4 YIL SONRA
SELİN'İN AĞZINDAN
Dört yıl içinde çok şey değişmişti. Bir sürü mutluluklar, acılar, olaylar... Ali ile sonunda evlenmiştik, çok mutluyduk ve çok güzel bir evimiz vardı. Ben üniversitede moda tasarım okuyordum ve son sınıftaydım. Ali ise annesinin yerine şirkete geçmişti.
Alarmın sesiyle gözlerimi açtım. Tabi ki Ali her sabahki gibi bu iğrenç sese nedense uyanmıyordu. Nasıl başarabiliyordu bunu anlamıyordum hiç
Selin: Aşkım kalk hadi hazırlanmamız lazım
Ali: Beş dakika daha
Selin: Her sabah şunu söylenmekten usanmadın ya pes diyorum sana
Ali: Off off
Selin: Oflama hadiiii kalk uğraştırma daha fazla beni
Ali'yi ittirerek yataktan aşağıya attım
Ali: Oha kızım oha insan acır kocasına be
Selin: Sen de bana acı ya her sabah seni uyandırmak için kaç saatimi harcıyorum ben biliyor musun
Ali: Bak acıdı belim valla acıdı kırdın galiba
Selin: Geçer geçer hiçbir şeyin kalmaz
Ali: Öpsen geçer belki
Selin: Akşam öperim
Ali'ye manalı bir bakış atmıştım o da kahkaha atarak ayağa kalktı
Selin: Okula geç kaldım hadi
İkimizde dolabın karşısına geçip giyeceklerimizi seçtik ve giyinmeye başladık
Ali: Babanla konuştun mu?
Selin: Dün akşam aradı
Ali: Nasılmış iyi miymiş bari
Selin: Yerleşmiş sonunda iyice bir kültür farkı zor diyor ama alışır yakında
Ali: Erdal Abim ya alışır tabi, o Kanada'ya değil Kanada ona uyum sağlar bak gör
Selin: İyice kankaya bağladınız zaten son dönemlerde
Ali: Selin...
Ali'nin suratı birden düşmüştü. Sorar gözlerle ona bakmıştım
Ali: Mezarlığa gidecek miyiz bugün?
Bugün o gündü ve son iki yıldır her yıl bu tarihte giderdik mezarlığa
Selin: Gidicez tabi okul çıkışı beni alırsın geçeriz
Ali: Tamam sevgilim
Selin: Hazırsan çıkalım hadi
Mutfaktan elimize kahvemizi alıp her zamanki yolumuza düştük. Okula vardığımızda Ali arabayı sağa çekip durdu.
Ali: Ararsın gelirim almaya ben
Selin: Tamam hayatım
Ali'ye yaklaşıp dudaklarına öpücük kondurdum
Ali: Uslu dur
Selin: Ayıpsın :)
Gülerek arabadan inip okula girdim. Karşıdan gelen Tuğçe'ye doğru yol aldım ve sıkıca sarıldım ona
Tuğçe: Günaydın canım
Selin: Günaydın
Tuğçe: Kaçta dersin?