6. Bölüm: Tanışma

137 6 3
                                    

Tanışmak tesadüftür, arkadaşlık seçim, ama aşk tamamen kaderdir.

Kardelen ve Cenk'in sürtüşmelerinin üstünden nerdeyse bir yıl geçmişti. Giyinme odasında yaşananlardan sonra sessiz bir barış anlaşması yapmıştılar. Bu ani değişikliğe kimse akıl sır erdiremesede sorgulayacak kadar cesaretleri yoktu. Kapıyı dinlemiş olan Emre bile olayı akışına bıraktı. Elbet bu bilgi birgün işine yarayacaktı, ama şimdi Cin'in oklarını kendine çevirmeye gerek yoktu. İlerleyen zamanlarda Cenk ve Kardelen birbirinin sırdaşı gibi oldular. Bu birbirine içini dökmek değilde daha çok sır saklamak, birbirinin arkasını kollamak, birbirine arka çıkmaktı. Konuşmadan anlaşmaktı. Aralarında böyle bir bağ kurulacağını onlar bile tahmin etmemiştiler. Kardelende Cin'in grubunun bir üyesiydi artık. Başakla tanıştıktan sonra onun bile en iyi arkadaşlarından biri olmuştu. Şeytan tüyü vardı bu kızda, çok sempatikti. İki dakikada onu hep tanıyormussun hissine kapılıyordun. Onu görmezden gelmek imkansızdı çünkü her haliyle 'Ben burdayım!' diyordu. Çok güzeldi fakat güzelliğini abartılı makyaj ve kıyafetleriyle gölgeliyordu. İlgi çekmeyi seven bu halini kimse ruhsal durumuna yormuyordu, Cenk hariç. Ama Kardelene ne kadar yakın olursa olsun arada hep bir perde vardı. Bu perdeyi bir kez aralamış olsada genç kız onu bir daha açmamakta ısrarlıydı. Cenkin elinden ona destek olmaktan başka birşey gelmiyordu.

Kardelen her erkeğe yeşil ışık yakıyor gibi görünsede biriyle olamıyor, kendini bir ilişkiye veremiyordu. Tek isteği hoş vakit geçirmekti. Bu bir an, bir saat, bir hafta sürmüş onun için fark etmezdi. Doğru dürüst çıktığı kimse olmamasına rağmen etrafındaki insanlarda kolay elde edilebilir hissi uyandırıyordu. Halbuki bırakın birlikte olmayı, bu güne kadar biriyle öpüşmemişte bile. Korkuları onu birini sevmekten, güvenmekten men ediyordu. Birgün aşkı tadacak mıydı acaba?

***

Onur ailesiyle birlikte sabah erkenden evden çıkıp dayısına gitmek için yola koyulmuştu. Arada mola verdikten sonra genç adam kamyonet şöförlüğünü babası Adil'den devraldı. Dayısının çiftliğine gelmelerine az kalmıştı. Şimdi şehrin görültüsü arkalarında kalmış önlerinde sakin ve etrafı yemyeşil bir yol vardı. Bağ ve bahçeler uzanıp gidiyor güzel kokular yayıyordu. Cennetten bir parça gibiydi burası. Onurun annesi Perihan hanım camı açıp temiz havayı ciğerlerine doldurdu:
- Gelmekle iyi yaptık. Bu mis gibi hava hiçbir yerde yok.

Saatlerdir annesiyle yapışık bir şekilde yolculuk eden kızı Sinem söylendi:
- Keşke şehre bu kadar uzak olmasaydı. Her gün okula gidip gelmek zor olacak.

Babasının diğer yanındaki abisine seslenerek:
- Nasıl yapacağız abi?

Onur kızkardeşine gülümsedi:
- Dert etme kardeşim, birlikte gider geliriz.

Adil bey ellerini ovuşturdu:
- Yıllar önce dayının çifliğinde misafir olmuştum. Çiftliğin mimarisine ve durduğu yere bayılacaksınız. Dört tarafı yeşillikle çevrili yüksekce bir yer düşünün. Oradan seyrettiğim manzara yıllar sonra bile aklımda. Etrafındaki verimli toprakları söylemiyorum bile. Bir an önce görmek için sabırsızlanıyorum.

İstikametlerine varmışken önlerinde beliren karartıyla büyük bir hayal kırıklığı yaşadılar. Çiftlik demeye bin şahit isterdi. Kararmış yarı yıkık duvarlarıyla burası bir harabeyi andırıyordu. Kapı diye koydukları şey püf desen yıkılacaktı. Dayısının böyle bir yerde hasta olmasına şaşmamak lazımdı. Tarık bey araba sesini duyar duymaz dışarı fırlamıştı. Onlara sarılırken yüzlerindeki şaşkınlığı görmezden geldi:
- Hadi içeri geçelim. Size çay yaptım, yiyecek birşeyler de hazırladım.

Adil bey kendini tutamadı:
- Buraya ne olmuş böyle?

Tarık beyin yüzü düştü. Yorgun omuzlarını indirdi:
- Uzun hikaye. Yemek yerken anlatırım.

Cam kırıkları - KardelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin