Griye boyanmış bir şehir suskun ve yorgun.Camlar ardından silik yüzler,dışarıda yaşanan en küçük hayat belirtisinin peşinde, yağmur yağıyor...Tene değen her damla bir kurşun gibi işliyor insanların üstüne. Zaten silik olan hayatlarını silip götürmesinden korkarak kaçışıyordu. Yersiz bir kaygıydı...İçlerinden bir yüz besbelli özlemiş onu , araladığı penceresinden selamlıyordu sonra yağmur alnının ortasına bir nazlı gelini öpermişcesine kondurdu ılık nefesini. Yüzü çizgilerden kavisli bir yoldu. Yağmur damlası bir engebeli yolu aşıp gitmekte zorlandı.Tabiat bile yaşlandığını söylüyordu.burkuldu içi o an ve kendiyle yaşıt olan kırık dökük bir koltuğa yığılıverdi. Omuzlarından bir yığın yük, göremediği eller onu bağlıyordu olduğu yere. Buğulu gözlerle izledi yağmuru derinden. O buğulu gözler ardından bir başka eylül akşamıydı aklında gitmeyen...65 yaşındaydım çoğu şeyleri pişmanlıklarımı ve çaresizliklerimi bile yaşayıp bitiremediklerim olmuştu.Bunun bütün sebebi babamdı.21 yaşımda beni zorla evlendirdikten sonra başlamıştı her şey. Karımı tanimadan onunla hayatımızı nasıl paylaşacağımızı bilmeden evet deyip düğün yaptılar. Sesimi çıkaramadım.Düğünüm dillere destandı.soylu bir ailenin tek velihadı bendim bu sebebten yarın gazete manşetleri ve dergi kapaklarında ben ve eşim ve kızların gözdesi olan bembeyaz belden baslayan prenses model arkada gelinliğin duvağıyla beraber uzanan masmavi bir foyonk vardı. Saçları hafif kahve ve yandan dağınık olan saçlarını mevsimin en güzel çiceği manolya
görüntüsüne aldanabileceğiniz bir çiçek manolya. Narin bir görüntüsü vardir Gerçekten narindir de. Kokladığınız zaman burnunuzun değdiği yer hemen zedelenir ve kahverengi bir renk alır hatta. 'Koklamaya kıyamadığımız' çiçektir manolya. Tıpkı benim onun gözlerine bakmaya kıyamadığim gibi o kadar guzel gözleri vardi ki aşık olmaktan korktum ama kararlarımı babam almasaydı belki severek evlenecektim bügün. Babam için ailemize yakışsın saadetimiz ayaklarla altına alınıp zedelenmesin duşüncesi vardı bu sorular kafamda dönüp dururken otelin kapısı çaldı. "Gelin hanımı almaniz ve aşağiya inmemiz gerektiğini soyledi" O an kaçmayı bile planlamıştım o kadar guzel bir insanı mutsuz etmeye hakkım yoktu babam her ne kadar onu unutup bununla hayatını surdurceksin desede ben yapamıyorum unutamıyordum onu. Beni çağıran kadın ise bir kac kez adı mı sayıklamıştı Deniz bey beni duyuyormusunuz?
-he buyrun afedersiniz dalgınlığıma geldi tamam gelin odası ne taraftaydı.
-hemen sağdan ikinci kapı efendim
-teşekkür ederim. Ve cıkıp gittim,korkak adimlarla ilerledim odasına iyi düşün Deniz emin misin siye sorular sorarken kendime birden kapının dibinde buldum kendimi
-tık tık
-Gelebilirsin kapiyi actimm ve araladigim aradan bakindim cok güzel görünüyordu saclarındaki monalya cicegi onun ne kadar zarif ve kirilgan olmasinin simgesiydi galiba yuzune dusen hafif saç telleri yuzunde ayri bir hava ayri bi cazibe yaratmısti onda. Beni gorunce kizardi nasil olmusum diye sordu bana ben onu simdi hangi kelimeyle anlatabilirdim ki ona.
-şeyy ço ço çok güzel olmuşsun.(güldü galiba şaşkolok olduğuma güldü)
-çıkalım mı artık bizi bekliyorlar misafirler diye söylendi ses tonu biraz da olsa rahatlatti beni o kadar ince ve guzeldi. Çiceği uzattim ona bir merekla sordum neden monolya diye
- Kaybettiğim annem bana hep manolyam derdi narin ve kırılganmışım manolya da oyleymiş koklarken burnun degdigi zaman bile dokulurmuş yaprakları öyle iste ya elleriyle dolan gozlerini silmeye calisti keşke burda olsaydı annem de benim manolyam gelin olmuş gidiyo deseydi bana ama hayat onu bizden erken aldı bir ben bir babam işte.
-Ben çok özür dilerim bilmiyorudum gercekten baģışla beni.
-onemli degil deyip koluna girdim ve küçük adımlarla merdivenlere doğru yürümeye başladık yürümekte zorlandığımı farkedince kenardan hafif tutup kaldirmıstı gelinliğimi Birer birer indiğimiz merdivenlerin yukarısından butun herkes bize bakiyordu ve yüksek sesle bir italyan şarkısı çaldı upuzun tozpembeden ve hafif sis eşliğinde yuruduk o yolda yanlarda insanlar ellerinde geldikçe sertçe alkışlıyorlardı. Yolun sonunda durduk ve boyumuzun iki katı bir pasta geldi karsımiza koca bir bıçakla ilk kez gözlerine doyamadığım adamim ellerinden tuttum ama o ellerimi tutmak bile istememişti. Bunu farkettim keselimde bitsin bir hava vardı üzerinde döndüğümüz her yerde kameralar ve fotografçılar vardı her özel anı yakalamaya çalışıyorlardı. Yapcak bişey yoktu yapmacık bir tebessumle karsılıyordum onların pozlarını. 3.30 saatin sonunda vedaştık misafirlerle ve dagıldılar ďüğün mekanından. Biz ise düğün yaptığımız yerde balayı için özel yer tutmuştu bizim için.Yukarı çıktık yatağa oturdum gelip duvaģımı açmasını bekledim ama sadece bekledim bana butun gece sırtını dönüp yattı. Ağladım bütün gece beni istemeye geldikleri gün karşimda gördüğüm andan beri gözleri beni tutsak etmişti onun gözleri kadar güzel bir ülkem olmamıştı benim. Günün ağırmasına az saatler kalmıştı gözlerim aglamaktan şişmiş kapatamıyordum yatakta dönüp durmam onu rahatsız etmesin diye kalkip koltuğa uzandım koltuğun soğukluğu hemen işlemisti tenime bir titredim ama yerimden kalkıp battaniye almaktan üşendim oylece uyuya kalmışım taki ida servisın kapıyı calmasına kadar eşim acmistı kapıya kahvaltı icin yemekler gelmiştı aldı içeriye ve cebinden biraz bahşis sıkıştırdı eline oda girince ayaga kalkmıştım kafamı eğip saçlarımı topladım kafamı kaldırdığımda ise kapı eşiğine dayanmış beni seyrediyordu gözlerine denk geldim ve tebbessüm ettim sonra tekrar eski halini aldi kahvaltıyı getirmişler dedi. Ve banyoya yöneldi , yarım saat sonra çıktı sofra hazır yemicekmisin
-hayir bu saat benim icin cok erken yemem dedi ve çantasından siyah tisortünü cikarıp geçirdi üzerine kasları siyah tisörtünde belirmişti bile saclarini geriye taradı ona eşlik eden güzel parfümünden iki tarafına sıktı. Ben sanki orda yokmuşum.gibi davranması zoruma gitti gözlerim doldu ama farkettirmedim ona bana döndü ben çıkıyorum dedi. Bu ne saçmalık biz dün evlendik ve benden önemli ne işin olabilir senin Deniz
-Hesap vermekten hic hoşlanmam Sedef ben böyleyim dedi ve kapıdan cıktı
-arkasından bu ne şımarıklık ukala insan diyip kapiyi carptim.
Sinirden oturup sofraya yemeye başladim salatalıkları,sinirle kemirirken parmagimi ısırdım. Aa parmağım!Allah kahretmesin ne bu ya ufak bir sinir krizi geciriyordum odada hala kokusu vardı. Belki zamanla geçer dedim kendi kendime...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1007
Teen FictionHangi kadın terk edilmekten hoşlanır ? Ya da hangi kadın aldatılmayı sindirebilir?.. Çocukluk aşkının artık çocukluk aşkı olmadığı o tutkulu ve büyülü askin sonu 1007 de bitiyor bu rakam ne diye sorarsaniz kitabın ilerleyen sayfalarında yazilacaktır