Hazal aldı kalemi;
Elimde tuttuğum aynayla yüzüme bakıyordum. Elimi yüzüme götürdüm. Biraz yüzümde gezdirdim. Yuvarlak ve uzun arasında kalan bir yüzüm ve belirgin elmacık kemiklerimde ellimi gezdirirken burnuma doğru inmeye başladım. Küçük ve hafif kalkık bir burnum, burnumun üstünde bir çift iri kahverengi gözlerim vardı. Belime kadar uzun ve açık kahverengi olan saçlarımı geriye doğru ittim. Sonra aynayı yatağa bıraktım. Kapı açıldı o sırada, içeri giren Aysar'dı.
Derin bir iç çekti.
"Yine mi aynaya bakıyorsun?"
"Elimde değil. Bir gün bu yüzüm solacak. Reyhan bana da yapacak tıpkı Ayşe'nin yüzünü bıçak izleriyle parçaladığı gibi, tıpkı Belkıs'ın yüzünün bir tarafını kızgın ocakta yaktığı gibi. Bir gün sıra bize de gelecek Aysar."
"Dört yıl oldu abla. Dört yıl. Yapsa bu zamana kadar yapardı."
"Yapmayacağı anlamına gelmez bu. Büyümemizi bekledi. Büyüyüp, daha da güzelleşmemizi."
"O zaman Reyhan bir şey yapmadan kaçalım buradan."
Kaçma lafını ilk defa dile getiriyordu. Daha önce böyle bir şeyi hiç söylememişti. Ne zamandır düşünüyordu böyle bir şeyi acaba? Ben bunları hiç düşünmezken.
"Nasıl kaçarız ki. Nasıl olur bu?" dedim şaşkınlıkla.
"Daha on dört yaşında Moğol komutanından kaçtın sen. Elini kolunu sallayarak o kervansaraydan çıktın. Şimdi de yaparsın."
"Ama şimdi her şey çok değişti. O zaman kardeşlerimiz vardı. Gidecek yerimiz vardı. Ama şimdi kimsemiz yok."
"Abla daha öncede durum bundan farklı değildi. Obamız yanmıştı. Dest-i Kıpçaktan koparılıp Anadolu'ya getirilmiştik."
Cevap vermedim.
Aysar devam etti.
"Belki Reyhan bize zarar vermeyecek, yüzümüze, güzelliğimize dokunmayacak ama Cabbar'ın bitmez tükenmez dayaklarından bıktım usandım."
Elbisesinin yakasını açtı. Morarmış göğüs kafesini gösterdi. Sonra benim morarmış kolumu tutarak;
"Sende bıkmadın mı abla? Bıktın biliyorum, sende benim gibi dayanamıyorsun. Ne olur bir çıkış yolu bul artık. Ben eski ablamı istiyorum."
"Eski Hazal'ı bende istiyorum ama onu bulamıyorum."
"Benim ablam kaderine öylece boyun eğmez, göz yummaz."
"Bu sefer her şey farklı Aysar. Uyutup kaçtığımız ahmak Moğollara benzemez bunlar."
"Bir çıkış yolu her zaman vardır."
Artık Aysar'ın sesine tahammül edemediğimi anladım. Ses tonuma hakim olarak, onu geçiştirmek için;
"Tamam haklısın. Bundan sonra bir çıkış yolu bulmaya çalışırım." dedim.
Ama bunu yapmak gibi ne bir niyetim nede artık gücüm vardı. Annem ve babam bir gecede gözümün önünde öldürülmüş, en küçük kardeşim bir esir tüccarının zalimliği yüzünden göz göre göre kollarımda can vermişti. İki kardeşimi bu Arap diyarında kaybettim ve köle olduğum yetmezmiş gibi Suriye'nin en zalim iki insanının kucağına düşmüştüm. Ve bunların eline düşmemizde benim payım çok yüksekti. Bu zamana kadar hiçbir kölenin yapamayacağı, hiçbir insanoğlunun aklına dahi gelemeyeceği şeyi yaptım, esir pazarında kendimi pazarladım. Yanımda kalan, benimle birlikte olan tek değerli varlığım için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAYBARS Düşüş (DÜZENLEMEDE)
Fiksi SejarahSonumuz hikayemizin başladığı yerdi. Yaşlı kadın bana biraz daha yaklaşarak bu seferde; "Mısır'ın ve Suriye'nin en güzel sultanı, kraliçesi" demişti. Artık onu duymazlıktan gelmeye dayanamayarak başımı onun olduğu tarafa çevirmiş, insanın içine işl...