Çiftlik evine gittim. Ahmet Amca artık burada hayvan beslemiyordu. Bir depo olarak kullanıyorlardı. Ben ve Hüseyin küçükken burada çok oynardık. En çok da çekirge peşinde koşardık. Türlü türlü çekirgeler olurdu çiftlik evinin etrafında. Yeşil renklisi, mavi renklisi, sarı renklisi... Küçüğü de vardı büyüğü de, hatta bazen o kadar büyük çekirgeler görürdük ki korkudan yaklaşamazdık bile. Yakaladığımız çekirgeleri cam bir kutuya koyar, beslemeye çalışırdık. Ertesi gün de onları bırakır yeni çekirgeler avlardık. Cam kutudan dolayı bu çiftliğe 'çekirge kutusu' diyorduk. Aradan uzun zaman geçtiği için hatırlayamamıştım. 24 yaşındaydım, aradan 15 yıl geçmişti hemen hemen.
Çiftliğin kapısı kilitliydi ancak arka taraftaki pencerenin zorlanınca açılacağını biliyordum. İçeri girmeden önce camdan içerisini görmeye çalıştım ancak cam çok tozlu olduğu için pek bir şey göremedim. Pencere bana hiç zahmet vermedi, ilk zorlamamda açılmıştı. Açık pencereden içeri girdim. Çok tuhaf ve ürkütücü kokuyordu. Sağ tarafta yakacak odun istiflenmişti. Hemen yanında çeşme vardı. Çiftliğin kapısı tam önümdeydi. Sol tarafta bir sandık vardı, üstünde de bizim çekirge kutumuz. Eskisi gibi değildi tabi, ağız kısmından kırılmıştı bir miktar. Kırığın olduğu yerden dibine kadar da ince bir çatlak vardı. Sandığın üstünden alıp yere koydum. Sandığın üstünde, kapağında bir şiir yazılıydı. Bizim filozof yazmıştı bunu, yani Hüseyin. O zamanlar sevdiği bir kız vardı Hüseyin'in. Adı Sezen'di. Çocukluk falan ama aşıktı işte bizim filozof. Şiir yazmaya da o zamanlar başlamıştı. Her mektubuna bir de şiir eklerdi Sezen şiir seviyor diye. Sonra bir gün taşındılar başka yere. Bir daha da haber alamadı Sezen'den. Zaten taşınacaklar diye gitmeden de ayrılıp vedalaşmışlardı. Hüseyin çabuk unuttu Sezen'i ama unutana kadar da güzel bir ayrılık acısı tattı tabi. Daha da hırslandı, daha fazla şiir yazmaya başladı. Sandığın üzerindeki şiir de o şiirlerden birisiydi:
Sessizim, sensizim
Epeydir yoksun, mahrumum kokundan
Zerrelerim üşüyor, yokluğundan
Ellerim yazamaz titremekten
Nedensiz bir ayrılıktı bu, neden?Her mısranın baş harfini daha büyük yazmıştı diğer harflere göre. İçindeki Sezen aşkı değildi sanki göstermek istediği, şiir yazmaktaki hünerini göstermek istiyor gibiydi.
Sandığı açmaya çalıştım, ama kilitliydi. Aklıma bir fikir geldi. Sandığın arkasına baktım, tahmin ettiğim gibi anahtar küçük bir çiviye asılı duruyordu. Annem de sandığının anahtarını hep oraya koyar.
Anahtar biraz küçüktü sanki sandığa göre. Zaten birkaç defa çevirmeye çalışsam da işe yaramadı, açamadım sandığı. Anahtar bu sandığa ait değildi. Bir süre düşündüm, Hüseyin beni buraya niye çağırmıştı ki? 'Her şey orada' diye yazmıştı ama burada hiçbir şey yoktu. Gerçi daha ne aradığımı bile bilmiyordum. Aradığım şey sandığın içinde olabilir miydi? Açamamıştım da zaten. Sandığın anahtarını bulmam gerekliydi.
Çiftliğin diğer bölmesine, eskiden hayvanların bulunduğu kısma geçtim. Burada da saman yığınlarından başka hiçbir şey yoktu. Oradan çıkıp tekrar sandığın olduğu odaya geçtim. Gözlerimle etrafı son bir kez taradım belki bir şeyler bulurum diye lakin gözüme farklı hiçbir şey çarpmadı. Pencerenin önüne geldim. Tam çıkacakken durdum, geri dönüp sandığın üstündeki anahtarı aldım. Bu anahtar işime yarayabilir diye düşünmüştüm.
Çiftlikten ayrıldım. Kafamda dolaşıp duran bir yığın soru vardı. Hepsi de bir düğüm olmuş, beni aralarına alıp sıkıştırmıştı sanki. Bu kördüğümü çözmem gerekiyordu ve bunun için de yardıma ihtiyacım vardı. Bana yardım edebilecek kişi de muhtemelen bu kördüğümün içindeydi. Nihal'le konuşmam gerekliydi. Evlerine doğru yola koyuldum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇEKİRGE KUTUSU
General FictionÖldürülen çocukluk arkadaşının kendisine bıraktığı şifrelerden yola çıkarak cinayetin asıl faillerini ve nedenlerini ortaya çıkarmaya çalışan Serdar, başka bir gerçekle karşı karşıya kalacaktır.