"Bu tam bir saçmalık!"
"Tek bir sözle iki klanı savaşa mı sürükleyelim? Yeterli bir kanıt bulmadan hemde. "
"Tanrı aşkına daha ne gibi bir kanıt bekliyorsunuz? " Lord McDonald-yani Ewan-kaleyi sarsacak bir şekilde bağırırken Lord McCrowell ve Lord Peterson görünenin aksine sakin bir şekilde konuşuyorlar ve orta yol bulmaya çalışıyorlardı. Göz göre göre koca iki halkı savaşa sürüklemek delilikti, ki bir sözden daha fazla kanıta ihtiyaç vardı.
"Okçunun Kenneth'in ismini vermesi bir oyun da olabilir." diyen Lord McCrowell'i desteklercesine başını salladı Lord Peterson.
"Alastair haklı efendim. Yanlış bir yol izleyip masum insanları ölüme sürükleyemeyiz"
Ewan McDonald deyim yerindeyse nerdeyse köpürüyordu. Öyleki kafasından dumanlar çıkmasını beklemek şaşırtıcı olmazdı.
"Hector'un kanını yerde bırakalım... "dedi tıslarcasına karşısında sakince duran iki komutana dikkatlice baktı. "Öyle mi diyorsunuz? ""Öyle bir şey dediklerini hiç sanmıyorum Ewan. "
Lord Alastair sakinliğini bozmak üzereydi ve cevap vermek için hazırlanırken odaya giren Arthur'un sesiyle konuşmasına başlamadan son verdi. Yanlarına doğru gelen Arthur'a bakarken yüreğinde bir yerlerin sızladığını hissediyordu. Bir gecede yaşlanmış, omuzları, üzerine binen yükün ağırlığı ile aşağı düşmüştü. Ilk geldiğindeki emin duruşunun yerinde esen şiddetli İskoç rüzgarlarının sesini duyar gibiydi. Sanki koca bir incir ağacıymışta dallarını kesmişler, kuşlarını uçurmuşlar, köklerini kurutmuşlardı. Susuz kalmış ve sararmıştı sanki.
"Hoş geldin Arthur. Ben de senin yaptığın şeyin saçmalığından bahsediyordum" dedi Ewan ,Arthur'a çatık kaşlarıyla bakarken.
Arthur ise aldırmıyormuş gibi görünse de sakin duruşunu korumak için çaba sarf ediyordu. Çünkü toplantı salonuna girmeden önce Ewan'ı çok net duymuştu ve ses tonu hiç hoşuna gitmemişti. Bu da öfkesini bastırmasına yardım etmiyordu haliyle.
"Komutanlarım sana gerekli açıklamayı yapmıştır sanıyorum..." gözlerini odada duran babasının en yakın arkadaşlarına dikti "yanılıyor muyum?"
Ewan "Kenneth McAlpine babanın katili! " dedi, bundan başka gerçek yokmuş gibi kendinden emin çıkmıştı sesi. "Ve sen onu hiç bir şey olmamış gibi kalene mi alıyorsun? Ne için ? Öldürdüğü adamın son halini görüp sevinmesi için mi? "
Arthur bunu duyunca rahatsız olarak ağırlığını diğer ayağına verdi. . Eğer Kenneth gerçekten babasını öldürdüyse bu yaptığı onu mutlu etmekten başka bir şey olmayacaktı ama ya değilse diyen diğer yanını da susturamıyordu. Onca insanı öldürdükten sonra gerçeğin ortaya çıkıp onu pişmanlık kafesine tıkmasına göz yumabilir miydi ? Vicdanının üzerine dökülen kanı ıslak bir bezle silemeyeceğini biliyordu. Bu biliş onu durduran tek şeydi belki.
"Bundan nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?" Ses tonunu geldiğinden beri sakin tutuyor, öfkesinin kamçılanmasına müsade etmemeye çalışıyordu. Odada sanki ikisinden başka kimse yokmuş gibi birbirlerinin gözlerine dikmişlerdi bakışlarını. Lord Alastair ve Lord Gregor ise bu konuşmanın gidişatından hiç hoşlanmamışlardı. Konuşmaya dahil olmamak için uğraş veriyorlardı. Fakat bu dahil olmayacakları anlamına gelmiyordu. Arthur artık onların çocuğuydu ve yanlış kararlar vermesine müsade etmeyeceklerdi.
"Elimizde bir itiraf var değil mi ? " gözlerini komutanlara dikti. "Adam ölmeden önce neden yalan söylesin?"
"Belkide böyle düşünmemizi sağlamaya çalışıyordur. Öyle bir durumda Kenneth neden düşman topraklarına girsin?Tehlikenin farkında olmasına rağmen buraya geldi değil mi ? Üstelik gideceğe benzemiyor, oldukça kararlı " dedi Lord Gregor. Ona göre konuşmaya dahil olmak için fazla bile beklemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşlerimin Kızıl Saçlı Kızı(Tamamlandı)
Ficção HistóricaArthur McQueen, geçmişinde kabusu olan kızın on yıl sonra hayali olacağını bilebilseydi kendisini öldürmeyi tercih ederdi hiç şüphesiz. " Senden nefret ediyorum Arthur McQueen. Senden ve içimde uyandırdığın duygulardan nefret ediyorum '' " Hayır...