McDonald

16K 1K 61
                                    

gunes_32 'e  ithafen :)   Yorumlarınla beni mutlu ettin.

Arthur erken saatlerde uyandığında   başının üzerindeki elin hafif  baskısıyla heyecanlanıp kafasını kaldırdı, babasının moraran açık dudaklarını ve tavanı izleyen boş gözlerini gördüğünde ise kendi gözlerinde biriken gözyaşlarına engel olamadı.
Hayır .
"Hayır..." diye bağırdı gözyaşlarının arasından "Hayır! Hayır !Hayır! " sonlara doğru sesi kısıldı.
"Gidemezsin..."  Babasının kemikli soğuk elini tuttu.

Gidemezdi...
Arthur'un ondan öğrenmesi gereken onca şey varken onu bırakamazdı. Annabel'i evlenirken görmeden, Breannen'ın gerçek bir savaşçı olduğunu...
Tanrım ,bu acı çok büyüktü. Yüreği ,  onca ölüme tanıklık etmiş  gözleri ve uzun yıllar savaşlarda ölüm tanrısıyla burun buruna olan ruhu  dayanmakta güçlük çekiyordu. Mantığı kabullenmek istemiyordu.  Insanın sevdiği birini kaybetmesi böyle bir şey miydi ? Nefes alıyor ama ciğerleri aldığı nefesi kabul etmiyormuş gibi nefessiz kalıyordu. Ölüm sizi bulduğu zaman kaçmak sadece kendinizi kandırmaktır. Arthur babasının ölmeyeceğine  inanmıştı ve kendini kandırmakla hata yaptığını yeni anlıyordu. Babası sanki ölmemek için direnmiş  ve  onu beklemişti. Oğlunu son kez görmek istemiş gibi beklemişti sanki.  Gözlerinden dökülen yaşlar bir çağlayan olup öfkesiyle karışırken Arthur patlamaya hazır bir volkan gibiydi.
Babası , dayanağı son nefesini vermişti- asla haketmediģi bir ölümle hemde.

Arthur'un kaleyi inleten sesiyle  odaya giren doktor ve kale sakinleri delirmiş gibi bağıran Arthur McQueen'i görünce büyük bir telaşa kapıldılar.

Leydi Annie-Macrea oğlunun bağırışıyla  bekledikleri olayın gerçekleşmiş olduğunu anladı ve yüreğine inen ağırlığın yükü ile olduğu yerde bir süre bekledi. Gözlerine inen sis perdesi aklının da düşünmesini engelliyormuş gibiydi. Hayat arkadaşı, büyük aşkı , daima gurur duyduğu adamın ölümü hiç şüphesiz  onda acımasızca kalbine inen bir hançer etkisi yapmıştı . Gözlerinden kalbine akan yaşlar bundan sonra hep akacakmış gibi oraya sabitlenmişti. Ve leydi Annie-Macrea biliyordu ki bundan sonra gözleri hep yaşlı olacaktı.

Olaylar çok kısa sürede gerçekleşirken ne Arthur ve kardeşleri ne de Leydi Annie-Macrae kendinde değildi. Doktor babasının açık kalan gözlerini kapattığı sırada Arthur annesine sarılırken, Breannen ise Annabel'in hıçkırıklarla sarsılan omzuna destek olurcasına elini koymuştu.

McQueen armasını taşıyan bayraklar yarıya inerken, yakındaki klanların liderleri haberi alıp yola koyulmuşlardı çoktan. Gökyüzü bile  Hector McQueen'in haketmediģi ölümüne bir tepki gibi karalara bürünmüştü. Hafif hafif çiseleyen yağmura kimse aldırış etmiyordu. Bütün McQueen halkı çoluk çocuk sokaktaydı . Gurur duydukları liderleri  Hector McQueen'i haketmediği ölümüne hakettiği gibi göndermek istemişlerdi hiç şüphesiz.
Herkes biliyordu ki Lord Hector halkı için savaşmış,  halkı için yaşamış bir liderdi ve halkını kimse önünde boyun eğdirmemişti.
Hepsinin ağzından aynı dua döküyor ve rüzgarın uğultusuna karışıyordu..

Ilk gelen klanlık , McQueen'in akrabalıkla bağlı olduğu -Lord Hector'un anne tarafından  kuzeni Ewan McDonald'a ait - McDonald klanlığıydı. Gösterişli yılan  figürlü armasıyla surdan giriş yaptığında Arthur Batair'e karşılama için emir vermişti.
Ewan McDonald siyah dev atıyla kaleye yaklaşırken askerleri ve refakatçileri arkasında bir gölge gibi onu takip ediyorlardı. Yaşına rağmen çevik bir hareketle attan indiğinde önünde duran  Batair'e bir baş selamı verdi. Onunla beraber refakatçileri tek tek atlarından inerken Ewan McDonald içeriye doğru merdivenleri arşınlamıştı  çoktan.

Düşlerimin Kızıl Saçlı Kızı(Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin