Nasıl uyandığımı hatırlamıyorum. Kendime geldiğimde yataktan henüz kalkmıştım. Sanırım. Perdeyi açtığımda güneş yaktı gözlerimi. Sanki yıllarca yeraltında yaşamış gibiydim. Yorgun ve ruhsuzdum. Aynanın karşısına geçtim ve bi daha anladım. Ben hiç de güzel bir kız değildim. 1.70 boyunda kemikleri görünücek kadar zayıf biriydim ve çalı gibi saçlarım vardı. Annemin de beni pek sevdiği söylenemezdi. Bana hep tiksintiyle bakar; okulum ve düzeniliğim hakkında umursamadığım konuşmalar yapardı.
Servisime yetişmek için çantamı topladım ve evden çıktım, günlerdir pek bir şey yiyemiyordum. Ne muhteşem ki okulda matematik sınavım vardı ve benim adam gibi bir şey bildiğim söylenemezdi. Hayır kim hayatı boyunca kullanamayacağı şeyleri öğrenmek ister ki? Evet yine aynı şey okul servisine bindiğim anda sol taraftaki koltukların 4. koltuğunda oturan Phil bana bakıyor ve yarasa dövmeli eliyle beni yanına çağırıyor. O dövmesinin anlamını hep merak etmişimdir. Ama bana sadece yarasaları sevdiği için yaptırdığını söyler:
-Nasılsın? Bugün dünden de solgun görünüyosun Robin.
-İyiyim sadece uykumu alamadım. Matematik sınavına çalıştın mı?
-Eh biraz baktım sana yardım ederim merak etme.
-Sağol Phil. Geçmem gerektiğini biliyosun.
-Önemli değil. Hadi bakalım berbat bir okul günü daha..
-Kesinlikle...
Derslerde uyuyakalmam ve salak arkadaşlarım dışında okulla sorunum yoktu. Sınav 3. ders olucaktı ve ben de sınıfıma doğru yola koyuldum. Tam kapıdan giricekken sınıfa yakın hizmetli odasından bi gürültü geldi. O da ne?Kapının altından kırmızı bir şey akıyordu. Tam odaya yaklaşmışken kapı açıldı ve hayatımdaki en büyük şoku yaşadım. Çünkü karşımdaki şey iğrenç bir yaratıktı. Benle aynı boydaydı,cildi pütürlüydü ve kırmızı renkteydi. Homurdanmaya benzer sesler çıkarıyodu ve bana baktı. Gözleri iki tenis topu büyüklüğündeydi ve sapsarıydı. Ben gördüğü gibi arkasına bakmadan kaçmaya başladı ve koridorun sonundaki camdan dışarı atladı.
Hemen hizmetli odasına koştum, matematik öğretmenim Mr. Brownarm kanlar içindeydi. Ben şaşkınlıktan olduğum yere çakılmışken bir anda Mr. Brownarm'ın sayıkladığını farkettim bana çantasını gösteriyodu. O uzun çantasını. Ben de çantayı açtım. Bu da ne? Çantanın içinde kabzasında yarasa bulunan bir kılıç vardı. İşte o zaman Mr. Brownarm'ın neden uzun bir çantası olduğunu anladım. Bana kılıçı gösterdi eliyle yaklaşmamı işaret etti:
-Robin o kılıcı alıp o Thost'u elektriğe ulaşmadan öldürmelisin.
-O neyi?
-Açıklayıcak vakit yok git ve öldür onu. Ve Robin şunu bil sen özel bir kızsın çok özel bir kız..
Ona son defa bakıcağımı bilemeden için öylesine bir baktım ona ve okulun çıkışına koştum. Dışarı çıktığımda o yaratığın elektrik tellerine ilerlediğini gördüm. Mr. Brownarm'ın dediği aklıma geldi. Bağırdım. ''Hey salak şey ben burdayım!'' Bana döndü ve kızgın bir şekilde bana doğru koşmaya başladı. Ben de korkudan kaçmaya başladım. Peşinizde 200 kiloluk çirkin bir şey olduğunda haliyle korkuyorsunuz tabi. Arkama baktığımda bir an göremedim onu ve 'Bum!' önüme zıplamıştı. Napacağımı bilmeden kılıcı sallamaya başladım. Ama kılıcın metali tenine değdiği anda yaratığın acı çektiğini farkettim. Hiç fırsat kaybetmeden kılıcı bacağına sapladım. Acıdan kıvranmaya başladı ve bacağı yanıp kül oldu. Yeniden kaçmaya çalışırken yere düştü ve ardında beni de düşürdü koluyla. Ayağa kalkamadan sürünmeye başladım. Ama yaratığın bacağına rağmen hızla geldiğini görünce hemen ayağa kalktım. Biraz tereddütle de olsa kılıcı kafasına vurdum.Yaratık çığlıklar ata ata kül oldu.
Bu şaşkınlığı da atlamadan okula geri koştum. Hizmetli odasında biri vardı. Bu Phil'di ve elinin üstündeki yarasa dövmesi mühür gibi kızarmıştı: ''O öldü Robin çok üzgünüm ve sana anlatmam gereken şeyler var.. Önemli şeyler.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Curse Of The Tattoo
Science Fiction'Rüyalarımız gerçek gibiyse yaşadıklarımızın gerçekliği ne?' Yazar : Berk Ünal