Ben hala şaşkınlığı üzerimden atmamıştım ve pencereden dışarıyı izlemeye devam ettim. Durum gittikçe kötüleşiyordu... İnsanlar ölmeye devam ediyordu ve bi anda arkamda bi el hissettim. Korkarak eli geriye doğru sertçe ittim. Mert bana sesleniyordu "Buğra kendine gel" ben bi anda silkinip kendime gelmeye başladım. Mutfağa gidip hemen yüzümü yıkamaya başladım. Kendime gelince terardan salona girdim. Hepimiz birbirimize boş boş bakmaya başladık. Üzerimizdeki şaşkınlığı atmaya başlayınca soru sormaya başladık birbirimize... İlk soruyu ben sordum" Bu iş nasıl oldu arkadaşlar, anlayamadım." Melike'de bana "Nasıl olduğunu bizde anlamadık Buğra, ama aklıma takılan bi soru var. Sen dün böyle bişey diledin ve ertesi gün gerçek oldu. Bizde bunu anlamaya çalışıyoruz." dedi. Vallaha Melike bende anlamaya çalışıyorum ama aklım almıyor... Derken aklıma antikacı amcanın söyledikleri geldi." Eğer bu mumu 18.yaş gününde en içten bi şekilde dilek tutup mumu üflerse gerçek olucak." demişti. Ve başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Bi anda dizimin bağları çözülüp dizlerimin üstüne yığılı verecektim ki Mert'le İrem beni kollarımdan yakalayıp koltuğa oturttular. "Ne oldu oğlum bi anda yığılı verdin." Bende aklıma gelenlerin hepsini söyledim, ve Mert bana "Delirdin mi oğlum hiç öyle şey olurmu adam seni kafaya almış." O zaman bu olanları nasıl açıklicaksin. Dün 18.yaş günümdü, dileğimde bi zombi salgıni olmasıydi ve bu dileği içten dilemiştim. Bunların hepsi tesadüf mü şimdi... "Şimdiki konumuz bu değil." araya girdi Melike. Bu tartışmayı bi kenara bırakıp şimdi ne yapacağımızı düşünmeye başladık. İlk önce kendimizi savunmamız lazım dedim. Beyza'ya Melike'ye "Kızlar koşun pencereleri sağlamlaştırmak için tahta, çivi ve çekiç bulmanız lazım." dedim. Hemen dediklerimi yapmaya koyuldular. Mert'ede "Evde ne kadar sıvı, bakliyat, abur cubur, konserve, varsa alıp buraya getir." dedim. Mert'de hemen dediklerimi yapmak için mutfağa gidip ne varsa getirmeye başladı. Bende odama gidip kokeksiyonumu almaya gittim. Beyza, Melike ve Mert dediklerimi alıp salonon ortasına koydular. Bende 10-20 santimetre uzunluğunda 6tane kutu getirdim. Mert bana" Bu kutular da ne kardeşim." diye sordu. Bende bunlar benim bebeklerim diyip kutulari teker teker açtım. İlk iki kutuda biri siyah biride metal renkli katana çıkardım. Diğer kutudan 15 santimlik bir pala çıkardım. 3.kutudan da ucuna çivi ve zincir geçirdiğim beysball sopasını çıkardım. Kalan iki kutudan da hançerden 3 santim uzunlukta 4 tane bıçak çıkardım. Üçü bir anda "Ohaaa! Bunlar ne olum." dediler. Bende bebeklerim dedim ya, bunlar onlardı işte. Şimdi düşünüyorsunuzdur bu çocuk ne şekil bi psikopat. Normal insanlar kart biriktirir, pul biriktirir. Ama bu çocuk avcı gibi donatmış kendini diyorsunuzdur. Ne yapayım herkesin zevki farklıdır. Donanımlı olamktan zarar gelmez diye düşünmüştüm. İlk olarak Mert'e sordum hangisine istersin kanka diye. Mert'de siyah renkli katanayı alayım dedi. Mert herzaman zevkli çocuktur... Sonra Melike'ye sordum oda palayı istedi. Bunu hiç garip karşılamadım. Nede olsa kız kickbox,teokwondo ve wuju bikiyordu. Birde babası komando olduğu icin Melike ne kadarda kız olsa hep erkek gibi kavga eder adam gibi adamdır kendisi. Ve en son Beyza'ya sordum Beyza'da diğer katanayı istedi. Banada çivili beysball sopası kaldı. En afillisi yani :) . Sonrada birer tane bıçak alıp belimize kınılarını taktık. Mert'in getirdiği erzakları saymaya başladık. 3 damacana su, 50 tane konserve, dünden kalma pasta ,cips,kola,viski,meyve suyuve çerezler vardı. Hepsini salonun ortasına yerleştirdikten sonrs kızların getirdikleri malzemeleri Mert'le birlikte pencereleri sağlamlaştırmaya başladık. Pencereyle ilgilenirken İrem "Buğra Ashil nerde? " sordu
İkinci şokuda o anda yaşadım ve elime çekille vurmamla birlikde parmağımı emmem bir oldu. Parmağıma yarabandı taktıktan sonra Ashil'i aramaya başladık. Heryeri talan ettik ama genede bulamadık. Nerde bu köpek ya diye söylenirken camlardan birinin açık olduğunu fark ettim ve o an yıkıldım. Nasıl olurda açık bırakırım diye kendime kızmaya başladım. Mert beni sakinleştirmeye başladı ama tam anlamıyla sakinleşmeden işimize devam ettik. Ben hala bu hatayı nasıl yaparım diye düşünürken diğer parmağımada çekiçle vurdum ama hiçbişey olmamış gibi devam ettim. Mert"Kanka parmağın kanıyor." dedi. Bende BİLİYORUM diyip diğer pencereyi kapatmaya devam ettim. İşimizi bitirdiğimizde hava kararmaya başlamıştı. Beyza ile birlikte evde mum ve el feneri aramaya başladık. Ararken de Beyza beni teselli etmeye devam ediyordu. Bu sefer teselliler işe yaramaya başlayıp kendimi toparlamaya çalıştım. Mumları ve 3 tane el feneri ile birlikte 12 tane açılmamış kalem pil bulup salona döndük. Mert'ten çakmağı alıp mumları yakmaya başladım. Melike'de mutfaktan dört tane tabak ve kaşık,çatal ve bardak getirdi. Yemek olarak konservelerin içinden barbunya ve rus salatasını alıp ocakta ısıttıktan sonra tabaklara koyduk , salatayıda kaseye boşaltıp ortaya koyduk. Yemekleri yerken sohbet etmeye başladık. "Yarın ne yapıcaz diye sordu." Mert. Bende dışarı çıkıp dışarıdakı leşleri temizlemeye başliyacaz dedim. Beyza'da "Delilik bu, nasıl yapacağımı bile bilmiyoruz. Üstelik bu çok tehlikeli bi iş bu Buğra saçmalama dedi." Bende ASIL SAÇMALIK OLAN BURDA ÖLMEYİ BEKLEMEK dedim. Melike'de "Buğra haklı, burda ölmeyi beklememeliyiz." dedi. Başka bi konu açarak sohbetimize devam ettik. Yemeklerimizi yedikten sonra tabakları yıkayıp yorganları odadan alıp hepsini salona koyduk ve yer yatağı yaptık. Mumların çoğunu söndürmeye başladık. Sadece odayı loşlaştıracak kadar mum kaldı. Herkes yatmıştı ama ben hala Ashil'i düşünüyordum. Acaba nerde, başına ne geldi, leşler onu yedimi diye kanter içinde kaldım. Sonundana uykum gelmeye başladı ve uyumaya başladım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kötü Dilek
Ciencia Ficción"Her istediğinizi dilerseniz sonuçlarına katlanmak zorundasınız"