12 Nisan,2016 (Melez Kampı)
Eğildim ve gözlerimi kapatarak dudaklarının olması gereken yerde bulunan sisi öptüm. Aralık dudaklarımın arasından dumanı içime çekerken ciğerlerim yanmaya başlıyordu. Sigara dumanı gibiydi,ölümcül.
Ama,çok geçmeden bir şey oldu. Ağzımda ki sıcaklık yerini serin bir yaz esintisine bıraktı. Kalbimi sökmek istememe neden olan o karıncalanma hissi bedenimi terk etti. Nico,gölge formunu kaybetmeye başladı...
Yavaş ve korkak hareketlerle Nico'nun yüzünü kavradım ve daha derin duygularla onu öptüm. İçimden akan şeyin tadı onun dudaklarıyla birleşiyor,tatlı bir nar tadını dilime yayıyordu.
Teni giderek sertleşmeye başladı ve sonunda -kendi olduğunda- kendimi geri çektim. Hızlı nefeslerimiz birbirlerine karışıyordu.
"Bir daha benim yanımda ölmeye kalkma Karanlık Lord,seni ben öldürürüm."
Ve,işte. Bunu söyledikten sonra bayıldım. İnanın neyi kast ettim,ne yaptım veya nasıl yaptım haberim yok. Kısa süreli hafıza kaybı gibi,sadece... Her neyse, ne diyordum ben?
Gözlerimi açtığımda revirdeydim. Leo ağzıma pipeti sokuşturup bardağımı tutarken Nico'da hızla kendininkini içiyordu.
"Sonunda uyandın abicim!" Leo bağırarak üstüme atladığında gülmeye benzer bir sesle onu savuşturdum.
"Eğer biraz daha saldırırsan tekrar bayılacağım."
Leo gözlerini devirirken sırıttı ve kıvırcık saçlarını sivri kulaklarının arkasına tıkıştırdı. Yüzündeki hatlar çok sivriydi ama ona çok yakışıyordu. Bilmiyorum,belki de sadece bana öyle geliyordu.
" Buradan çıkmaya ne dersin? Gerçekten gözlerimi burada açmaktan sıkıldım." Gözlerimi devirirken üzerimde ki kamp tişörtünü çekiştirdim. Kamp tişörtü,evet. Yöneticilerin katı kuralları var ve onlar ben baygınken üstümü değiştirecek kadar psikopatlar!
Leo kafasını sallayıp sırıtırken gidip görevli melezle konuştu. Bende kafam onlardayken kapıya ilerledim ve kapının kulbunu kavradım. Leo bana döndü,kafasıyla beni onaylayıp bir dakika işareti yaparken omuz silktim ve kapıyı açtım.
Dışarı daha bir adım atmışken sırtıma atlayan Leo'yla yalpaladım.
"Götür beni gittiğin yere Pearl,sensiz yapamam ben!" Kulağımın dibinde acıklı bir şekilde bağırırken bacaklarının altlarını kavradım ve onu zar zor zıplatıp doğruldum.
"Ah aşkım,bu kelimeleri senden duymak ne kadar da... Hoş." sesimi kalınlaştırırken Leo'nun ağırlığını tüm sırtımda kötü bir şekilde hissediyordum. Ağırdı,hemde çok.
Leo kıkırdarken boynumda ki kollarını çözdü ama benim hızla öne atılmamla tekrar bana sarıldı. Onu taşıyabiliyordum ve içimdeki çocuksu bir istekle tüm kampı böyle koşmak istiyordum.
Ben,bir şeyler istiyordum. Hiçbir şeyin etkisi altında olmadan,içimde ki kavgalar etkisinden kurtularak.
Kahkaha atarken üç basamaklı merdivenden atladım ve koşmaya başladım. Sis sayesinde saklanan kamp tam anlamıyla eski bir Yunan kenti gibiydi.
Her yerde bembeyaz yapılar vardı ama hey,sis onları gizliyordu değil mi? Sis,bir şeyi nasıl görmek istersek öyle görmemizi sağlardı. Normal bir alanda canavarları öldürdüğümüzde insanlar bunları yanış görürlerdi.
Örneğin benim oklarla devleri vurmamı onlar silahla birkaç iş adamını vurmam gibi görebilirdi. Kısacası sis insandan insana değişirdi. Bende kampı kendi istediğim şekilde görüyordum. Bu kampa olan nefretimi biraz daha azaltıyordu.
Leo iç gıcıklayan sevecen bir kahkahayla bana eşlik ederken tek elini havaya kaldırdı ve bağırmaya başladı.
"Huu-hu!" gülmekten gözlerim kısılırken kılıç düellosu yapan birkaç kişi bize bakıyordu,rakipleri onları yere sermeden önce.
Yemekhane yerine açık hava gazinosuna ilerlerken Leo hala bağırıyor ve kahkaha atıyordu.
"Ben dünyanın kralıyım ve hepiniz benim güzel kıçımı öpün." Önünden geçtiğimiz Piper güzel bir gülümsemeyle bana bakarken dikkatim dağıldı ve dengem bozulmadan önce sadece bir şeyi söyleyebildim.
"A-ow."
Yerde yuvarlanırken gözlerimi sıkıca yumup Leo'yu sırtımdan attım. Koruma iç güdümle yapmıştım bunu,benim ağırlığımla daha çok yaralanabilirdi. Kafamda,sırtımda,dizlerimde sürekli sızlamalar oluşuyordu. Her tarafım toz içinde kalmıştı.
Birkaç saniye sonra yerde uzanıyordum. Tek elim karnımda,diğeri başımın üstünde yerdeydi. Leo'nun ayakları kafamın tam yanındaydı,ellerini karnına koymuştu ve kafasını bileklerime uzatmıştı.
Nasıl oldu bilmiyorum ama tam o anda gülmeye başladık. Kahkahalarımız başımıza daha çok kişi çekerken Percy ve Annabeth duygulanmış bir biçimde Leo'ya bakıyorlardı.
"Abicim bu var ya,muhteşemdi!" Leo bağırırken tek kolunu yavaşça bana doğru uzattı ve bacağıma vurdu.
"Güzel kıçını sadece yer öptü Majesteleri." kıkırdamaya başlarken Leo'da bana katıldı. Kahkahalarımız dinerken geriye sadece Piper,Percy ve Annabeth kalmıştı.
Leo gözlerini sildikten sonra burnunu çekti ve ayağa kalkıp bana elini uzattı.
"Bana yaptığın gibi seni çekmek isterdim ama çok yoruldum." ona bilmiş bir bakış atıp elini yakaladım ve ayağa kalktım. Üstümü silkelerken Percy ve Piper zıplayarak Leo'ya sarılmışlardı.
"Bana bile böyle sarılmadın yosun kafa." Annabeth homurdanırken göz ucuyla Leo'ya baktım. Percy onu öpmeye çalışırken elleriyle Percy'nin suratını itiyordu.
"Öpücem abicim seni,öpücem." diyordu Percy.
"Bırak beni su çocuğu,ahh! Bıraksana!" Leo bağırıyordu. Piper kat kat kesilmiş saçlarını kulağının arkasına iterken gülümsedi ve duru bir sesle konuştu.
"Percy,Leo'yu rahat bırak." Sanki ateşe deymiş gibi -ki Leo yanmıyordu,henüz- Percy sıçrayarak ondan uzaklaştı. Kaşlarımı çattım,neden Piper'ı dinlemişti ki? Ahh,sanırım büyük-konuş kullanıyordu.
"Sağol Pipes." Leo hızla ağzını kapatırken gözleri birer balık gözü gibi açık kalmıştı. Piper gülümserken onun omzunu sıvazladı.
"Sorun yok Leo,daha birkaç gün önce Jason'la görüştük zaten." Kafam karışmıştı,hemde çok.
Aralarında cahil kalmıştım. Onlar yıllardır süren bir arkadaşlık bağıyla bağlanmışlardı,ben dışarıdan gelmiştim. Geleli kaç gün olmuştu ki, 14 mü,15 mi? Onları kıskanıyordum,benim bu kadar yakın arkadaşım yoktu. Hayalet yüzüme bile bakmıyordu -ki ona çok kırgındım. Leo'ysa,Leo'ydu.
Onunda dosttuk evet ama yinede onun diğerleriyle geçirdiği zamanları kıskanıyordum.
"Tamam," dedi Leo. "O zaman biz gidelim." yüzünde sinsi bir gülümsemeyle geriye adımladı ve birden bana dönüp kolumu kaptığı gibi koşuşturmaya başladı.
Bağırarak koşmaya başladım ve diğer elimle Leo'nun kol kaslarına yumruk attım.
"Hey,tamirci çocuk! HEY! Nereye gidiyoruz,beklesene." Leo sonunda dururken beni bir ağaca yasladı ve üstüme eğildi.
"Tamam,işte plan. Festus'u bitiririz,akşam yemeğini yeriz ve sonra da... Evet,senin ağaç evinin çatısında oturup konuşuruz. Tamam mı,toprak gözlü kız."
"Tamam,ateşli çocuk." kıkırdadıktan sonra kafamı kaldırıp Leo'nun gözlerinin içine baktım. Ruhu o kadar temizdi ki en ufak bir hareketimle onu karartacak gibi hissediyordum. Leo'nun gözleri kısılırken bana yaklaştı ve yutkunurken aralanan dudaklarından gelen sıcak çikolata kokusuyla beni mayıştırdı.
Arkamda ki ağaca yaslanırken büyüttüğüm gözlerimle ona baktım,güldü. Gözlerini tamamen kapatırken kafasını eğdi ve beni öptü.
Leo Valdez,hani şu ateşli çocuk... Beni öptü.
Gözlerimi kapatırken gülümsedim ve kollarımı ona sardım,tıpkı onun bana sarıldığı gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Clash Of The Titans Nico di Angelo ff.
Fanfic"Sevgili günlük; İşte sana son dizelerim! Sonunda kurtuluyorsun benden,ha-ha. Ne hoş. Biliyorum doruklarında yaşadığım duygular boğdu seni,kafamı karıştıran düşüncelerimi tek tek yazdım sana.Hayatımın her bir parçası sendeydi ama şuan yaşayacak bir...