"Umarım bu sefer iyi haberlerle gelmissindir Antor?"
"Ö-ölmüş efendim" Antor efendisinin ses tonundaki tehtiti algılamışçasına kekeledi. Tanrı biliyor ya ölesiye korkuyor, ölesiye titriyordu onun yanında .
"Güzel, " odayı dolduran memnun gülümsemeye tanık olan Antor neden sonra bu gün sanşlı gününde olabileceģini düşündü.
"Seni ödüllendirmeli miyim Antor ? " alaycı ve bir o kadar kibirli sesi odada yankılanıp Antor'un az önce rahatlayan yüreğini tekrar alev almışçasına sardı."Belki de bunca şeyi bildiğin için öldürmeliyim" kısık gülüşünde barınan tehlikeyi fark etmemek elde değildi.
" Siz bilirsiniz efendim " Antor biliyordu ki onu sinirlendirmek hayata veda etmekle eşdeğerdi ve dengesiz hallerine ayak uydurmak bu şartlar altında daha da zor oluyordu. Isterse kendisini öldürebileceğini biliyordu.
"Korkuyor musun Antor ?"
"Sizden ve gücünüzün gölgesinden korkmamak aptallık olur efendim ." Haklıydı. Korkuyordu. Bir ipin ucunda olan hayatı için korkuyordu. Korkmamak delilikti.
Aklına yeni gelmişçesine devam etti. "Bu arada ....Kenneth... McQueen klanına doğru yola çıkmış efendim , üstelik oğluyla beraber. McAlpine kalesi savunmasız, neden şimdi saldırıya geçmiyoruz ?"
Onaylamaz bir ses çıkaran efendisine baktı. "Acele etme Antor. Onunda sırası gelecek. Hector yeni ölmüşken bütün dikkatleri üstümüze çekemeyiz. "
"Haklısınız efendim" kafası karışmış görünüyordu" ..yalnız anlamadığım Arthur'u bu işe neden soktuğumuz..."
"Savaş başladığında Antor ... safımızı belirlememiz gerekiyor " ses tonundaki karanlık Antor'un tüylerini ürpertirken sadece başını sallamakla yetindi.
...
***Ölümün karanlığı, yaşayanların nefesiyle aydınlanırken son yolculuk, sonsuz bir gidişe ev sahipliği yapar...
Hector McQueen sonsuzluğa ilk adımını atarken , McQueen halkı son yolculuğun meşalelerini çoktan yakmış , dualar çoktan okunmaya başlanmıştı göğün yedi katında.
Lord Hector'un ölümünden bu yana geçen saatlerde gökyüzü bir kez bile bulutsuz kalmamış , güneş bir kez bile kendini göstermemişti.
Hava Hector McQueen'in yasını tutarcasına kararlı bir suskunluğa gömülüydü tıpkı Leydi Annie-Macrea McQueen gibi...
Aksama doğru hava daha da kararırken rüzgar şiddetini artırmıştı. Dalgalar kayaları hırpalayacak kadar gözü dönmüş bir şekilde, gidecek olan için sesli bir ağıt yakıyor ve bu ağıt göğün semalarında yankılanıyordu.McAlpine klanının ardından McCoy klanı küçük bir grupla kaleye gelmiş ardından Kral Henson- babasının samimi bir dostuydu- Arthur'a destek olmak ,yakın arkadaşını uğurlamak için kaledeydi. Arthur babasının bu denli herkesin kalbine girmiş olmasının haklı gururuyla dimdik ailesinin yanındaydı.
Annesi Leydi Annie-Macrea ketum suskunluğuna devam ederken , Arthur onun gün be gün çöküşüne tanıklık etmekten mutsuz, gözündeki yaşı dindiremediği için öfkeliydi, tıpkı kardeşleri gibi.
Leydi Annie-Macrea'nin kar beyazı teni solmuş, göz altları morarmış, rengini kaybetmiş dudakları gözyaşları ile ıslanıp çatlamıştı. Annabel'in kolunda kıyıya doğru attığı her adımda acı çektiğini görüyor ve elinden bir şey gelmemesinin çaresizliğini yaşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düşlerimin Kızıl Saçlı Kızı(Tamamlandı)
Fiction HistoriqueArthur McQueen, geçmişinde kabusu olan kızın on yıl sonra hayali olacağını bilebilseydi kendisini öldürmeyi tercih ederdi hiç şüphesiz. " Senden nefret ediyorum Arthur McQueen. Senden ve içimde uyandırdığın duygulardan nefret ediyorum '' " Hayır...