galip gelip tacımı başıma takacak, mutlu olacaktım. Güneş her zamanki gibi asaletini koruyor, beni uykumdan mahrum ediyordu. Gözlerimi açtığımda Carolina'nın kıvrılmış vücuduyla karşılaştım. Melek gibi uyuması bana dezavantajdı. Neden mi? Tüy gibi ince olan kolları beni kendisine çekiyordu. Mıknatıs gibi sarılmıştı bana. Onu güzel uykusundan uyandırmadan sessizce kalktım. Aniden aklıma;

Akşam yemeği...

Okul, yemek için malzemeler ve en esası yemeği pişirmeye zaman...

Nasıl yapacaktım ben? 12 saatin içerisine bunları sığdıra bilecekmiyim. Okula gitmesem olmaz mıydı? Kapı ses çıkarmaya başladığında düşüncelerimden ayrıldım. Hala uykulu olduğumdan kapının nasıl da ses çıkaracağını düşünüyor, baygın baygın etrafa bakıyordum. Bu sefer kapı daha hızlı ve sert ses çıkarıyordu. Aklımı bir yere toplayıp kendime geldim. Sonra anladım ki, 'Tak tak' sesini kapı değil onun arkasında gizlenen Stefano vurarak çıkartıyordu. Aniden ayağa kalkıp kapıyı açtım.

Eli havada kalmıştı. Gözleri ilk önce beni süzdü. Bende başımı aşağı eğip kendimi süzdükten sonra içten içe kendime sövdüm; üzerimde sadece uzun ve karamel renkli bir notte*vardı.

Hızla kapının arkasında gizlendim. Utancımdan göğün yedinci katına çıkmak istiyordum. Bu olay beni ateş gibi kıpkırmızı yapmıştı.

"Özür dilerim ben... ben Carolina'ya bakacaktım. Yani.. " telaşlı sesi durdu sonra yeniden aklına birşey gelmiş gibi konuşmaya devam etti; "Ben.. ben gidiyorum. Özür dilerim gerçekten. Herneyse..." hızlı adımlarla kapıdan uzaklaştı. Hızla kapıyı kapatıp derin bir 'oh' çektim. Kalp atışlarım yerine geçmiş gibiydi. Artık daha hızlı atmıyor, beni deli etmiyordu. Dolabı açtığımda kırmızı bir "..don*" dikkatimi çekti. Güzeldi güzel olmasına da bunu kim almıştı? Ben ne böyle don almış ne de dolabımda böyle güzel, şık bir elbiseyi görmemiştim. Askıdan alıp donu baştan aşağı süzdüm. Sade donun kırmızı rengi göz kamaştırıcıydı. Üzerinde hiç bir şey yoktu. Sadece düz ve uçuş uçuş bir dondu. Düşüncelerle birlikte donu askıya asıp rahat birşeyler giyindim. Carolina'nın üzerini iyice örtüp koyu tonlu odayı terk ettim. Mutfağa doğru gittiğimde hala aklım kırmızı dondaydı.

Stefano mutfakta koşuşturuyor, her yeri darmadağın ediyordu. Mutfak tepetaklak olmuştu. Düzenimi bozan bu kunduzu musluğun altında boğmak istiyordum.

"Buraların hali ne kunduz?!" sınırlı ve bir o kadarda yüksek sesimle korkup elindeki beyaz ve bu yakınlarda annemin aldığı güzel tabakları elinden kaçırdı. Tabakların kırılma dansları bittiğinde sinirimden gözüm dönmüş, kulaklarımdan kan geldiğini düşünüyordum.

"Stefano derhal çık mutfağımdan! Çık!" ellerini havaya kaldırıp;

"Ben birşey yapmadım." bu dediğine daha deli olmadım ya... Sınır gözümün siyahını beyaz yapmıştı.

"Stef konuşmadan çık buradan! Katil olmak istemiyorum! " elleri havada küçük ve korkak adımlarla kırılmış tabakların yanından uzaklaşıyordu.

"Hadi!"

"Anlaşıldı Kuğu kuşu." hızla mutfağı terk etti. Kırılmış tabaklarla yalnız başıma kalmıştım.

Elizabeth Tohumu #wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin