Zamansız mı açmıştın gönlümde?
Yoksa sonbahar mıydı erken olan?
Hangi kapılar kapanmıştı yüzüne?
Oysa sen değildin, mevsimdi solan.
*****Yavaşça ağırlaşıyordu bulutlar. Meraklı gözler kaldırım taşlarındaki nemi çekiyorlardı. Islanıyordu güneş. Sönüyordu belki ateş. Kimse bilmiyordu bilinmeyenlerin bilindiği bir merdivenin basamaklarının çürüdüğünü. Son adımının aşk olduğu basamağın kırıldığını da öyle...
_______Hayli zaman geçmişti. Yetmemişti bunca zaman ona. Kapatmamıştı bazı kanayan yaralarını. Sürekli kaşıdığı yaraları nasıl kapatacaktı ki zaman? Peki ya zaman mı unuttururdu ki bazı şeyleri, yoksa zamanla mı unuturdu insan?
Birden daldığı hülyalardan çıkması gerektiğini farketti. Yoksa annesi, her sabah yaptığı gibi yine söylenmeye başlayacaktı. Araladı geçmişin kapılarını ve yavaşça indi aşk basamağı kırılmış merdivenden. Hayaller üzerine kurulmuş , mutlulukların rutubetlendiği nefes kesen bir havadaydı artık ev. Bir sızı vardı içinde. Belki de her güneş doğuşunda batan rüyalarından birini görmüştü yine. Uyanınca, her sabah telefonundan gülüşünü aralayan mesajı okumak istercesine aldı telefonu eline. Ama yoktu. Yine o anda farketti doğan güneşin bir rüyasını daha batırdığını. Oysa ne güzel günlerdi güneşin gülücük akislerini yüzlerine yansıttığı zamanlar. Beraber saydıkları yıldızlar.
Dualar...
________Şimdi nabzını tutuyordu umutların. Titrek bir ritim eşlik ediyordu gönlüne. Oysa ona eşlik etmesi gereken tek kişi bir türlü gelmeyen o mesajların sahibi değil miydi? Yatağından kalkması yetmemişti bu düşüncelerden sıyrılmasına. Yine yardımcısı annesi olmuştu. Annesinin seslenişi yüzüne gülücükler ekmişti. Kargo olduğunu haber veriyordu beyninde çınlayan ses. Az önceki zoraki yürüyüş yerini heyecana bağlı bir koşuşturmaya bırakmıştı. Bir paket vardı annesinin elinde. O anda kafasından geçen düşünceler birbirini desteklercesine mutluluk fısıldıyordu kulaklarına. Hızlıca aldığı paketle, koşar adımlarla, yüreğine umutlar serpiştirerek çıkıyordu az önce zoraki indiği merdivenleri. Yoksa, yoksa kırılan aşk basamağını tamir mi edecekti bu paket, nabzını tuttuğu umutları mı yeşertecekti yoksa? ...
Ya da toprağa mı emanet edecekti ölmek üzere olan tüm güzellikleri?
Hayır! Şimdi nereden de aralamıştı bu kötü düşünce tebessümünü? Nereden bir boşluk bulmuştu da girmişti gülen yüzünden içeri? Paketi açacağı uygun bir ortam bulmuş, öylece bakıyordu pakete...
Dört ay, evet bugün tam dört ay olmuştu birbirlerine Allah'ın ve ailelerinin huzurunda söz verdiği kişiye ait yüzüğü parmağından çıkarıp içinde ismi yazan kişiye vereli. Büyükçe bir paketti elindeki. Açıyordu sonunda titrek parmaklarıyla paketten çıkan kutunun kapağını. Önce uzun beyaz parmaklarını gezindirdi kutunun etrafında. Sonra yavaşça eğilip kokladı. Duyumsadığı koku vücudundaki tüm tüyleri ürpertmeye yetiyordu. Bu, onun kokusuydu. Kargonun kimden geldiğine dikkat etmediği geldi o an aklına. Açmıştı artık kapağı ve gördükleri yağmuru kıskandıracak süreklilikteki damlaların kirpiklerinden süzülüşüne sebep olmuştu. Şimdi bu tuzlu su daha çok yakıyordu gamzelerindeki kapanmayan yaralarını. Boğazına düğümlenen acıyı artık kaç yudum su geçirebilirdi ki? Kimlerin söylenmeleri çıkarabilirdi artık kendini kapatacağı karanlığın gölgesinde kalmış kuyusundan. Artık tüm güzellikleri toprağa emanet etmeyecek,oraya gömecekti istemeye istemeye. Hızla kapattı kutunun kapağını ve titrek adımlarla, ayaklarının temasını yerle sürdürerek, omzuyla duvardan destek alarak gitmeye çalıştı; altına, elindeki kutuyu koyacağı, aylardır tüm gözyaşlarını emen, tüm sırlarına şahit olan, baktıkça onunla anlıkta olsa buluştuğu rüyaları aklına getiren yatağının yanına. Oysa ne umutlarla açmıştı o paketi Sevda. Bir adım bekliyordu sevdiğinden. Ama gördükleri, tüm hayallerini gerçeklerden geçirmek yerine, kırıklığa uğratıp, suya düşürmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMAN'SIZIM
RomanceNe anlamlıydı isimleri. Sevda'nın Ateş'iydi o. Olmazdı ki olmasa. Ateşsiz sevda mı olurdu? Sevdaya düşen yanmalıydı oysa. Şimdi o Ateş'siz yanıyordu. Sevdasından yanıyordu Sevda'ın içi....