Hikayenin bu kısmını Beyoncé - Irreplaceable ile dinleyiniz (multide)
İşte yine başlıyoruz! Yabancı yollar, ıssız sokaklar, sokağı aydınlatmaya yetmeyen, cılız sokak lambaları...
Beynimi meşgul edecek bir şeyim olmadığından daldım yine düşüncelere. Arya geldi aklıma birden. Nereye taşındılar acaba? Bilmem iyi olurdu. Kaos başladığında onu kurtarma ümidim olurdu en azından.
Arya için son ümidim yavaş yavaş tükenirken araba durdu birden. Babam arabadan indikten sonra benim de inmemi bekledi. Sonra büyükçe bir evin önünde dikilmeye başladık. " Burası mı yeni evimiz?" diye sorduğumda bana dönüp bakmadı bile. Sanki bütün bunlara onu zorlayan benim!
İçimde öfkemle boğuşurken babamın açtığı kapıdan içeri girdim. Işıklar evi aydınlattığında karşımdaki manzara... Bilemiyorum. Ne diyeceğimi bilemiyorum...
Kendimizi koruyacağız derken bu kadarını kastettiğini anlamamıştım. Burası ev değil resmen hapishane! Camlarda yaklaşık 50 türlü koruma, kapıda anlayamadığım, çeşit çeşit kilitler vardı. Anlayışlı olmalıyım bu konuda. Babam biraz fazla dikkatli davranıyor bizim için.
" Odan üst katta. Sağdaki kapı. " dedi gayet ciddi bir sesle yüzüme bile bakmadan. Sessiz bir hüzün ve öfkeyle çıktım odama. Tahmin ettiğimden daha güzeldi bu oda. Camlar aşağıdakiler gibiydi. Bir yatak, bir dolap ve olması gereken diğer şeyler var işte...
Eşyalarımı yerleştirmeden aşağı indim. Babam da aşağıda telefonla konuşuyordu. Telefonu kapatınca yukarıya yöneldi. Babam merdivene varmadan yanına gittim. " Neden bana böyle davranıyorsun? " dediğimde durdu birden. "Beni bunlara zorlayan sensin. İnsanları uyarmamı, Arya'yı güvence altına almamı engelleyen sensin. " dediğimde sesim titremeye başladı. Tutmaya çalıştım gözyaşlarımı. Çok ağır geliyor bunca şey bana.
" Öfkeni anlıyorum. Ama bana hak vermek zorundasın. Şimdi odana git ve uyumaya çalış. Yarın benimle geleceksin yine. " dedi yine ciddi bir ses tonuyla. Arkasını bile dönmedi bunları söylerken. Ne yaptım ben? Ne oldu da bir anda babamla olan bağım yüzüme bakmak istemeyecek kadar koptu?
Odama çıkana kadar tutmayı başardığım gözyaşlarım kapımı kapatır kapatmaz dökülmeye başladı. Psikolojim bozuldu iyice. Aylarca beklediğim yaz tatili böyle değildi. Tüm yazı odamda dizi izleyerek geçireceğim hayalini kurarken bir dizinin içinde buldum resmen kendimi. Bir virüsün yayılabilme ihtimali var, inanları bu konuda uyaramıyorum ve Arya'nın taşınmasıyla onun için tükendi son ümitlerim. Bütün bunlar çok ağırken bir de babamla bağlarım kopmuş, hatta kopmakla kalmayıp babamın yüzüme bakmaya iğreneceği bir hale geldi. Nasıl sağ kalacağımı bilmiyorum içimdeki fırtınadan.
İçimdeki fırtınaya ağlarken uyuyakalmışım. Başta çok rahatlatıcı gibi olsa da sonradan uğrayan baş ağrısı tam bir felaket. Başım ağrımıyor resmen ortadan ikiye meyve bıçağıyla bölünüyor. Her zamanki sıkıntılı ruh halimle aşağı indiğimde karşımda çok güzel bir sofra vardı.
Sorgulamadan oturunca bir anda arkamda beliren babam da masaya oturdu. Bana kısa bir bakış attıktan sonra konuşmaya başladı; " Son zamanlarda sana çok kötü davrandım " dedikten sonra durdu ve yine kısa süre bana baktı. " Bunun seninle alakası yok. Durumu biliyorsun... yani... durum pek iyi değil. " diye ekledi. Duygusal olmaktan nefret etmeye başlıyorum. " Ben... sadece... seni çok sevdiğimi bilmeni istiyorum. Özür dilerim yaptıklarım için. Bana kızgın olmakta haklısın. Ama beni anlaman gerek. " dediğinde ayağa kalktım. Artık tutamıyorum gözyaşlarımı. Gözyaşlarımı yavaş yavaş döktüğümü gören babam paramparça olmuştu sanki. Onu o şekilde görünce dayanamadım ve yanına gidip sarıldım. Ayrıldıktan sonra babam bana hazırlanmamı söyledi.
Odama çıktıktan sonra bir şeyler giyip telefonumu yanıma aldım. Babamın çığırışlarıyla aşağıya indim. Babam çoktan hazırdı. Önce bana sıkıca sarıldı. Endişeli bakışlarımı yakalayınca " Korkulacak bir şey yok. Sadece... seni özledim. " dedi. " Ben de seni özledim. " diye karşılık verince telefon çaldı. Duygusal baba-kız konuşması her zaman bölünmek zorunda zaten. Bu bir doğa kanunu. Bu kanun bozulursa doğanın dengesi bozulur.
Arayan doğa dostumuz Bryan'dı. Babam Bryan'ın sohbetine doyamadığı için tam 12 SANİYE konuşmuşlardı. Bu güzel sohbetin ardından dışarı çıkıp arabaya atlamıştık. Yol boyunca konuşmamayı adet edindik. Pek garip gelmiyor artık.
Yine o garip yapıya... merkeze gelmiştik. Yine o -sıcak- karşılamasıyla Bryan karşımızdaydı. Bir adam babamı çağırınca Bryan'la yalnız kaldık. " Doğayı sever misin? " diye sorduğumda " Nerede olduğumuzun farkında mısın?" diye yanıt verdi. Göz devirdiğimde Bryan yanımdan ayrıldı.
Yine yalnız kaldım. 3. kez yalnız kalışımı kutlamak için bir fikir düşünmeye çalıştım. Etrafa bakınıyorum ama hala bir şey bulamadım. Ama vazgeçmek yok! Aramaya devam!
Bütün merkezi dolaşıp da yapacak bir şey bulamayan ben sıkıntıdan patlamak üzereyim. Sıkıntım intihar derecesine gelecekken bir anda gözlerimi kırmızı ışıklar, kulaklarımı sağır edici çanlar doldurmuştu. Neler oluyor? He-hemen babamı bulmalıyım.
Babamın yanıma geleceği umuduyla beni bıraktığı yere doğru koştum. Bunca ışık ve o sesler o kadar korkunçtu ki hem koşuyor hem ağlıyordum. Bulunmam gereken yere vardığımda babamı gördüm. O da panik içinde beni arıyordu. Beni görünce hemen yanıma koştu. Ağladığımı görünce beni sakinleştirmeye çalışıyordu. " Korkma tatlım, evimize gideceğiz, güvende olacağız. Her şey düzelecek." dedi babam. Sonra koşmaya başladık. Babam koşarken önüne gelene emirler yağdırıyordu.
Burayı Beyoncé - Halo dinlemeyerek okumanızı şiddetle tavsiye ederim.
Koşuşturmaya devam ederken Bryan'ı bulduk. Babam bizi takip etmesini söyledi Bryan'a. Üçümüz birlikte dışarı çıkarken bir anda yüksek bir ses geldi. Sağ tarafımda hissettiğim darbeyle karşı duvara kadar fırladım. Çok kötü düştüm.
Ufak bir sersemlemeden sonra ayağa kalktım ve karşımda... babam yerde yatıyordu. " Baba... baba, ne olur ayağa kalk... baba! baba kalk hadi! ". Boğazım düğümlendi birden. Elimde bir el hissettim sonra. Babam bana bakıyordu. " Baba! Bak bir şeyin yok. Kalk hadi! " dediğimde babam elimi iyice sıktı ve " Seni çok seviyorum kızım. Seni üzdüğüm için çok üzgünüm. Al bunları. " dedi ve arabanın anahtarlarını bana uzattı. Sonra her şey yavaşladı. Babam yavaş yavaş gözlerini kapattı, iyice sıktığı ellerim gevşemeye başladı. " Baba... baba! Baba ne olur beni yalnız bırakma! Baba, gitme ne olur! " dedikten sonra yükseldi çığlıklarım. Avazım çıktığı kadar bağırıyordum. Babam önümde uzanıyordu, cansız bir şekilde. Artık ses çıkmıyordu ağzımdan, çıkamıyordu... Öylece bakakalmıştım babama.
Biraz sonra biri beni kendine doğru çekmeye başladı. " Bırak beni, bırak! " diye bağırırken beni kendisine çeken kişinin Kyle olduğunu gördüm. " Gitmemiz gerek! " deyip beni sürüklemeye başladı. Ben şokun etkisiyle öylece dururken beni Kyle kontrol ediyordu. Elimdeki anahtarı görünce anahtarı alıp arabanın kapısını açtı. Beni arabaya bindirdikten sonra yola koyulduk yine.
Araba durduğunda karşımdaki manzara tanıdıktı. Bu yeni taşındığımız evdi!
Evet biliyorum yeni bölüm için biraz beklettim. Sınav haftası belası peşimi yeni bıraktı. Bu bölümde olaylar biraz karıştı. Tabii ki en güzel yerinde bıraktım. 5 dakikalık reklamlar gibiyim :) Oylarınız için teşekkür ederim. Yorumlarınız benim için değerli. Gelecekte ne olmasını istiyorsanız belirtmeyi unutmayın!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başlangıç
Ciencia FicciónSadece yazın değil, büyük bir kaosun başlangıcıydı o gün... Ve yeni bir dünyanın...