- Anne, sustum duydun mu?
Gözlerimi kapadım. Uçuruma yaklaşık on metre kala birden gözlerimi açtım. Tam uçurumun kenarına gelmiştim ki frene bastım ve el frenini çektim. Kaşlarımı çatıp neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Nasıl olur da böyle bir şey yapabilirim?
-Ha-hayır!
Böyle bir hatayı nasıl yapabilirim? Hayır hayır. Devam etmeliyim. El frenini indirip arabayı çalıştırdım. Ama tam gaza basacakken içimdeki bir ses buna engel oldu ve aniden gaza basmaktan vazgeçtim. Bu içimdeki sesi bu kadar kuvvetli yapan neydi? Az önce uçurumun kenarına kadar son hızla gelebilmişken şimdi gaza basacak cesareti bulamıyordum. Belki de yapmamam gerekiyordu.
- Aahhh! Allah kahretsin.
Kafamı direksiyona yaslayıp ağlamaya başladım. Hangi ara bu kadar güçsüz olmuştum. Elimle direksiyona vurup kafamı kaldırdım. Belki de asıl ilacım gözümün önündeydi de ben göremiyordum. Kafamda şimşekler çakmıştı. Arabadan inip uçurumun kenarına yürüdüm.
"Canını yakan şeyleri rüzgara fısılda. Bırak diğer acılarının yanına gitsin."
Belki de canımın acısını dindirecek ilaç buydu.
"Ya rüzgar ters yönden esip, söylediklerimi yüzüme çarparsa"
"O zaman yüzleşirsin."
Peki ben hazır mıydım bu kadar acı bir gerçekle yüzleşmeye? Belki de yüzleşmem gerekiyordu. Bilmiyorum.Selin;
Geldik. İşte oradaydı. Yüzleşmeye, yada yüzleşmemeye gelmişti. Tam arabadan iniceklerken durdurdum.
- Durun! Biraz bekleyin.
Savaş: Niye ki?
- Siz bekleyin.
Sessiz bir şekilde arabadan indim. Yeterince uzakta olduğu için fark etmedi beni. Yavaş adımlarla yaklaşmaya başladım. Yedi-sekiz metre ardında durdum. Onu izlemeye başladım.
Ali: Anne! Ben sana veda etmek istemiyorum!!
Rüzgara fısılda...
Ali: Sen beni bırakıp gidiyorsun!! Ben yalnızca izliyorum!!
Ağlamaya başladı.
Ali: Ben izlemekten başka hiç bir şey yapamıyorum!!
Baygın baygın uçurumun en dibine doğru yaklaşmaya başladı.
Ali: İzlemekten başka bir şey yapamıyorum...
Aşağı doğru düşeceğini fark ettiğim an hemen yanına koştum ve tuttum.
- Ali n'apıyorsun?
Ali: Rüzgar ters yönden esti Selin...
-...
Ali: Hepsi yüzüme çarptı...hem de çok sert çarptı Selin. Canımı acıttı.
- Tamam geçti. Gel buraya.
Onu kollarım arasına aldım.
Ali: Geçmedi Selin geçmedi.
Ona sıkı sıkı sarıldım.
Ali: Sarılma bırak!
- Gel, sarıl bana.
Ali: Sarılırsam geçer mi?
- Geçer.
Ali: Çok canım yanıyor Selin.
- Biliyorum, geçecek.
Ali: Bu geçmez Selin.
- Öyleyse yine yaralarını saracağım.
Ali: İyiki varsın...
Sonra Haluk abilere işaret yaptım.
- Hadi gidelim Ali.
Ali: Gitmeyelim.
- Neden?
Ali: Güzel esiyor burası, unutturuyor.
Söylediğim her şeyi kelimesi kelimesine hatırlıyordu bu çocuk.
- Tamam, kalalım.
Uçurumun kenarına oturdu. Bende onun yanına.
Ali: Hatırlıyor musun?
- Neyi?
Ali: Rüzgara fısılda...
- Hiç unutur muyum?
Ali: Unutmazsın di mi?
- Unutmam.
Bir süre sadece oturduk öylece.
- Hadi Ali. Gidelim artık.
Ali: Gidelim.
İlk önce ben ayağa kalktım. Sonra onun kalmasına yardımcı oldum. Koluna girip yürümesine de yardım ettim. Sonra da beraber arabaya bindik. Eve gelene kadar omzumda uyuya kalmış. Odasına çıkardılar. Ben de aşağıya salona indim. Ali hakkında konuşacaktık.
Haluk: Ali'nin durumu çok kötü.
- Bunu fark edebiliyoruz zaten.
Haluk: Ama bunu ona mümkün mertebede çaktırmamalıyız.
Nazlı: Napacağız peki?
Haluk: Onu biraz bu çevreden uzaklaştırmamız gerek.
- Annesi bu haldeyken hayatta kabul etmez.
Savaş: Bencede. Bence onu annesine götürmek daha iyidir.
Nazlı: Ama Sevilay hanım %99 ölecek.
Güneş: Öyleyse bizde kalan %1'lik ihtimali değerlendireceğiz.
- Aynen öyle.
Savaş: Yalnız Ali ümidi kesmiş durumda. Onu napıcaz?
Nazlı: Biz de onu ümitlendiririz.
- Ama Sevilay hanım'a birşey olursa Ali'nin güveni sarsılır.
Nazlı: O zaman tek çare onu bu acı gerçekle yüzleştireceğiz. Canı yanacak ama eninde sonunda yüzleşecek.
- Offf of...
******
Ali'nin yanına çıktım. Nazlı ve Savaş'da Sevilay Hanım'ın durumunu öğrenmeye gitti.
Nazlı;
Savaş'la beraber hastaneye, Sevilay Hanımın yanına geldik. Hala yaşıyordu ama daha ne kadar yaşar bilemiyoruz.
D: Şimdilik yaşıyor. Ama bu durumun fazla süreceğini sanmıyoruz.
Savaş: Peki görebilir miyiz?
D: Yalnızca birinci dereceden akrabaları görebilir.
Savaş: Peki.
O sırada Sevilay Hanım'ın yattığı yoğun bakım odasının önünde bir koşuşturmaca başladı.
Hemşire: Doktor bey! Hasta uyandı!Selin;
Ali'nin yanına oturunca uykusunda konuşmaya başladı.
Ali: Selin...
- Efendim?
Ali: Neden gittin? Neden...
Ben onu izleyip aynı zamanda yaptığım hatayı sorgularken Ali yavaşça uyandı.
Ali: Selin?
- Ali?
Ali: Senin ne işin var burda?
- Çünkü senin birilerine ihtiyacın var.
Ali: O kişi de sen mi oluyorsun.Kusura bakma ama beni nikahımda terk edip giden birine ihtiyacım yo-
Derken daha fazla konuşmaması için dudaklarına yapıştım. İlk başta şoka uğradı ama sonra karşılık vermeye başladı. Hızlı ve tutkulu bir şekilde öpüşüyorduk. Ali kendine gelip geri çekildi.
- Seni seviyorum.
Ali: Senden nefret ediyorum!Bölüm Sonu
Arkadaşlar!! Bu bölümü umarım beğenmişsinizdir. Vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen. Hepinizi öpüyorum ♥♡