"İntikam soğuk yenen bir yemektir."
Her gece kendi kendine bu lafı söyleyerek gözyaşları içinde uyuyakaldı Yaprak. Gözyaşlarıyla uyuyup gülümsemeleriyle uyandı her sabah. Çok seviyordu Cem'i. Pnun için her şeyinden vazgeçmişti.
Daha 20 yaşındaydı Yaprak. İlk defa aşık olmuş, ilk defa birine ait hissetmişti kendini. Kaderi, ona acımasız bir oyun oynamıştı. Hayatın her noktasından tecrübesi vardı. Bir şey hariç: AŞK..
Ailesiyle birlikte Manisa'nın Gördes ilçesinde yaşıyordu. 3 kardeşin ortancalarıydı. Babası bir trafik kazası geçirerek felç kalmış, hayatını yatağa bağlı olarak yaşıyordu. Annesi ise mahallede terzici olarak çalışıp geçimlerini sağlıyordu. En büyük hayaliydi Yaprak'ın bir doktor olup babası gibi insanları iyileştirecekti. Okumak istiyordu o. Sebebi ne olursa olsun, sonucu nasıl biterse bitsin okumak istiyordu. Hayalleri vardı. Annesinin istediği gibi beyaz önlüğünü giyecek insanlara şifa verecekti. Fakat maddi durumları onun üniversite okumasına yetmiyordu. Ama o hiçbir zaman pes etmedi. Çalıştı,didindi. Annesine yardım etti,gözleme yapıp sokaklarda sattı, abisiyle geç saatlere kadar ayakkabı boyadı. Utanmadı bunları yaparken. En sonunda o paraya ulaştı ve abisiyle otobüse atladığı gibi İzmir'e gidip okul işlemlerini halletti, bir yurda yerleşti. Öyle böyle alıştı okuluna, arkadaşlarona, hocalarına. Sınavlara girip çıktı. Boş zamanlarında bir halk kütüphanesinde çalışarak harçlığını çıkardı. Ailesine yük olmak istemiyordu. Masraflarını onlara belli etmeden kendisi karşılamak istiyordu. Derken koskoca bir yılı geride bıraktı Yaprak. Arada sırada gider gelirdi memleketine. Anne özlemi, baba özlemi, aile özlemi çekerdi durmadan. Her gün muhakkak telefonla görüşür, arada sırada fotoğraflarını yollardı postayla. Yine o günlerden bir gündü. Kaderinden habersiz bir şekilde çıktı yurttan. Dün akşam oda arkadaşı Yasemin'le çekildiği fotoğrafı kargoyla yollamak için postanenin yolunu tuttu. Yaklaşık 5 kilometre yürüdükten sonra varmıştı gideceği yere. Kapıdan girip olan sırada beklemeye başladı. O sırada arkadaşı Yasemin telefonla aradı ve bir süre konuştuktan sonra telefonu kapatarak cebine koyduğunu sanarak telefonu elinden yere düştü. Hemen önündeki uzun boylu, esmer, yeşil gözlü çocuk eğilip telefonu aldı, başını kaldırdığında ise Yaprak'on koyu kahve gözleriyle buluştu. Yaklaşık on saniye birbirlerine bakakaldılar. Hareketsiz bir şekilde, konuşmadan.. Ta ki sessizliği Yaprak bozana kadar:
"Alayım ben onu"diyerek elini uzattı telefonuna doğru. Cem telefonu verirken baş parmakları ufak bir trmas halinde olmuştu. Yaprak yerinde duramıyor, içi kıpır kıpırfı. İlk defa böyle bir duygu yaşıyordu. Telefonu alfı ve "Teşekkür ederim" diye ekledi. Cem ise başını sallamakla yetinmişti. Cem postanede işini hallettikten sonra Yaprak'ın yanından sıyrılıp çıkmıştı. Sıra Yaprak'taydı. Ailesine yazdığı ufak bir mektupla fotoğrafı teslim etti, gideceği adresi yazarak oradan ayrıldı...
Aradan 2 gün geçmesine rağmen ailesinden, mektubu ve fotoğrafı aldıklarına daif bir haber gelmemişti, ve endişelenmeye başlamıştı.
Ertesi gün okuluna doğru gidiyorken telefonu çaldı. Arayan babasıydı. Fotoğrafı ve mektubu almış olacakki arayıp halini hatrını soracaktı kızının. Yaprak büyük bir sevinçle bastı, açma tuşuna:
"Alo, babacığım."
"Sus,adi pislik. Oralara okumak için gittin diye biliyoruz, kızımız erkeklerle gününü gün ediyor. Bir de utanmadan "babacığım" diyor. Yazıklar olsun sana. Senin gibi bir kızım yok artık. Ne halin varsa gör. Bize sevgilinin olduğunu, resmini yollayıpta mı söyleyecektin? Cem Ertürk'müş. Sana o zibidiyle mutluluklar! " deyip kapatmıştı telefonu. Yaprak neye uğradığını şaşırmıştı o an. Babası onu evlatlıktan red mi etmişti? Olmayan biri için ailesini nasıl değişebilirdi ki? Tüm bu sorular Yaprak'ın beynini bir fare gibi kemirirken kendisinin yolun ortasında oturmuş bir vaziyette olduğunu fark etti. Bitkin ve hiçbir şey anlamamış ifadeyle kalktı ve okula gitmekten vazgeçip yurda geri döndü. Odadan içeri girince Yasemin'i gördü. Yasemin:"Hayrola? Hani okula gidecektin sen, neden geri geldin? "diye sordu.
Yaprak, hiçbir şey diyemeden yatağına gidip oturdu. Ve boş gözlerle odada bakınmaya başladı. Yasemin olanlardan korkuyordu. Yaprak neden böyleydi ki? Bir kez daha, soru soran gözlerini Yaprak'a çevirdi. Ve Yaprak inadını kırarak başından geçenleri bir bir anlattı. Yasemin zaki bir kızdı. Olaylardan çıkarılması imkansız bir dersi bile çıkaracak tipdendi. Hayatı boyunca ne istediğini iyi bilen biriydi. Yaprak'ın tam tersi bir hayatı vardı. Zangin bir ailenin kızıydı, fakat gözü yükseklerde değildi hiçbir zaman. O'da diğer yaşıtları gibi yurdun kokusunu solumak istiyordu. Yasemin'in gözleri parladı bir anda:
"Yaprak, o gün postanede bahsettiğin çocukla karışmış olmadın adresleriniz? "diye sordu. Yaprak, Yasemin'e dönerek:
" İyi de o çocuğun ismini bilmiyorum" diye ekledi.
"Olabilir. Ha o çocuk, ha bir başkası. Adreslerinizin karışmasının yüzde doksan payı var. Sonuçta orası postane. Günde kaç kişi girip çıkıyor, bilemeyiz. Şuan saar çok geç oldu. Yarın erkenden gidio görevlilerle konuş. Eminim bir yanlışlık olmuştur. Hadi sil o gözyaşlarını. Babanlada konuşur, olayı anlatırsın. Eminim anlayacaktır seni. "
Yaprak biraz daha rahatlamıştı. Ağlamanın verdiği tatlı yorgunlukla uykuya daldı o gece. Ertesi günde gitmeyecekti okula, erkenden gidio bu işin aslını öğrenmesi gerekiyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK KALPLER DURAGI
RomanceYıllar sonra karşılaşacağız seninle. Sen bana pişmanlığını susarak anlatacaksın, ben sana kırgınlığımı susarak anlatacağım. Biz susacağız, gözlerimiz konuşacak bu sefer. Yılların içinde biriktirdiği her şeyi gözlerimizle anlatacağız. Yıllar sonra ka...